Yeni kuşaklara ulaşabilmek için sanat ve mûsıkî

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    21 Mar 2022 10:27
    Yeni kuşaklara ulaşabilmek (9)

    Gençlerin sosyal medya ve oyunlara bağımlılıklarını azaltabilmek ve asosyallikten kurtarabilmek için arkadaşlarıyla beraber icra edebilecekleri kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere teşvik edilmeleri çok büyük öneme sahiptir. Sanatsal aktiviteler gençlerin aktif hayatın içine çekilebilmelerine destek sağlayacaktır. Resim, ebru, oyunculuk, müzik, bir enstrüman kullanabilme, fotoğrafçılık, tasarım ve dizayn, kaligrafi gibi değişik sanat alanlarına motive ederek yapılabilecek ortak aktiviteleri artırmak mümkün olabilir. 


    Gençlere ulaşabilmenin önemli yollarından birisi de müzik kanallarıdır. Gençlerin ekseriyeti müzikle çok içli-dışlı olduklarından, onlara hitap eden müzikler yapılmak suretiyle de mesajların ulaştırılmasını sağlamaya ihtiyaç vardır. Ayrıca dinlenen müziklerde ne gibi kriterlerin aranması gerektiğine dair, küçük yaşlardan başlayarak bir bilgilendirme ve şuurlandırma üzerinde de çalışılmalıdır.


    M. Fethullah Gülen Hocaefendi Fasıldan Fasıla 3 kitabında “Mûsikî Üzerine Düşünceler” başlıklı yazısında müziğin önemli bir ihtiyaç olduğunu, insanların ihtiyaç duydukları müzik türlerinde farklılıkların bulunduğu, bu realiteyi dikkate alarak en faydalı olabilecek bir şekilde bu ihtiyaçların giderilmesi gerektiği ve bu boşluk doğru bir şekilde ve doğru eller tarafından doldurulmazsa meydana gelebilecek zararlara dikkat çekmektedirler:  “TV ve radyo programlarında bugün dinlenilen, kabul edilen müzik türlerine yer vermede toplumun bütününü objektif olarak düşünme ve değerlendirme mecburiyetindesiniz. Ne TV’leri, ne radyoları bu işten tecrit edemezsiniz. Aksine davranacak olursanız kendinizi toplumdan tecrit etmiş ve sadece sizin gibi düşünen üç-beş insanla baş başa kalmış olursunuz. Onun için toplumun kabul ettiği müzik türlerinden zararsız olan veya daha az zararlı eserleri icra ederek, onların ihtiyacını karşılayacak ve böylece, bu alanda da mesajınızı vermiş olacaksınız. Unutmayalım, bu sahada emin eller toplumun bu ihtiyacını karşılamazsa, emin olmayan ellerde toplum dejenerasyona uğrar. 


    Toplumun bütün kesimlerini veya milletin her ferdini kendiniz gibi olmasını bekleyemezsiniz. Kur’ân dinlemekle tatmin olan, ilahilerle bu ihtiyacını karşılayanlar olduğu gibi, daha farklı mülâhazaları paylaşanlar da vardır. Öyleyse, kendi öz mûsıkîmizle Batı sapıklıkları içinde çırpınan “heavy metal”lerle, “rock”lerle tatmin peşinde koşan gençlerimizin imdadına yetişme mecburiyetindeyiz.

    Evet, mûsıkî dinleme, şehvet, hırs, nefret, kin vs. gibi insan tabiatında var olan bir şeydir... ve hilkat itibariyle de güzeldir. Çirkin olan, insanın zaaflarıyla onları yanlış yere yönlendirmesidir. İradesiyle, kemâlatına medâr olabilecek iyi şeyler yapma yerine onlarla kötü şeyler peşinde koşmasıdır… Unutmayalım, bu bir ihtiyaçtır. Ve siz bunu meşrû bir çizgi içinde ele alıp, düzenlemez iseniz, millet gider gayr-i meşru bir çizgiye kayar.. kayar ve müzik diyerek çılgınlıklara ve hezeyanlara girer.”


    Burada iki önemli noktaya dikkat çekilmektedir. Birincisi, herkesin müzik ihtiyacının farklılığı realitesidir. Buna binaen, müziğin her türü ile ilgili faydalı olabilecek ürünler geliştirilmelidir. İkincisi ise, kendi öz mûsıkîmizin günümüz nesillerinin ihtiyacına da cevap verecek şekilde geliştirilmesidir. Her iki alanda yapılacak çalışmalar ile zaruri hale gelen bu boşluğun doldurulması bir mecburiyettir.  


    Hocaefendi aynı yazıda, müziğe olan ihtiyacın muhakkak karşılanması gerektiğini, ama bunu yaparken de dikkat edilmesi gereken hususları nazara vermektedirler: “Mûsıkî de bir yol, bir sanat ve bir ihtiyaçtır. Bediüzzaman bir yerde radyo programları içinde ona beşte birlik bir yer veriyor. Bunu başka mânâlarının yanı sıra toplumun en az beşte biri dinler şeklinde de anlayabiliriz. Halbuki şimdilerde toplumun onda dokuzu müzikle içli-dışlı. Öyleyse ihtiyaç diye nitelendirdiğimiz ve zaten toplumun içinde sürüklenip gittiği bu saha kendi düşünce çizgimiz içinde ele alınmalı ve kat’iyen ihmal edilmemelidir. Bunun için mesaj yüklü, mânâ yüklü, hisleriyle, düşünceleriyle insanı zenginleştiren eserler bestelenmeli ve yine Üstad’ın mahzursuz dediği insanı mâaliyata götüren, iştiyakını coşturan eserler meydana getirilmelidir.


    Bu konuda ölçü nedir denecek olursa? Mesela, dinlediğiniz bir eser, sizde Kur’ân okuma, Kur’ân dinleme iştiyakını coşturuyor, Allah’a karşı vuslat arzusunu köpürtüyor. Sizi Emrah gibi bağrı yanık hale getirip secdeye zorluyor, millî, dinî değerlerinize karşı alâkalarınızı kanatlandırıyor. Size kendi romantizminizi fısıldıyor, bunları yaparken de, müstehcenliğe, bâtılı tasvire vs. kapalı kalınabiliyorsa. Evet işte bu eser gayet güzeldir. Bünyesinde gıybeti barındıran, fuhşu tasvir eden, şehevanî hisleri tahrik eden, insanın ye’s yani ümitsizlik duygularını kabartan eserlere gelince, onların caiz olduğunu, olabileceğini söylemek mümkün değildir.”


    Hocaefendi aynı makalesinde, mûsıkî alanında kendi çizgimize dönüşün yaşanmasının da gerektiğini, bunun kolay olmayacağını ve sistemli ve ısrarlı bir şekilde çalışılırsa buna muvaffak olunabileceğine vurgu yapmaktadırlar: “Bugün Türkiye’de, değişik alanlarda kendi çizgimize dönüşün yaşandığı gibi, mûsıkîde de böyle bir dönüşün yaşanması üzerinde mutlaka durulmalıdır. Üzerinde durulmak bir yana, bu mevzuda olabildiğine ısrarlı olunması gerekir. Pop müziğinin gençler arasında çok yaygın olması ve medyanın sürekli ona destek vermesi, stadyumların popla inim inim inlemesi, onun Michael Jackson gibi şarkıcılarla daha büyülü bir hâl alması vs. gibi oldukça yoğun ve organizeli faaliyetler yanında, mûsıkîmize sahip çıkmanın zorluğu meydandadır. Ama bütün bu zorluklara göğüs gererek bu uğurda mutlaka olağan üstü bir gayret gösterilmelidir. Öyle inanıyorum ki, yakın bir gelecekte bu ülkede, genç-ihtiyar bizim insanımız, mutlaka kendi mûsıkî anlayışımız, mûsıkî zevkimizle bütünleşecek ve kendi mûsikî deryamız içinde eriyip gidecektir, eriyip gidecektir ama, bizim sistemli gayretlerimizle.. ihtimal işte o zaman, ülkemiz bu alandaki işgalden kurtulmuş olacak ve tekrar Itrî, Dede Efendi, Hacı Arif Bey, Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk gibi dâhi mûsıkîşinaslara kavuşacaktır…


    Yalnız şimdilerde bu düşünce birdenbire hüsn-ü kabul görmeyebilir. Ama unutmayalım; her yeni düşüncenin topluma mâl edilmesinde böyle bir süreç yaşanmıştır. Dün bu ülkede ilim ve irfan yuvaları açan, ehl-i himmet, ehl-i gayret insanlar, senelerce bir-iki insanla teselli olmuşlardır. Kimse yanlarına uğramamış; hiç kimse onları kabullenememiş. Ne var ki onlar, yılmadan, usanmadan doğru bildikleri yoldan ayrılmamışlar; Allah da onlara sadâkâtlerinin mükâfatını vermiştir. Aynen bunun gibi, mûsıkî adına kendimiz olma yolunda yapacağımız düzenlemeler de birdenbire bir patlamanın, toplumca ona sahip çıkılmasının ve milletçe desteklenmesinin beklenmesi acelecilik olsa gerek…”


    Hocaefendi aynı yazıda, ayrıca, mûsıkî ihtiyacını karşılamada dünya ve ukba dengesini kurabilen kurumların rol almalarının önemi üzerinde durmaktadırlar: “İnşâallah buna, bugünkünden daha fazla seviye kazandıracağımız günler de gelir ve bizim olan bu mûsikî ile akıl, kalp, ruh geliştirilir. İç ve dış derinliğine ulaşmış seviyeli insanlar yetiştirilir. Dünya ve ukbayı denge içinde yürüten alperenler de bu sahanın temsilcisi olur ve yeniden Dede Efendi’ler, Itrî’ler ufkumuzda arz-ı didar eder. Fakat bu arada yukarıda bir cümle ile temas ettiğim şu husus da kat’iyen unutulmamalıdır. Osmanlı döneminde bunun kaynağı tekye ve zaviyelerdi. Dolayısıyla şimdi de tekye ve zaviyelerin misyonlarını üstlenecek ve mûsıkînin şekillendireceği insanlara kaynaklık edecek kuruluşların olması şarttır. Bedevîliğini yaşayan sokaktaki insanlarla, yukarıda arz etmeye çalıştığımız hususların gerçekleşmeyeceği herhalde izahtan varestedir.”

    21 Mar 2022 10:27