Keyfi ve Samimiyetsiz Mucize Talepleri

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    17 Kas 2023 10:05

    MUCİZELER İNKAR EDİLEMEZ 5

    Kafirlerin, ne zaman mucizeler görseler hep “Bu, kuvvetli ve devamlı bir büyüdür!” (54/2) diyerek bunları inkâr ettikleri görülmektedir. Ayet ve hadislerde, bu inanmayanların, gerçekleşen Miraç ve Şakk-ı Kamer (ayın yarılması) mucizelerini sihir yani büyü olarak yorumladıkları ve hatta eğer gökten bir kitap indirilse ve buna elleriyle bile dokunsalar “Bu besbelli bir büyüden başka bir şey değil!” (6/7) diyecekleri ifade edilmiştir:

    “İşte nefislerinde hakka inanmamak kararını verip hak delillere iltifat etmeyen ve bundan dolayı Peygamber'in doğruluğuna inanmayan ve inanmak istemeyen kâfirler, peygamberliği bir sihir, bir göz boyacılığı, bir hilekârlık kabilinden göstermek istedikleri için Muhammed Aleyhisselâm'ın mucizelerine ve özellikle Kur'ân'ın i'cazı karşısında ilk söz olarak: "Bu açık bir sihir" dedikleri gibi, istedikleri  şekilde, elleriyle tutulur mücessem bir kitap, bir mektup da indirilmiş olsa ona da aynı şekilde: "Bu açık bir sihir" derlerdi.”” (Hak Dini, kur’ân Dili)

    Kafirlerin “bizim de görebileceğimiz bir melek gönderilmeli değil miydi?” (6/8) talebine cevap olarak, eğer melek gönderilse onlara göz açtırılmayarak helak edilecekleri (nitekim Hz. Lut’a gelen meleklerden sonra azabın gelmesinde olduğu gibi), melek gelse bile yine erkek bir insan suretinde gönderileceği ve bunun da onlar için daha büyük bir imtihan sebebi olacağı ve sonucun değişmeyeceği belirtilmektedir (6/9). 
    “Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" De ki: "Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat çokları bilmezler" (6/37) ayeti kerimesi de Allah (CC) dilediğinde ve hikmeti gerektirdiğinde mucizelerin yaratıldığını beyan etmektedir:

    “"Ona Rabbinden bir âyet indirilse ya" dediler. İnen âyetleri duymadılar inkâr ettiler de Peygamber'e kendi gönüllerince bir âyet ve alâmet, bir mucize indirilmesini hor görür bir itiraz şeklinde talep ve temenni ettiler. Ey Muhammed sen de ki: Allah bir âyet, bir alâmet, bambaşka bir mucize indirmeye şüphesiz kâdirdir. İndirmezse güçsüzlüğünden değil, hikmetindendir. Ve fakat onların çoğu bilmezler. 

    İlim, şanlarından değildir.  yeti, delili ve alâmeti fark etmezler, ondan alınması gereken ilmi almazlar. İneni anlamadıkları gibi, ineceği de anlamazlar. İstediklerinin kendilerine faydalı ve peygamber göndermesinden kastedilen hikmeti, korkutma ve teklife uygun olup olmayacağını ve indirilmekte olan ve bunca akla uygun delilleri içeren âyetlerden istidlâl  edemeyen (ortaya konan delilleri anlayıp neticeler çıkarabilme) ve faydalanamayanların tek olaylardan hiç istidlâl edemeyeceklerini, faydalanamayacaklarını; delil ve âyetin asıl önemi, olayları olmadan önce anlatmasında olmak itibariyle, istenilen tek olay ve harikanın bir delil değil, bir medlûl, bir sonuç olacağını ve bundan dolayı olayın kendisinin hadd-i zatında dağların başa geçmesi gibi bir musîbet ve bela olabileceğini ve özellikle inkârcıların bütün ihtiyarî güçlerini reddederek inkârlarını zorlayıcı bir şekilde söküp alacak ve giderecek olan bir olayın, bir kudret âyetinin kendilerini kahredecek ve yok edecek bir fiilî musîbetten başka bir şey olmayacağını ve bunun ise kendilerine değil, ancak başkalarına bir ibret ve âyet olacağını bilmezler de öyle cahilce temennîlerde bulunurlar ve dediklerinin yapılmasını Allah'ın kudretini inkâra ve hak âyetleri yalanlamaya vesile edinirler. 
    "O Peygamber de ona şöyle bir mucize inse ya!" derler, dururlar. Gerçi içlerinde bilenler ve heveslerine uyup sırf inat ve serkeşlik için böyle diyenler de vardır. Fakat çoğu bilmezler. Peygamber ise cahillere, azgınlara uymak için değil, bildirmek ve haber vermekle Allah'ın azabından korkutmak ve irşad etmek için gönderilmiştir. Eğer onlar duysalar bilselerdi vuku bulan şeyde Allah'ın kudretine delalet eden fiilî alametler mi yoktur?” (Hak Dini, kur’ân Dili)
    Bunların istediği tarzda mucizeler gerçekleştiğinde, bunların yine anlamayıp veya anlamak istemeyip inkâr yoluna gitmeleri söz konusudur. Ayrıca eğer gelen mucizeler insanların akıllarını iptal edip herkesi iman etmek zorunda bırakacak tarzda olurlarsa, imtihan sırrı ortadan kalkar. İmtihan bittiğinde ise o insanların başına büyük bir azap veya onları ortadan kaldıracak bir bela ve musibetin geleceği diğer ümmetlerin başına gelenlerden rahatlıkla görülebilir. 
    Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair en ağır yeminlerde bulunmalarına mukabil onlara “"Mucizeler ancak Allah katındadır" denilmesi emredilmiş ve “Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz nerden bileceksiniz? Biz onların kalblerini ve gözlerini çeviririz de onlar, ilkin iman etmedikleri gibi, gene de iman etmezler. Biz de onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın bırakırız.” (6/109-110) buyurulmuştur:
    “Müşrikler güçlerinin yettiği en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemin de ettiler ki, herhalde kendilerine bir âyet, istedikleri bir mucize gelse (bu cümleden olarak Safa tepesi altın olsa) muhakkak ve muhakkak iman edeceklermiş. Rivayet edildiğine göre bazı müminler de bunların bu yeminlerine bakarak istedikleri âyetin inmesiyle iman edecekleri ümidine düştüler. 

    Ey Muhammed de ki:  Ayetler ancak Allah'ın katındadır. Yani onlara gücü yetecek olan ancak O'dur. Dilediğini açıklar, dilediğini açıklamaz, hiçbiri benim kudret ve isteğimle değildir. Siz bilmezsiniz ki, O istedikleri âyet geldiği zaman da iman etmezler. Ve biz onların gönüllerini ve gözlerini çeviririz. Gönülleri bir tarafa, gözleri başka tarafa döner, hayret ve tereddüt içinde kalırlar. İlk defa iman etmedikleri gibi, yine hakkı anlamaz, âyeti görmezler, iman etmezler. Ve kendilerini basiretsizlikleri ile tuğyanları içinde bırakırız, körü körüne yuvarlanır giderler.
    Yani ilk önceki imansızlıkları, iman sebebi olacak mucizeler olmadığından değil, inat ve azgınlıklarından ve hak, doğru âyetleri görmemezlik ettiklerinden dolayıdır. Ve bundan dolayı Allah onları küfür azgınlıklarına bırakmaya takdir etmiştir. Allah onları bu taşkınlıktan korumayacak, müminlere verdiği hidayeti ve iman yardımını vermeyecek, körlüklerinde bırakacak, bastıracak, "Kim körlük ederse, ben sizin üzerinize bir bekçi değilim" sırrı tamamen ortaya çıkacaktır.” (Hak Dini, kur’ân Dili)
    “Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah'ın diledikleri hariç, yine de inanacak değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.” (6/111) ayetiyle de her türlü mucizeler gösterilse de Allah (CC) dilemedikçe bunların inanmayacakları ve bu yüzden bunların samimi olmayan, keyfi mucize talepleri karşısında “bunları kabul etme ve bu işi Allah’a bırak” denmektedir:
    “Hatta biz onlara bütün melekleri indirmiş olsak. "Bize melekler indirilmeli değil miydi?" (25/21), "Bize melekleri getirmeliydin" (15/7) diye istedikleri mucizeyi göndersek, ve ölüler kendilerine söylese, "Babalarımızı diriltip getiriniz de şahitlik etsinler" (44/36) diye istedikleri mucize de yapılsa, ve üzerlerine her şeyi kefil olarak toplasaydık da, "Allah'ı ve bütün melekleri kefil olarak getir" (17/92) diye istedikleri mucizeyi de göstersek, Allah dilemedikçe hiçbir zaman iman etmeleri ihtimali yoktur. Ve bundan dolayı onlara âyet indirmek boşunadır. Ve fakat pek çoğu bilmezler. Her türlü mucize gelse Allah dilemeyince hiçbir şey yapamayacaklarını bilmezler de sadece kendilerine güvenir, azgınlık ve inatlarında kalmak için öyle yalan yere yemin ederler. Bunun için sen onlara bakma ve imanlarına ümit edip, istedikleri mucizeyi istemeye kalkma da "Mucizeler, Allah katındadır" (6/109) de, Allah'a bırak!” (Hak Dini, kur’ân Dili)
    İnşallah sonraki yazıda bu konuya devam edelim…


    17 Kas 2023 10:05