Kenarda duranlar, Uzaklaşanlar, Küskünler ve Vefa-3

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    05 Oca 2024 12:17
    Hizmetlerde pasif olanların tekrar aktif hale getirilmeleri, küsenlerin, kenarda duranların veya uzaklaşanların tekrar kazanılması adına ulaşılması gereken en önemli bir hedef, her bir Hizmet insanına hizmetin göbeğinde olduklarını hissetmelerini sağlamak olmalıdır. 
    Değişik nedenlerle uzak duranları, bu uzaklıklarını gündem etmeden, daha önce yaptıkları hizmetleri ve mevcut durumdaki yaklaşmalarını nazara vererek ve hizmetlere tekrar sahiplenme adına yaptıklarını alkışlayarak motive etmeli ve böylece canlılık kazanmalarına çalışılmalıdır:

    Bu açıdan bir temel düşüncemiz var. Temel disiplinimiz var. Mutlaka herkese bir vazife bulmak lazım. Herkes mutlaka kendini bir sorumluluk altında hissetmesi lazım. Aynı zamanda yer yer yaptığı şeyleri, yapacağı şeylere esas teşkil etmesi, referans olması açısından ondan almak lazım, dinlemek lazım. “Şunları yaptım.” “Bunları yapan şunu da yapar, Allah'ın izni inayetiyle.” Böyle sık sık birbirimizle yüzleşmemiz lazım, takviye etmemiz lazım, onları dinlememiz lazım, iyi yanlarını alkışlamamız lazım. 
    Hazreti Pir'in tavrına bakacak olursanız, talebelerinden bazıları, çok azı, bir süre uzaklaşıyor kendisinden. Fakat öyle uzaklaştı gitti, sesini, soluğunu duymuyoruz hiç. Fakat dönüp geldiğinde öyle gürül gürül onu ifade ediyor ki, “benim içimi inşiraha gark etti” diyor. “İşittim ki yeniden yazıya başlamış. İşittim ki, yeniden teksir ediyormuş. İşittim ki, şu işittim ki bu.” Yani o insanların yüreklerini harekete geçirecek, bir yönüyle veya yüreklerine su serpecek, heyecanlarını tetikleyecek, yeniden onlara bir canlılık kazandırabilecek bir yaklaşımla yaklaşıyor. Herkes ne kadar ürün ortaya koyabilecek ise bence, o ürünü ondan almak için elinden gelen her şeyi yapıyor. 
    Hepimiz bir yönüyle işte böyle bir kolektif şuurun yönlendirmesiyle, Allah'ın izni inayetiyle, duraklamadan, durgunluktan, yorgunluktan kurtulabiliriz, Allah'ın izni inayetiyle.” Heyecan Yorgunluğu…

    VAZİFE VE SORUMLULUK VERME


    Herkesin muhakkak surette ya bir istişareye ya bir sohbete veya tekrarlanan bir hizmet faaliyetine katılmaları, vazifesi olmayan hiçbir hizmet insanının kalmaması veya herkese bir sorumluluk verilmesinin önemi daha önce de ifade edilmişti. 

    Başkalarının hayatta kalması ve hayat bulması için koşturmayanların canlı ve hayatta kalmaları mümkün değildir. Bu önemli gerçeği her zaman hatırda tutmalı ve hem kendimiz hem de arkadaşlarımız için buna göre planlar ve programlar yapmalıyız: 

    “Durgunluğa girmekle beraber kokuşma da olur. Durgunluğa girildiği andan, yani diriltme sevdasından, diriliş eri olmadan vazgeçtiğiniz an siz de ölürsünüz. Allah sizin hayatınızı diriltmeye bağlamıştır. Birer ba’sü-l bade-l mevt (diriliş) eri olduğunuz sürece siz de canlı kalırsınız. Başkalarına hayat ve can götürmediğiniz zaman, Allah sizin canınızı da alır. Ve hepimiz birbirimizi bu mülahazaya göre böyle harekete, hizmete yönlendirme mecburiyetindeyiz. Yaş, baş söz konusu olmaması lazım.” Heyecan Yorgunluğu…

    İlk yazıda da kısmen temas edildiği gibi, uzak durmanın veya uzaklaşmaların çok farklı nedenleri vardır. Süreçte yaşananlar, ülfet-ünsiyet, beklentilerine karşılık bulamama, aktif hizmetlerde koştururken birden pasif hale gelme ve Hücumat-i Sitte’de ele alınan hastalıklar gibi daha pek çok şey bu bağlamda ifade edilebilir. 

    Dolayısıyla, dargınlıkların ve uzaklaşmaların sebeplerini doğru tespit etmek ve ondan sonra bunlara göre hal çareleri aramak önemlidir: 
    “Bir de bazı insanlar vardır ki bunlar hakikaten çok canlı, çok kanlıdırlar. Çok hareketlidirler. Fakat işte bazılarımız, konumumuz itibariyle, falan filan yerde istihdam edilmeli, filan filan yerde istihdam edilmeli (derler). İnsanlar kendilerini pasifize edilmiş gibi görürler, demek ki bana ihtiyaç kalmadı falan derler.

    Böyle bir mülahaza girerler. Bir kısım böyle psikozlarla uzak dururlar. Artık omuz vermezler. O güne kadar koştukları şey “demek ki beyhude koşmuşuz” (derler). Yani çok az da olsa bu daire içinde, dairenin temelde ihlas blokajı üzerine oturmasına Allah'ın bir lütfu olarak, bunların emsali çok değildir. Ama cemaate göre, harekete göre, fakat azımsanmayacak kadar da vardır. Ve siz de az başınızı kaldırıp baktığınız zaman (görürsünüz) temerrüt eden insanlar da vardır. Bunların ruhlarını azıcık analiz ettiğinizde, temelde, hakikaten beklediklerini bulamama gibi şeylerden dolayı çok basit meselelere bağlı bir küçük küskünlük vardır. 
    Temel saikleri bilmek lazım yani. Ziya Paşa'nın dediği gibi “Bil illeti, kıl sonra mudavata tasaddi /Her merhemi her yaraya derman mı sanırsun!” Halk ilaçlarıyla değil yani. Hazık hekimlere götürmek lazım. Temkinli olmak lazım. Mutlaka uzmanına gitmek lazım…

    Yani bazen hepimize ait şeyler oluyor. O şahısların problemlerini, tevakkuflarına sebebiyet veren hususları görerek, doğru okuyarak, yanlışımızdan geriye dönüp, onları hakikaten aktif olabilecekleri, rantabl olabilecekleri yerlerde istihdam etmek lazım. Yani bir küheylan gibi koşan bir arkadaşı tutup, “sen burada masanın başında otur” falan dediğiniz zaman onu öldürürsünüz…”  Heyecan Yorgunluğu… (Kasım 16, 2009)

    Mutlaka herkese bir vazife verme ve kendilerini bir sorumluluk altında hissettirme hedefine ulaşmak için, yukarıda sayılanlara ilave olarak, ayrıca aşağıda belirtilen ve tavsiye edilen hizmet alanlarında (bu alanlar çoğaltılıp daha da çeşitlendirilebilir) görevlendirilebilir veya bu faaliyetlere aktif olarak katılmaları sağlanabilir; 

    -Sivil kuruluşlarda danışmanlıklar vermek
    -Önceki görev yerlerinin danışma kurullarına almak
    -Nasih olarak görev yapabileceklere grup dersleri vermek 
    -Hizmet birimlerindeki bireylerin yetiştirilmesine yönelik ihtisas dersleri verdirmek
    -Diyalog hizmetlerinde görevlendirmek
    -Tecrübe gruplarına almak
    -Çevre hizmetleri organize edip istihdam etmek 
    -Gençlerle irtibat kurabilecek karakter ve yapıda olanları gençlerin rehberliğinde kullanmak
    -Uzmanlık ve tecrübelerine bağlı olarak kulüp benzeri yapılara almak
    -Hizmet birimlerinin geliştirilmesine, entegrasyon ve asimilasyon gibi güncel problemlerin çözümlerine yönelik çalışan komisyon ve düşünce gruplarında (think-tanks) görevlendirmek
    -Bazı grupları, aileleri veya kişileri onlara zimmetleyerek, takibinden sorumlu tutmak…

    “SADIK, VEFALI OLUR. ZATEN VEFALI OLMAYAN DA SADIK VE DOST OLAMAZ”

    Hizmet-i imaniye ve Kur’an’iyede birtakım hizmetlerde bulunmuş, Allah yolunda, bir dönem cehd ve gayret sarf etmiş olan insanlara karşı vefalı olunması ve bunlardan, yaşadıklarının etkisiyle hizmetlerden uzaklaşanlara, kenara çekilenlere veya küsenlere bu zor zamanlarında sahip çıkılması en önemli bir ahlaki vasıf olan vefanın gereğidir. Böyle bir vefa ortaya konulmalıdır ki vefa görülebilsin. En yüce vefalı olan Zat’ın (CC) vefasına, hıfz ve inayetine mazhariyet de vefalı olmaya bağlıdır. 

    Bu en zor olan zaman diliminde, ayakta kalabilmek ve kazanma kuşağında kaybedenlerden olmamak, yani ilahi desteğe mazhar olabilmek için en büyük bir vesile vefadır. İşte bu vefanın güzelliklerini ve insanlara kazandırdıklarını bir de bu zamanın sahibinin beyanlarında takip edelim:

    “Vefa, bizim yamaçların gülü, çiçeğidir. İnsanlara karşı vefa, onlardan gelen en küçük iyiliklerin dahi bir ömür boyu unutulmaması demektir. İnsan, günahlarını unutmadığı gibi, kendisine yapılan iyilikleri de unutmamalıdır…
    Zira Allah’a ve Resûlü’ne karşı vefalı olan bir kişinin, çevresine karşı vefasız olması mümkün değildir. İnsanlara karşı vefa hisleri gelişmeyen bir kişi, Allah ve Resûlü’ne de vefasız davranacaktır. Nitekim bir hadis-i şerifte insanlara teşekkür etmeyenin, Allah’a da şükretmeyeceği ifade edilir.

    Evet, önemli olan, vefayı bir ahlâk hâline getirebilmektir. Tamamen vefaya programlanan bir insanın nazarında bir bardak çayın kırk yıl hatırı olur. O, yapılan hiçbir iyiliği unutmaz. Kendisinden iyilik gördüğü kişileri her gördüğünde saygısını ifade eder. Hiçbir iyilik ve güzelliği karşılıksız bırakmaz… 

    Özellikle yakın arkadaşların, aile fertlerinin veya aynı davaya gönül vermiş insanların birbirlerine karşı vefalı olmaları çok önemlidir. Vefa görmek de vefalı olmaya bağlıdır. Şayet siz, çevrenizdeki insanlara karşı yüksek bir vefa duygusu ortaya koyarsanız, onlardan da aynı muameleyi görürsünüz. Yani verdiğinizi alır, koyduğunuzu bulursunuz…

    Dünyanın dört bir tarafına yayılmış bir hareketin kıvamını koruyabilmesi de vefa dinamiğine bağlıdır. Şayet çok farklı kültürlerle yetişmiş insanlar içinde hizmet eden adanmışlar, herhangi bir deformasyona maruz kalmadan, renk atmadan ve başkalaşmadan mevcudiyetlerini devam ettirmek istiyorlarsa, gönül verdikleri dava düşüncesine, hizmete ve birlikte yol yürüdükleri dostlarına karşı çok vefalı olmak zorundadırlar…

    Allah huzurunda “vefasız” muamelesi görmek istemeyen, başta Rabbine ve Peygamberine, sonra da çevresine karşı fevkalâde vefalı davranmalıdır. Ne aile fertleri ne dostları ne de dava arkadaşları ondan bir vefasızlık görmemelidir…

    Bu vefalıların yolundan gidenler, hiç kimseye karşı vefasız davranmamalı; bayrağı kendilerine teslim edebilme adına soluk soluğa koşmuş, ter dökmüş, kapı kapı kovulmuş, itilmiş, hakaret görmüş büyük insanların vefalarını karşılıksız bırakmamalıdırlar. Hep kazanma yolunda olmalıdırlar. Özellikle kendilerine bu çığırı açan, dünyanın dört bir yanına açılma mevzuunda imkân hazırlayan, arka çıkan, maddî-mânevî desteğini esirgemeyen insanları unutmamalı, onları baş tacı yapmasını bilmelidirler…

    Vefasızlığa karşı dahi vefayla mukabele etmesini bilmeli, vefasızlara vefanın ne demek olduğunu öğretmelidirler. Elli defa vefasızlık görseler dahi, vefa ile mukabelede bulunmayı ihmal etmemelidirler.
    Vefa Abidesi Efendimiz’in (SAV) yolu budur. O İnsan-ı Kâmil’in yolunda ne kadar mesafe alabilirsek, nereye varabilirsek kârdır.
    Biz vefada kusur etmezsek, Allah da bize karşı vefayla muamele edecek ve bizi yalnızlığa terk etmeyecektir.” Vefa


    05 Oca 2024 12:17