Hizmetlerin bir sahibi var ve kaderi plan

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    22 Kas 2024 02:03

    Üstad Hazretlerinin Şefkat Risalesi’nde ele aldığı, günümüzdeki kudsi olan iman ve Kur’an hizmetlerinin üç türlü kerametlerinden birincisi olan “O hizmeti ihzar etmek ve hâdimlerini o hizmete sevk etmek cihetidir” konusuna başlamıştık.

    Bu yazıda ise, hem bu birinci kerametin hem de ikinci kerameti olan “Mânileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini defedip onları tokatlamaktır” ile ilgili örneklerle devam edilecektir.

    Hazret-i Yakup ve Hazret-i Yusuf’un (Aleyhimüsselam) Mısır’da irşadlarını tam yapabilmeleri ve orayı bir Tevhid beldesi haline getirebilmeleri için Cenab-ı Hak hizmet ortamını, hizmet edecek insanları ve onlara destek olacakları en güzel bir şekilde hazırlamıştır.

    Fethullah Gülen Hocaefendi, Allah’ın (celle celâluhu) bu icraatına, “(Günün birinde) hükümdar (melik) dedi ki: ‘Ben rüyamda yedi semiz inek gördüm, bunları yedi cılız inek yiyordu. Bir de yedi yeşil başak ile yedi kuru başak gördüm. Ey efendiler: Siz rüya tabir ediyorsanız, şu rüyamın tabirini de bana bildirin!’” (12/43)” ayet-i kerimesinin tefsirinde “kaderi bir plan” diyerek dikkatleri çekmektedirler:

    “Melik, firavunların bulunmadığı ve firavun ünvanının kullanılmadığı bir dönemde devleti idare eden kişiyi ifade etmek için kullanılan Arapça bir kelimedir. Kelimenin Arapça olması, idaredeki ailenin Şam ya da Hicaz bölgesinden geldiği tahminini güçlendiriyor. Firavun kelimesi ise aslen Mısırlılara ait olup çok eskiden beri siyasi liderler için kullanılmıştır.

    Hazret-i Yusuf kıssasında, tarihi bilgilerin yanında, dikkat edilmesi gereken kaderî bir plan da vardır. Allah Teala hadiseleri öyle güzel ayarlamış, şahısları öyle bir araya getirmiştir ki ihtimal hesaplarına göre bütün bu şartların bir araya getirilmesi beşer kudretini aşar.

    Sanki bütün olaylar, Yusuf’u (Aleyhisselam) zirvelere taşımak için sıraya dizilmiştir. Bunlar ıssız bir kuyuya atılması, kafilenin zamanında kuyuya uğraması, köle olarak saray erkanından insaflı birine satılması, dönemin kralının iyi olması ve rüya görüp yorumunu merak etmesi, bu arada Hazret-i Yusuf’un rüya tabiriyle tanınması, hapishane hayatı, oradaki arkadaşlarının saray bağlantısı gibi o kadar çok birbirine bağlı ve esrarengiz hadiselerdir ki, bütün bunların tarihi seyir içinde insan eliyle ayarlanması mümkün değildir.

    O dönemde Mısır’da rüyalara ayrı bir ehemmiyet verildiği anlaşılıyor. Rüyaları yorumlayan özel insanlar kahinler mevcuttu. Rüya yorumcularının halk ve kral nezdinde önemli yerleri vardı. Dolayısıyla tam anlamıyla vahye bağlılık söz konusu olmasa da bu insanlar kısmen metafizik düşünceye açık yaşıyorlardı. O yüzden toplumda bir taraftan vahyin esintileri hissedilirken diğer yandan putperestliğin ve bedeni arzuların öne çıktığı bir hayatın yaşandığı görülüyor.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

    Hazret-i Musa (aleyhisselâm) hayatına baktığımızda da aynı kaderî planın işlediğini görürüz.

    Allah hizmet ortamını ve şartlarını hazırladı

    Allah’ın annesine vahyetmesiyle nehre bırakılması, Firavunun hanımı olan Hazret-i Asiye vesilesiyle en büyük hasmı olacak olan Firavun tarafından Hazret-i Musa’nın (aleyhisselâm) evlat edinilmesi, peygamberlik davasını tam tebliği ve temsili için gerekli olan Mısır’daki ve saraydaki kültürü ve yaşam tarzını en iyi öğrenebileceği saraya yerleştirilmesi, O’na (aleyhisselâm) sahip çıkacak ve en büyük destekçileri olacak olan Hazret-i Asiye ve Kur’an’da Mü'min-i Âl-i Firavn olarak anlatılan Hazret-i Asiye’nin kardeşinin varlığı gibi daha birçok şeyde de görüleceği üzere, Allah (celle celâluhu) hizmet ortamını ve şartlarını, hizmet edecekleri ve onlara destek verecekleri hazırlamıştır.

    Öyle ki, Hazret-i Musa (aleyhisselâm) İsrail oğullarını alıp götürdükten ve Firavun ve askerleri de Kızıldeniz’de boğulduktan sonra, bu Mü'min-i Âl-i Firavn Mısır’da idareye vaziyet etmiş ve Mısır’ın tevhid dinine teslim olmasını sağlamıştır.

    HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFA (SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM)

    Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) peygamberliğinden önce ve sonrasında da “O hizmeti ihzar etmek ve hâdimlerini o hizmete sevk etmek ciheti” ve “Mânileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini defedip onları tokatlamak” kerametlerinin çok sayıda örneğini görmek mümkündür.

    Dedesi Abdulmuttalip’in Mekke’deki konumunu güçlendirecek Zemzem kuyusunun keşfi, Mekke ve Kabe’nin kudsiyetini takviye edecek Ebrehe ve ordularının kuşların taşıdığı kızgın taşlarla imha edilmesi, Kur’an’ın en büyük mucizesi olarak ifade edilen sahabelerinin O’nun (aleyhissalâtü vesselâm) için seçilip hazırlanmaları, Hicret edeceği ve medeniyetlerin beşiği olacak olan Medine’nin (Yesrib’in) O’na (aleyhissalâtü vesselâm) hazırlanması ve en büyük engel ve düşman olabilecek olanların bertaraf edilmesinde de bu kaderî planın varlığı takip edilebilir.

    Hicretten 5-6 yıl kadar önce, Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri arasında meydana gelen ve 120 yıldır devam edegelen savaşların sonuncusu olan Buas savaşında, her iki kabilenin ileri gelenlerinin büyük kısmı hayatlarını kaybetmişlerdi.

    İslâm geldiğinde hayatta olsalardı büyük problem oluşturabilecek olan bu insanlar bu savaşta ortadan kaldırılınca, Medine’de gençlerin ağırlıkta olduğu bir toplum geriye kalmıştı. İslâm’ın tebliğine daha açık olan bu gençler üzerinden İslâm Medineli Evs ve Hazrec kabileleri arasında hızla yayılma imkânı bulmuştur.

    Sadece, hayatta kalan münafıkların reisi olan Abdullah b Übey b. Selûl’ün yol açtığı problemler düşünülürse bu ilahi tedbirin ne kadar önemli olduğu anlaşılabilecektir.

    İlk Akabe biatını yaparak Allah Rasülü’ne (sav) iman eden ilk Medineli gençler grubu, Buas savaşındaki kayıplarını telafi etmek için Mekke’de ittifak arayışı için gelenlerden oluşmaktaydı.

    Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) annemizin Buhari’de geçen “Buâs Allah’ın Resûlullah için hazırlamış olduğu bir gündü. (...)” sözlerinde de bu hakikatin ifadesi görülmektedir.

    Bedir’de de o güne kadar İslâm’a en büyük düşmanlık yapan Ebu Cehil, Amr b Hişam, Utbe b Rebîa ve Ümeyye b Halef gibi elebaşların öldürülmelerinde ve böylece Mekke’de şiddetli muhalefetin zaafa uğratılmasında da aynı hakikat vardır.

     

    İnşallah sonraki yazıda devam edelim…

    22 Kas 2024 02:03