Kendinden habersiz yaşayanlar 2

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    19 Tem 2024 09:31

    Bugün Müslümanların geri kalmalarının ve buna karşılık diğer milletlerin gelişmelerinin arkasında, Müslümanların güzel ahlaklarını ve karakterlerini kaybetmeleri ve gelişen milletlerin ise bunları elde etmeleridir:

     

    “Maatteessüf, güzel şeylerimiz gayr-i müslimlerin eline geçtiği gibi, güzel olan ahlâkımızı da yine gayr-i müslimler çalmışlar. Güya bir kısım içtimaî yüce ahlâkımız yanımızda revaç bulmadığından, bize darılıp onlara gitmiş. Onların da bir kısım rezâletleri, kendileri içinde çok revaç bulmadığından cehâletimizin pazarına getirilmiş!..” (Münazarat)

     

    Bir milletin ayağa kalkması veya sürekli hayatını devam ettirebilmesi, milleti uğrunda her türlü fedakarlığı göze alabilen ve kendi bu uğurda her şeyini kaybetse veya canını verse bile, kendi varlığının ve bekasının kendi milletinin varlığı ve bekası içinde devam ettiğine inanmış bireylere sahip olması ile mümkün olabilir:

     

    “Hem, büyük bir hayretle görmüyor musunuz ki, günümüz terakkiyatının üssü’l- esası (temel prensibi) ve belki Hak Dinin muktezâsı olan “Ben ölürsem devletim, milletim ve ahbablarım sağdırlar” gibi kelime-i beyzayı (parlak kıymetli sözü) ve haslet-i hamrâyı (güzel hasleti) gayr-i müslimler çalmışlar.

     

    Çünkü, onların bir fedâisi der: “Ben ölürsem milletim sağolsun; içinde mânevî bir hayatım vardır.” Bütün sefâletin ve şahsiyetin (şahsa ait münasebetsiz sözlerin) esası olan, “Ben öldükten sonra dünya ne olursa olsun; isterse tufan olsun” veya “Eğer susuzluktan ölürsem, bir damla yağmur yağmasın” olan ahmak kelime ve şaşı seciye, himmetimizin elini tutmuş rehberlik ediyor.

     

    Sevab-ı uhrevî bana kâfidir

     

    İşte en iyi haslet ki, dinimizin muktezasıdır. Biz ruhumuzla, canımızla, vicdanımızla, fikrimizle ve bütün kuvvetimizle demeliyiz: “Biz ölsek, milliyetimiz olan İslâmiyet haydır, ilelebet bâkidir. Milletim sağ olsun. Sevab-ı uhrevî bana kâfidir. Milletin hayatındaki hayat-ı maneviyem beni yaşattırır, âlem-i ulvîde beni mütelezziz eder. “Ölüm bize nevruzdur.” deyip, Nur’un hamiyetin nurlu rehberlerini kendimize rehber etmeliyiz.” (Münazarat)

     

    Hazret-i Üstad kurtuluş reçetelerini sunduğu bu yerde, Müslümanlara nasıl bir yol takip etmeleri gerektiği ile alakalı çok önemli tespitlerde bulunmaktadırlar. Burada ortaya konan yolların ve metotların, günümüz Hizmet Hareketi tarafından, birebir alınarak, hayatın bütün ünitelerinde olacak şekilde uygulamaya konulduğu görülmektedir:

     

    “Suâl: “Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp millî, İslâmî namusumuzu muhâfaza edeceğiz?”

     

    Cevap: Milliyet fikriyle, milletin sinesinde Kevser Havuzu gibi bir marifet ve muhabbet havuzu yapınız, altındaki suyunu çeken delikleri maarif (ilim ve eğitim) ile kapatınız, içine su akıtan yukarıdaki mecraları İslâmî fazilet ile açınız. Büyük bir çeşme var; şimdiye kadar suistimal ile çöllere dağılıp bazı dilenci ve âcizleri geliştirdi. Bu çeşmeye güzel bir mecrâ yapınız, şerî mesâî ile şu havuza dökünüz, sonra da kemâlat bahçenize su veriniz. Bu hiç bitmez ve tükenmez bir menbadır.

     

    Suâl: “Nedir o çeşme?”

    Cevap: Zekât. Sizler Hanefi ve Şâfisiniz.

    Suâl: “Eğer o çeşme, kuruyup gitmez ve o hazineye akarsa ne güzel, ne iyi!.”

    Cevap: Evet gerçekten sizde zekâ var ve gerçekten de zekâtla çiçek açar.

     Suâl: “Nasıl?”

    Cevap: Eğer zekiler, zekâlarının zekâtını; zenginler de, velev zekâtın zekâtını milletin menfaatine sarf etseler, milletimiz de başka milletlere yolda karışabilir.

    Suâl: “Daha başka?”

    Cevap: İslâmî, milli yardımlar denilen adaklar ve sadakalar, zekâtın amca çocuklarıdır; asabiyeti çekerler, hizmette yardım edecekler…

    Suâl: “Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?”

    Cevap: Doğruluk.

    Suâl: “Daha?”

    Cevap: Yalan söylememek.

    Suâl: “Sonra?”

    Cevap: Sıdk, ihlas, sadakat, sebat, tesanüt.” (Münazarat)

     

    Burada, basamak basamak yapılması gerekenler sıralanmaktadır (Eğitim, himmetler, kurbanlar, burslar, doğru ve güvenilir bireyler yetiştirme vs.). Tabii ki burada bahsedilen menfi negatif milliyetçilik fikri değil, müspet pozitif milliyetçiliktir. Söz konusu edilense, İslâmî milliyet fikridir. Ruhu İslâmiyet’ten ve aklı Kur’an ve imandan oluşan bir vücuda sahip olan bir milliyettir.

     

    Çok rahat görülebileceği gibi, Hizmet Hareketi bütün bunları bir plan olarak almış ve bunları uygulamada başarılı olmuştur, Allah’ın (CC) izni, inayet ve keremiyle.

     

    Hizmet’in elemanlarının vasıflarının sıralandığı yerlerde en önemli özellikleri olarak, onların adanmışlar topluluğu oldukları ve en büyük hedeflerinin, hiçbir beklentiye girmeden ve sadece Allah’ın (CC) rızası peşinde koşmak olduğu belirtilmiştir.

     

    Bu insanlar her türlü fedakarlıkları göze alarak, insanlara iki dünya saadetini kazandıracak olan hakikat mesajlarını onlara tam ulaştırmak için çabalayıp dururlar. İşte, bu şekilde tek başına himmeti milleti olan bu insanlar eliyle, bütün bir dünya çapında hizmetler gerçekleştirilebilmiştir.

     

    KİMLİKLERİ İLE BARIŞMAK

     

    Zorunlu ve cebri hicretle yeni coğrafyalara giden yeni nesillerin de kendi kimlikleri ile barışık olmaları, bu kimliklerinden razı ve memnun olmaları gerekir ki onu tam temsil edip ortaya koyabilsin ve ona ait olmanın ve bu aidiyetin şerefini muhafaza etme gayreti içerisinde olabilsinler.

     

    Bu aidiyetin tam gelişebilmesi için sahip olduğu kültürün, geçmişten kendisine ulaşıp gelmiş olan dini, milli ve manevi değerlerin ve mensup olduğu milletin ve inanç ve düşünce sistemlerinin ve tarihte ortaya koyduğu medeniyetlerin ve insanlığa kazandırdıklarının farkında olmaları sağlanmalıdır.

     

    Yüksek bir medeniyetin temsilcileri oldukları, köksüz olmadıkları, alt bir kültürden gelmedikleri ve sahip oldukları değerlere bütün bir insanlığın muhtaç olduğunun bilinci de verilmelidir ki, gelinen yerlerdeki baskın kültürler içerisinde asimile olup erimesinler ve bu baskın kültürlerin avantajlarını kullanarak dayattıkları ama insanlık adına gelecek vaat etmeyen şeylerden kendilerini koruyup, gerçekten bütün bir insanlığın faydasına olabilecek alternatif projelerle ortaya çıkabilsinler.

     

    Bu çizgilerini muhafaza etmek şartıyla entegre olmalarında, bulundukları toplumlara adapte olmalarında ve onlarla karşılıklı alışverişte bulunmalarında hiçbir zarar olmayacağı gibi hem kendileri hem de bu toplumlar için fayda sağlamaları adına bu bir zarurettir. 

     

    KENDİ OLARAK KALMA – BAŞKALAŞMAMA

     

    Ancak kimliğini koruyabilenler ve kendi olarak kalabilenler gerçek anlamda bir temsil ortaya koyup etkili bir tebliğde bulunabilirler. Kendinin farkında olan, kimliği ve geçmişi ile barışık, sahip olduğu değerlerin hem farkında hem de ne kadar kıymetli olduklarını bilen insanlar, bunları hayatlarına taşıyacak ve bulundukları toplumlarda yaşayarak göstereceklerdir.

     

    Şüphesiz ki, bu şekilde davranabilen kimlikli insanlar, geldikleri yeni coğrafyalara entegre olabilirken asimile olmaya karşı da korunabileceklerdir.

     

    Bütün bunların olabilmesi için geçmişten süzülüp gelen milli ve manevi değerlerin çok iyi bilinmesi, sağlam bir tarih şuuruna sahip olunması, doğru ve güvenilir kaynaklardan bu bilgilere ulaşılabilmesi, bu çağa ve asra Allah’ın (CC) lütfettiği manevi müceddid ve önderlerden tam istifade edilmesi ve aynı zamanda içinde bulunulan zaman diliminin ruhunun da çok iyi bilinmesi gerekir.

     

    Hizmet insanlarına ve rehberlik elemanlarına sağlam bir kimlik ve şuur kazandırma günümüzün en önemli meselelerinden biri haline gelmiştir ve bu önemli işin programlanarak takibinin yapılmasına ihtiyaç vardır.

     

    Günümüz insanı hazinelerden tam istifade edemiyor

     

    Bu hususta, Bediüzzaman Hazretleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi, çok önemli işler yapmışlar ve eserleriyle de günümüz insanının bu ihtiyacına cevap verecek yeterli ve tatmin edici bilgileri, taktikleri, metotları ortaya koymuşlardır, Allah’ın (CC) izni, inayeti ve keremiyle.

     

    Fakat, günümüz insanının bunlardan tam istifade edememeleri ve önemli ölçüde habersiz oluşları sebebiyle, böyle çok hayati bir kıymete sahip bir hazineden tam anlamıyla yararlanılamamaktadır.
    19 Tem 2024 09:31