Beşinci Şua ve Âhirzaman

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    23 Mar 2023 11:18

    Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Afyon Mahkemesi’nde müdafaa sırasında şöyle diyordu: “Evet hem Denizli Mahkemesi’nde, hem Afyon’da tutuklanmamızın bir sebebinin bir hakikati şudur ki: Bir kısım hadislerin  mânâsına ve tevilinin bilinmemesinden akıl kabul etmiyor’ diye inkâr edenlere karşı avam halkın imanını kurtarmak fikriyle, çok zaman evvel Dârü’l-Hikmeti’l-İslamiye’de iken ve daha evvel aslı yazılan Beşinci Şua…”


    Beşinci Şuâ’nın başında Üstad şöyle diyor: “Otuz sene evvel (1911’de) yazılan matbu ‘Muhâkeme-i Bediyye’de bahsedilen Sedd-i Zülkarneyn ve Ye’cûc  Me’cûc ve diğer kıyamet alâmetlerinden yirmi mesele, o Muhâkemât’a bir tetimme olarak on üç sene evvel bir kısım müsveddesi yazılmıştı. Aziz bir dostumun hatırı için temize çekildi, Beşinci Şuâ oldu.”


    “Zaten kıyametin alâmetleri geldi bile!’ (Muhammed Suresi, 47/18) âyetinin bir nüktesi bu zamanda mümin avam halkın inançlarını koruma ve şüphelerden muhafaza için yazılmış. Âhir zamanda vukua gelecek hadiselere dâir hadis-i şeriflerin bir kısmının Kur’an’daki müteşabih âyetler gibi, derin mânâları var. muhkem âyetler gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerine te’vil ederler. ‘Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah’tan başkası bilemez. (3/7) âyetinin sırrıyla, vukuundan sonra tevilleri anlaşılır ve muradın ne olduğu bilinir ki, ilimde râsih (köklü bilgiye sahip olanlar) ‘Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir.’ (3/7) deyip gizli hakikatleri izhar ederler.”


    Mesela, âhirzamanın mühim şahıslarından süfyanın eli delinecek şeklindeki rivayetin mânâsı, süfyan, israfı teşvik etmekle şiddetli bir hırs ve tamahkârlığı uyandıracak. Milletin malını bunlara peşkeş çekerek onların bu zayıf damarlarından yakalayıp direktiflerine itaat edecek bir hale getirecek demektir. Zaten deyimlerde eli delik demek, müsriftir; elinde para durmaz demektir.


    Mesela Müslim, hadis-i şerifinde âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında hâzâ kâfir, yazılmış bulunur, rivayeti var. (Şimdi alnında ‘Bu adam kâfirdir’ diye bir yazı bulunan birisi çıksa, peşinden kim gider? Demek ki bu bir temsildir. Yani Müslümanlara ait olmayan bir işaretle ortaya çıkar, demektir.)


    Mesela, Müslim gibi sahih hadis kitaplarında “Âhirzamanda bir kısım zorbalar, ulûhiyet dava edecekler, kendilerine secde ettirecekler” meâlinde hadis-i şerifler var. Doğrusunu Allah bilir. Nasıl ki, padişahı inkar eder bedevî bir kumandan, kendisinde ve başka kumandanlarda, hâkimiyetleri nisbetinde birer küçük padişahlık tasavvur eder. Aynen onun gibi, Allah’ı inkar edip her şeyi tabiatın yarattığını kabul eden materyalist anlayışa sahip olup işin başına geçenler de kendilerinde bir nevi rububiyet hayal ederler.


    Mesela, büyük inkâr hareketi için, “Minare boyundadır. Hz. İsa onunla mücadelesinde zıplayınca ancak dizine kadar çıkabilir.” Şeklinde temsili rivayetleri vardır. (Çünkü minare boyunda bir deccal çıksa, kim peşinden gider. Öyleyse bu müteşabih bir ifadedir. Bunun bir tevili olması gerekir.) Aslında o şahısların temsil ettikleri mânevî şahsiyetin (tüzel kişiliğin) büyüklüğünden kinayedir. Bir vakit (1903’te) Rusya’yı mağlup eden Japon başkumandanının karikatürü, bir ayağı okyanusta, diğer ayağı Port Arthur Kalesi’nde olarak gösterildiği gibi onların azameti böyle temsil ve teşbihlerle ifade ediliyor. Bunun gibi İsa Aleyhisselamı iman nuru ile tanıyan ve olan ruhanî cemaatinin sayısı, inkâr anlayışının mektepçe ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.


    Ayrıca Müslim hadis-i şerifindeki “İsa Aleyhisselam büyük deccalı öldürür.”  Mealindeki rivayetin tevili: ‘Ancak, harika ve mucizelere mazhar, umumun makbulü bir zât olabilir ki, en ziyade alâkadar ve ekser insanların peygamberi olan Hz. İsa Aleyhisselamdır. Onun karşısındaki inkârcı anlayışın teşkil ettiği dehşetli materyalistliği ve dinsizliğin azametli heykelini ve küfür fikrini mahvedecek ancak Îsevî ruhanîleridir ki, o ruhânîler Hz. İsa dinin hakikatini, İslamiyet’in hakikatı ile mezcederek, inkâr anlayışını dağıtacak, mânen öldürecek. Hatta yine Müslim hadis-i şerifinde ‘Hz. İsa Aleyhisselam Hz. Mehdiye namazda iktida eder, tâbî olur.’ şeklindeki rivayetin tevili, bu ittifaka Kur’anî  hakikatın tâbî olunacağına ve hâkimiyetine işaret eder. Yoksa, Hz. İsa Aleyhisselamın kılıç çekip bir şahısla savaşması demek değildir. O şahsın bir bir mikropla öldürülmesi mümkündür. Bunlar birer temsil ve teşbihle meselenin anlatılmasıdır.


    Kötülüğü temsil eden şahsiyetin bütün dünyayı dolaşacağına dair rivayetler vardır. Üstad, bu rivayetlerin tevili hakkında şunlar söylüyor: “Doğrusunu Allah bilir… Bu rivayetler sahih olmak şartıyla tevilleri şudur: Bu rivayetler mucizane haber verir ki; ‘Deccal zamanında haberleşme ve seyahat vasıtları o derece gelişecek ki; bir hadise, bir günde umum dünyada işitilecek, radyo ile bağırılır, şark-garb işitir ve bütün gazetelerde okunacak. Bir adam kırk günde dünyayı dolaşacak, yedi kıtasını ve yetmiş hükümetini görecek ve gezecek, diye zuhur etmeden bin sene önce telgraf, telefon, radyo, tren, uçaktan mucizane haber verir. Hem deccal deccallık özelliğiyle değil; belki gayet müstebit  (zorba, istibdatçı) bir kral sıfatı ile işitilir. Gezmesi de her yeri istila etmek için değil, belki fitneyi uyandırmak ve insanları baştan çıkarmak içindir.” (On Yedinci  Mesele)


    Hadis-i şeriflerin kriterleri açısından, enâniyeti kuvvetli bazıları pek çok sahih hadis-i şerifi uydurmadır, diyerek inkâr etmelerine karşı Üstad Bediüzzaman  Hazretleri onları aklî ve mantıkî yönden müdafaa etmekte, avam halkın dahi anlayacağı şekilde onları ele almaktadır. Aslında usûl-ü hadis açısından Üstadın Risalelerde üzerinde durduğu hususlar, bilhassa Yirmi Dördüncü Söz’de ve Beşinci Şua’da ortaya koyduğu tespitler hadis usullerine birer ölçü olarak ilave edilmelidirler… 

    23 Mar 2023 11:18