Ölümü istemede denge ve bazı prensipler 2

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    04 Tem 2025 12:00


    Bu yazıda da “(…) Sana tam itaat içinde bir kul olarak canımı al ve beni hayırlı ve salih insanlar arasına dâhil eyle!” (Yusuf sûresi, 12/101) ayeti kerimesinden mü’minlerin kaybedenlerden olmamaları ve hizmetlerinde başarılı olabilmeleri açısından alınması gereken önemli dersler ve prensipler konusu ile devam ediyoruz.

     

    Mü’minler dünyadaki vazifelerini yerine getirdikten sonra ve bu dünyadaki insan-ı kâmil olma adına yolculuklarının artık tamamlandığına inandıklarında imanlarının bir gereği olarak artık bu dünyada durmayıp ötelere gitme arzu ve iştiyakıyla dolu olmalıdırlar:

     

    “Dünyada yapılması gerekenleri elinden geldiğince yaptıktan sonra hayatı Allah’a kavuşma iştiyakıyla bitirmek, inanmış bir insanın en büyük hedefi olmalıdır. Hayatı en güzel şekilde değerlendirip tam refaha, huzura erişeceği anda Allah’a kavuşma arzusuyla dopdolu bulunmak, dünyevî bütün mutlulukların zirvesindeyken “Ya Rabbi, al emanetini ve bana şeb-i arûs yaşat!” diyebilmek... Her müminin temel düşüncesi bu olmalı.

     

    Neden? Çünkü bu dünya, insanı manevî ve metafizik ihtiyaçları yönünden tatmin edecek bir yer değildir. O, burada tam bir mutluluk elde edemez, her yönüyle saadeti yakalayamaz. Bu yüzden, sürekli tatmin olacağı başka bir yer arar. Arar ama orayı hayal ederken kendi düşünceleri, duyguları ve tecrübeleri çerçevesinde hayal eder. İşte bu noktada Allah Teâlâ, kudsî hadiste insanın ahirette kendisini bekleyen neticeleri tam hayal edemeyeceğini belirtir. Bunu beyan ederken bir taraftan insanın sınırlılığını hatırlatır diğer taraftan da ötelere ait sınırsızlığı ima eder.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    Dünya sınırlı olmasından dolayı hem insanların ebedi ihtiyaçlarına cevap veremez hem de sahip olduğu potansiyelin ve donanımların tam gelişip ortaya çıkması ve kemale ulaşması mümkün değildir. Bu dünyada hakiki ve tam insan olma adına yakalayabileceği ve ulaşabileceği bir sınır vardır ve asıl ötelerde bu gelişme ve terakki devam edebilecektir:

     

    “Evet, düşüncelerimizi aşkın o âlemde sürekli bir yükselme, ilerleme ve derinleşme olacaktır. Buutlar içinde yeni buutlar açılacak ve bunlarla insan sürekli yenilenecektir. Bu yüzden orada usanma olmayacaktır. Dolayısıyla bu dünyada seyahatini tamamlayan insanın Hazreti Yusuf gibi öteleri arzu etmesi ne kadar yerinde ne kadar tabiî ve ne kadar güzeldir.!

     

    Nitekim insan-ı kâmil olan Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ötelere yolculuğu bu açıdan değerlendirilip şöyle denebilir: “Dünya, kemalât-ı Muhammediye’nin inkişafı için yeterli değildi, dardı, kısaydı. Bu yüzden ötelere göç etti. O’nun inkişafı orada devam ediyor.”

     

    Efendimiz’in (sav) ötelerdeki seyahatini ve yükselişini devam ettiren şey, O’nun (sav) o fevkalade donanımı ve iradesinin hakkını vererek aşkın bir hayat yaşamasıdır. Fakat bunun yanında o parlak yükselişin vesilelerinden biri de ezan duasındaki ifadelerdir.

     

    Müslümanlar, her gün ezan duasıyla milyonlarca defa O’nun faziletlerinin, derecelerinin artmasını, makam-ı mahmuda ulaşmasını talep etmektedirler. Yüce Allah bu talepleri birer küllî dua olarak alır kabul eder ve Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) murad buyurduğu ufuklara ulaştırır.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    Peygamberler ve peygamber varisleri bu dünyadaki vazifelerinin tamamlandığına kanaat getirdiklerinde (inandıklarında) artık bu dünyadan gitmelerinin vaktinin geldiğini düşünmüşlerdir:

     

    “O büyük ruhların dünyadan ayrılıp ötelere kanatlanma isteklerinin arkasında, vazifelerini devralacak insanların yetişmiş olduğu düşüncesi de olabilir. Bildiğiniz gibi Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayat-ı seniyyelerinin bu âlemdeki son günlerinde, emri üzere Hazreti Ebu Bekir’in namaz kıldırmak için mihraba geçtiğini, sahabenin onun arkasında saf tuttuğunu görünce sevinmiş ve tebessüm buyurmuştu.

     

    Çünkü O’nun en büyük derdi, bıraktığı davanın devam ettirilmesi idi. Bunun için ümmetin beraberlik ve kardeşlik duyguları içinde meseleye sahip çıkması büyük önem arz ediyordu. İşte o namazda bu ruh ve ahengin bir örneğini görmüş ve şükür duyguları içerisinde sevinç gözyaşları dökmüştü.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    HİZMET İNSANLARI İÇİN ÖNEMLİ DERSLER

     

    İnsanların yaptıkları işlerin meyveleri ve sonuçları ortaya çıktığında gurura kapılmamaları oldukça zor bir iştir. İşin daha da kötüsü, işlerin tamamlandığını gören insanlarda dünyevileşme ve başkalaşma gibi hastalıkların da ortaya çıkabilmesidir. Özellikle de manevi işlerde böyle bir şey çok tehlikelidir ve kazanılanların kaybına yol açabilir:

     

    Meselenin dine hizmet eden insanlara bakan bir yönü de şudur: Yapılan hizmetlerin neticelerinin görünmeye başlaması insanda farklı duygulara sebebiyet verebilir. En başta insanda kibir, gurur, iç beğeni gibi duyguları tetikleyebilir. Dahası insan alkış, takdir, beğeni beklentisine girebilir.

     

    Hatta bir kısım yatırımlar yapma, rahat bir hayat yaşama, hayatın tadını çıkarma gibi düşüncelere kapılabilir. Hâlbuki bütün bunlar, yapılan hizmetlerin neticelerini burada yeme, öteye bir şey bırakmama gibi tehlikeleri içinde barındırır. “Yaptığınız güzel işlerin neticelerini burada yiyip bitirdiniz.”(46/20) mealindeki âyetin tehdidine maruz kalma ihtimali vardır.

     

    Peygamberleri bu tür mülahazalardan tenzih ederiz. Onlar böyle dünyevî duygulardan arınmış şahsiyetlerdir. Onlar vazifelerinin bittiğini düşündüklerinde dünyada beklemeyi fuzulî görür ve öteleri arzularlar. Onların bütün derdi ve davası, Yüceler Yücesi Allah’ın bilinip tanınması ve ebedi mutluluğun kazanılmasıdır. Bu konudaki hassasiyetleri bize de nasıl düşünmemiz gerektiğini öğretiyor.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    Hizmet insanları sürekli olarak bu korkuyla yaşamalı ve yaptıkları işlerin hem kendileri tarafından tamamlanması hem de neticelerini ve meyvelerini görme arzusundan uzak durmalıdırlar:

     

    “Bu yüzden, Allah’a ve ahirete inanan bir insan, başlattığı güzel işleri kendisinin tamamlamak ve o işlerin neticesini bizzat görmek gerekliymiş gibi bir şartlanmışlık duygusuna kapılmamalıdır. “Zaferimi, başarılarımı, halkın beni takdir ettiğini göreyim.” diye yaşamaktan Allah’a sığınmalıdır. Allah böyle bir yaşama arzusundan muhafaza buyursun.

     

    Evet, peygamber ahlakını takip edenler, yapmaları gerekenleri yapıp işlerinin sona erdiğini düşündükleri anda öteleri arzulamalı ve saygı dolu hislerle Allah’ın takdirini beklemelidirler.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    İşte bahsi geçen tehlikelerden korunabilmek için, Hizmet insanları giriştikleri işler sonuçlanmadan bulundukları yerden başka yerlere gidip yeni yeni işlerin altına girmeyi planlamalıdırlar:

     

    Bu, sadece dünyadan ahirete intikal düşüncesiyle sınırlı bir husus da değildir. Şu hassasiyet de aynı ufkun bir uzantısıdır: İnsan bu dünyada yaşarken de bir mekânda, bir şirkette hatta bir ülkede yapılan faaliyetlerin neticesini görmeden başka bir şirkete geçip ya da farklı bir ülkeye gidip orada hiç başlanmamış ya da yarım kalmış işlerin altına girebilmelidir.

     

    Kaderin onun hakkında tebessümleri varsa zaten onu alır, bu sefer farklı yerlerde değişik hizmetlerde istihdam eder. Bir yerde iş kemale erince faaliyetler ahengini bulunca, o kişi kader-i ilahi tarafından başka bir işe sevk edilir.

     

    İnanan insan iradesinin hakkını verip elinden geleni yaptıktan sonra kaderin sevkine talip olmalı, onu gözetmeli. Yoksa yapıp ettiklerinin neticelerini görme beklentisi onun için birer plaket gibi olur. Burada alınacak plaketlerin ise ötedeki plaketlerden mahrum olmaya sebebiyet vermesinden korkulur.

     

    Evet, insan Allah yolunda yaptığı faaliyetlerin neticesini görmeme, yaptıklarının semeresini bu dünyada tüketmeme konusunda hassas olmalı, bu konuda en ufak bir beklentiye girmemelidir. Tâ ki ihlasını korusun, gururdan kibirden uzak dursun, Allah ile bir iç pazarlığa girmemiş olsun.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    İşte Hazreti Yusuf’un (AS) buradaki yaptığı dua ile, mü’minlerin ve bunlar içinde özellikle de Hizmet insanlarının hadiselere ve olaylara nasıl bakmaları ve yaklaşmaları gerektiğine, hem birey olarak kaybetmemek hem de yapılan hizmetlerin başarılı olması için nasıl hareket edilmesi ve düşünülmesi gerektiğine dair çok önemli dersler verilmektedir:

     

    Yusuf (aleyhisselâm) arka arkaya gelen kederlerden sonra üst üste sevinç tabloları yaşamıştı. En sonuncusu, şeb-i arus (düğün gecesi) gibiydi. Zira babası ile beraber bütün aile fertleri bir araya gelmiş, İslam mesajını Mısır’dan bütün o çevreye duyurmanın yolu açılmıştı. Böylece hepsi hem dünyevî hem de uhrevî çok ciddi saadetlere ermişlerdi.

     

    Hayatı boyunca vahyin gölgesinde peygamber firasetiyle hareket etmişti. Yaşadığı onca ızdıraba rağmen küsmemiş, darılmamış, vazgeçmemiş, bilakis her vesileyi hedefine doğru ilerleme yolunda kullanmış ve sonunda maksuda ulaşmıştı. Bütün bunların günümüz hâdiseleri açısından iyi analiz edilmesi, yol ve güzergah emniyeti gibi gerekli dinamiklerin çıkarılması gerekir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

    04 Tem 2025 12:00