İslâm’da dinden dönme ve mürted-1

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    09 May 2022 06:25

    İSLÂMİ HÜKÜMLERDEKİ TAM İSABET 2

    “İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.” (5/3) ayetinde ifade edildiği üzere, İslâm kemale erdirilmiş, eksik ve kusurdan uzak, en mükemmel bir dindir. Dolayısıyla, Kur’an ve Sünnet vasıtasıyla vazettiği hükümler en doğru ve en mükemmel hükümlerdir. Bir mü’minin her şeyden önce bu konuda bir tereddüt yaşamaması ve buna tam inanması gerekir. Allah’a (CC), Kur’an’ı Kerim’e ve Resülullah’a (SAV) bu hususlarda tam bir itimat ve güven duyulması en önemli bir zorunluluktur. Böyle hususlarda, hakiki bir mü’minin başlangıç veya hareket noktası bu olmalıdır. 


    İslâm’ın ortaya koymuş olduğu hükümlerin doğruluk ve mükemmellikleri hakkında tam kanaat getirebilmek için sağlam kaynaklara ve doğru bilgiye ulaşabilmeye ihtiyaç vardır. Bu hükümlerle ilgili anlaşılamayan, kavranamayan hususlar söz konusu olduğunda, bu sağlam kaynaklara başvurarak meseleyi açıklığa kavuşturmak önemlidir.


    Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur


    Bunlara bir örnek olarak, günümüzde çok tartışılan "Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur." hükmünü ele alabiliriz. Bu hükümle ile ilgili detaylar ve uygulamalar teferruatıyla bilinmediğinde, doğru kaynaklardan bunlar öğrenilmediğinde zihinlerde bazı sorular meydana gelmektedir.


    Son günlerde, "Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur" üzerinde çok sayıda çalışmaların medyada yer aldıkları görülmektedir. Bediüzzaman Hazretleri’nin ve M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu konudaki bazı yorumları da buralarda kritiğe tabi tutulmuştur. Bu kritiklerden bir tanesi de Hocaefendi’nin konuya yaklaşımının ilk zamanlar farklı olduğu, yani bu hükmün kayıtsız şartsız herkese ve her durumda uygulanacağının kabulü şeklinde iken sonraki zamanlarda bu düşüncesinin değiştiği şeklindedir. Bu yazıda, bunun doğru olmadığını ve Hocaefendi’nin ilk ve sonraki zaman dilimlerinde bu konuda farklı konuşmadığını gösteren bazı örnekleri de paylaşacak ve aynı zamanda irtidat ve mürted konusunu Hocaefendi’nin perspektifinden ele almaya çalışacağız.  


    "İrsad Ekseni"  (1979 -Baskı 1998) kitabında “Hassasiyet” başlığı altında, irtidat edenler eğer toplum hayatı hakkında birer tehdit haline gelmeleri söz konusu ise haklarında ağır cezalar takdir edildiği, bununla beraber bu konuda yapılan bazı yanlış uygulamalar karşısında Allah Rasûlü’nün (SAV) rahatsızlığına dikkat çekilmektedir: “İrtidat dinden dönme demektir. Buna göre mürted ise, daha önce inandığı bütün mukaddesâtı inkâr eden insandır. Ve bu insan bir bakıma Müslümanlara ihanet etmiştir. Bir kere ihanet eden, her zaman ihanet edebilir. Onun için de bazılarına göre mürtedin hayat hakkı yoktur. 


    Ancak fıkıh âlimlerinin sistematize ettiği şekle göre, mürted hangi meseleden dolayı irtidat ettiyse, evvelâ ona o mesele en ince teferruatına kadar anlatılıp izah edilecektir. Belli bir süre takibe alınarak, takıldığı hususlarda iknaya çalışılacaktır. Bütün bunların fayda vermediği zaman da artık o insan İslâm bünyesinde bir ur ve çıban başı olduğu tebeyyün edince de ona göre muamele yapılacaktır… 


    İşte Halid b. Velid (r.a)'in başından geçen bir hâdise karşısında Allah Resûlü (s.a.s)'nün hâlet-i ruhiyesi. Hz. Halid, dinin irtidat mevzuundaki prensiplerini değerlendirmede acele davranıp bir infazda bulunur. Bu haber Allah Resûlü (s.a.s)'ne ulaşınca çok üzülür ve ellerini kaldırarak: 'Allah'ım Halid'in yaptığından sana sığınırım' diyerek Cenâb-ı Hakk'a ilticada bulunur.”


    Aynı yazıda, Hazret-i Ömer’in (RA) benzer bir durum karşısında sarf ettikleri “Allah'ım, kasem ederim bunlar bu işi yaparken ben yanlarında yoktum. Ve yine kasem ederim, duyduğum zaman da yaptıklarından hoşnut olmadım.” sözleriyle rahatsızlığı ele alınmaktadır. 


    07.12.1979 tarihli vaazında, Hocaefendi bu konudaki düşüncesini çok net bir şekilde ifade etmektedirler: “Bir insana karşı, hususiyle küfür ve dalalete baş aşağı giden bir insana karşı, el uzatılması gerektiği yerde cehenneme gitmesini süratlendirme mânâsında, teshil etme mânâsında onu öldürme, ona kastetme, kıyma, bir daha yeniden Allah deme imkân ve fırsatını vermeme, kazandırmama… Bu, kalbi parça parça eden bir husustur.” 


    Hocaefendi, 1995 yılında Hollanda’nın NMO televizyonuna verdiği röportajında irtidat edenlerin toplum için nasıl zararlı hale gelebileceklerine ve bu zararları gidermeye yönelik alınan önlemlerin normal kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedirler. Sonrasında ise, bu hükmün İslâm fıkhındaki mezheplerde farklı şekillerde ele alındığına ve tarih boyunca irtidat edenlerle ilgili olarak farklı uygulamaların varlığına dikkat çekmektedirler.


    Aynı röportajda, Asr-ı Saadet’te dinden dönenlerin bir araya gelerek İslâm’a ve inşâ edilen meşru devlete karşı savaş açmalarından dolayı onlara bu cezanın uygulandığını, sonrasında ise bu şekilde bir baş kaldırma olmayan dinden dönmelerin de bazı fakihler tarafından bu kategoride ele alındığını ama bunların sayısının az olduğunu ifade etmektedirler.  


    1996 yılında, Altunizade’de Oktay Ekşi’ye Verdiği Cevapta, mürtedler hakkındaki bu hükmün siyasi bir boyutunun olduğuna dikkat çekilmektedir: “İslam’dan dönme meselesi ile ilgili Efendimiz’in bazı hadislerine dayanarak çok farklı yorumlar vardır. Yani ona şüphelerini tereddütlerini anlatma, bir yönüyle İslam’ın kendine göre bir siyasi tarzı da vardır. Bir insan sizin içinizde olur, birdenbire kanaat ve düşünce değiştirir, o çözülme, ayrılma, uzaklaşma konularında ciddi düşmanlıklar da yapılabilir. O bakımdan bazıları onun göz altına alınması, şüphesinin giderilmesi, bir problemin olmaması, anil merkez uzaklaşmalar olabilir gibi farklı mütalaalar var, mülahazalar var yani. Mesele kendi esnekliği içinde ele alınsa zannediyorum günümüzün tarz-ı telakkileri ile her zaman telif edilebilir.”


    İnşaallah sonraki yazıda, 2013 yılında Almanya’da “Fethullah Gülen: “Ne düşünüyorum, Neye inanıyorum?” adlı bir kitapta yayınlanan ve daha önceki yıllarda bu konuda ifade edilen fikirlerin bir bütün olarak ifade edildiği röportaj ile devam edelim.


    Not: Bu yazıda belirtilen bazı tarih tespitleri, 07.12.1979 tarihli vaazın deşifresi ve Oktay Ekşi ile yapılan röportajdan alıntı için, ismini bilmediğim Hocaefendi’nin talebelerinden birisinin yaptığı bir paylaşımdan istifade ettim.

    09 May 2022 06:25