Dert benim deva Kuran'ın

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    06 Şub 2025 11:48


    İkinci Mektupta, soru şeklinde Kur’an tefsiri olan Risalelerde bulunan kuvvet ve tesirin, diğer müfessirlerin ve âriflerin sözlerinde nâdiren bulunduğu; bâzan Risalelerin bir satırında bir sayfa kadar kuvvetin bulunduğu, bir sayfasında da bir kitap kadar bir tesir var olduğu söylenerek bunun izahı isteniliyor.

    Cevabında ise tesbitin doğru olduğu ifade edilerek sebebi şöyle açıklanıyor: “Çünkü yazılan Sözler (Risale-i Nurlar) tasavvur değil tasdiktir; teslim değil, imandır; marifet değil, şehâdettir, şuhuddur; taklit değil, tahkiktir; iltizam değil, iz’ândır; tasavvuf değil, hakikattır, dâva değil, dâva içinde bürhandır.”

    Tasavvur ile tasdik arasında fark vardır. Mâlum insan beyninde ilim için mertebeler vardır. Birincisi tahayyül, ikincisi tasavvur, üçüncüsü taakkul, dördüncüsü tasdik, beşincisi izan, altıncısı iltizam, yedincisi itikad... Dikkat edilirse tasavvur ikinci, tasdik ise dördüncü mertebededir. Onun için Risalelerde anlatılan hakikatlar insanı tasdike götürürler. Tasavvur ise daha işin başında meseleyi tasarlama safhasındadır. Mesela siz bâtıl bir inancı bile üçüncü mertebe olan aklen idrak ve anlama seviyesinde tanıyabilirsiniz. Ama onun gerçekliğini yani hak olduğunu tasdik etmezsiniz...

    Teslim ile iman arasında fark vardır: “Bedevîlerden bir kısmı; ‘İman ettik!’ dediler. De ki: ‘Siz aslında gerçekten iman etmediniz; fakat ‘Teslim olduk!’ deyin; çünkü iman, henüz kalblerinize girmemiştir.” (Hucurât Suresi, 14)  âyeti bu farka işaret ediyor. Marifet (bilgi) ile şâhit olma farklıdır. Risâleler sadece bir bilgi vermez, sanki aynel-yakîn yani gözle görmüş gibi yakînî bir anlayış kazandırırlar. Taraftarlık mânasına bir iltizam ve tasdik ötesi derin bir iman olan iz’ân arasında elbette fark büyüktür. Tasavvuf ile hakikat arasında da çok büyük fark vardır. Dâva ile dâva içinde bürhan (delil) arasında da fark vardır. Çünkü delilsiz bir dâva desteksizdir.

    Peki niçin Risale-i Nurlar, tasdik, iman, şuhûd, tahkik, iz’an, hakikat ve dâva içinde burhandır? Çünkü eski zamanda iman esasları  hakkında taklidî imana sahip avam halk bir nevi  koruma altındaydı, teslimiyet kuvvetliydi. Onun için irfan sahiplerinin delilsiz bile olsa sözleri kabul edilirdi. Ama fennî dalâlet ve inkarcı felsefenin eli, imanın rükûnlerine  ve esaslarına uzanmış olduğundan, teslimiyet kırılmış, insanların beyin ve kalplerine şüpheler birer burgu gibi girmiş. Bunların bertaraf edilmesi için akıl ve mantığı ilmen ve fennen ikna edici delil ve bürhanlara iknâya  ihtiyaç vardır. İşte bu problemi Risale-i Nur kökten halletmiştir. Onun için de çok tesirlidir.

    Ayrıca Üstadın tabiriyle “hikmetü’l-avam ve felsefetü’l-umum” olan mesel ve temsil ile en derin hakikatlar, en dağınık meseleler toplatılmış; temsil merdiveniyle en yüksek hakikatlara kolaylıkla ulaştırılmıştır. Temsil sırrının penceresiyle gaybî hakikatlar, İslamî esaslar gözle görülür derecesine getirilip imanda yakîn elde edildi. Netice de “Akıl ile beraber vehim ve hayâl, hatta nefis ve hevâ teslime mecbur olduğu gibi, şeytan bile silahını teslim etmeye mecbur oldu.

    Şu teslimi bozulmuş ve taklidi kırılmış asırda sadece İslam dünyasında değil, bütün dünyada fen ve felsefenin kâlp ve kafaları karıştırmasıyla inkâr-ı ulûhiyet sâri bir hastalık gibi yayıldı. Bu inkâr salgınına karşı koyacak sadece ve sadece Kur’an-ı Hakim’in hakiki tefsirleri olan Nur Risâleleridir..

    06 Şub 2025 11:48