Dua vakti çok mühim

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    29 May 2019 04:56
    Mustafa Sungur Ağabey diyor ki: “Afyon’da namazdan sonra Üstad Hazretleri namaz tesbihatına temasla: ‘Tesbihatta, SÜBNALLAH, ELHAMDÜLİLLAH, ALLAHÜ  EKBER derken kalbi hüşyar bir mümin o vakitte namaz kılan, tesbihat eden milyonlar müminler cemaatı arasına mânen girer, onlarla beraber söyler. Hatta daha ileri gitse, bütün  zaman ve mekânlardaki müminlerle beraber olarak, ortada Resul-i Ekrem (S.A.S.) sağında enbiyalar, solunda evliyalar ve bütün müminler beraber TESBİHAT edebilir.’ demişti.
    “Yine bir gün, ‘Ben namazdan çıkışta ESSEL MÜ  ALEYKÜM  VE  RAHMETULLAH dediğinde, sağımda enbiyalar sol tarafımda evliyaları niyet ederek öyle selam veriyorum’ demişti. 
    “Evet Üstadımız defalarca ‘Benim hayatım intizamla geçmiştir’ derdi. Evet Üstadımızın hayatı, hatta 24 saat günlük hayatı intizamlı idi. Gece ibadeti, teheccüd namazı ve mutlaka seher vaktinde uyanık ve tesbihatta ve duada olması, dâimî idi. Gece evrad okuduktan sonraki dua zamanı, çok ehemmiyetli idi. Her halde o zamanda bir vakti vardı ki, külliyet kesbedip bütün zerrât-ı kâinat namına tesbih ve tahmid ederdi  (Sübhanallah, Elhamdülillah derdi). Gündüz de; yemeği, Risale- tashihi ve ziyaretçilerle sohbeti vardı ki, hep intizamlı idi.
    “Evet, bu şanı yüce Üstad  Hazretleri fevkalâde kabiliyetleriyle beraber Şarkta zuhur etmiş. Şarkın en mübarek, nurlu, ehl-i kalb, hüşyar, zekâvetli, en derin ve çetin meseleleri çözen ulemâ ve evliyalarının hepsinin duasına nâil olarak, teveccühlerini alarak, aynı zamanda bütün oralarda medfun Şeyh Sıbğatullah, Ahmed Hânî, Abdurrahman-ı Tâğû gibi zevatın da himmetlerine ererek ve gele gele, ta başta Gavs-ı  zam olarak  l-i Beytin kudsî  imamlarının ders ve irşadlarına da mazhar olarak, tekemmül ede ede, aynı zamanda gençliğinden beri devam ettiği CEVŞENÜ’L-KEBÎR gibi kudsî münacatların da feyizli derslerinden istifade ede ede yetişmiş, gelişmiş, tekemmül etmiştir. Hatta bir mektubunda bu hususa temasla: ‘İşte bu sır içindir ki, Yeni Said’in hususî üstadı olan İmam Rabbânî, Gavs-ı Azam ve İmam Hazalî, Zeynelabidin (R. Anhüm) bilhassa CEVŞENÜ’L-KEBİR münacâtını bu iki imamdan ders almışım. Hz. Hüseyin ve Hz. Ali (k.v.)’den daima onlarla manevî irtibatımda, geçmiş hakikatı ve şimdiki Risale-i Nur’dan bize gelen meşrebi almışım’ buyuruyor.
    “Bunları zikretmekten maksadım, Hz. Üstad’ın her yönden ve âzamî tecellilere mazhariyetle mânevî ve ruhî inkişafını bir derece ifade ile, havsalamız hâricindeki namazdaki büyük huzurun ve Risale-i Nur’un kudsî ve ulvî mazhariyetini nazara vermektir. Elbette ve hiç şüphe yok ki, şimdi başta Anadolu olarak âlem-i ihata eden Risale-i Nur’un çekirdeği olan Hz. Üstad’ın o daireye  l-i Resule lâyık, şâyeste ve irtibatlı mazhariyeti bulunacaktır. Van’da iken, Mecmuâtu’l-Ahzab’ı üç cilt olarak ve on beş günde bir devretmesi, evrad yerinde okuması gösteriyor ki, o üç ciltte evrad ve ezkârları bulunan o büyük zâtların umumunun mazhariyetlerini kendinde toplamıştı. 
    “Yine bir mektubunda, kendi hayatının ÇEKİRDEK mânâsına işaret ederek, ‘Benim hizmetim ve sergüzeşt-i hayatım, bir nevi çekirdek hükmüne geçmiş, İlahî inayet ile bu zamanda ehemmiyetli bir iman hizmetine mebde (başlangıç) olmak için Kur’an’dan gelen ve meyvedar bir yüce ağaç olan Nur Risalelerini ihsan etmiş’ demektedir. 
    “Evet muazzez Nur Üstad, ubudiyet makamında daima Cenab-ı Hakka müteveccih bir huşû hâlinde bulunurdu.
    “Yine Afyon’da hapisten tahliye olduktan sonra, bir öğle vakti Üstadımızla namaz kılarken dışarıda çocukların gürültülerini duyuyordum. Davul çalınıyordu. ‘Acaba Üstadımızın namazdaki huzuruna mâni olur mu?’ diye düşündüm. Çünkü Hüsrev Ağabeyin, Isparta’da bazan gaz ocağını yakıp onun sesi içerisinde namazını kıldığını görmüştüm. ‘Çocukların sesleri dışarıdan geldiği için huzuruma mâni oluyor. onun için yakıyorum’ demişti. Bunun için “Çocukların sesi acaba Hz. Üstad’ın da huzuruna mâni olur mu?’ diye düşünmüştüm. Selamdan sonra Hz. Üstadımız, ben bir şey demeden, ‘Eskiden gürültüler namazıma, huzuruma mâni olurdu. Fakat şimdi olmuyor’ diye beyanda bulundu.”
    Hafız Namık Şenel diyor ki: “Bir gün Üstad Hazretlerinin arkasında öğle namazı kılıyorduk. Üstad namaza başladığı zaman, sanki yok olmuştu. Hani Hz. Ali namaza durunca vücudundaki oku çıkarmışlardı ya aynen onun gibi Üstad Hazretleri de kendinden geçmişti. Onun namaz kılışını görünce kendimden hicap duydum. O namazın lezzetini hâlâ unutamam”
    Bizler Üstad Hazretleri gibi büyüklerimizin, namaz, dua, tazarru, evrad ve ezkâr hassasiyetlerini öğrenerek dersimizi almalıyız. İnsan misal ve numune görerek, rehberler öncülüğünde kendisine çeki düzen verir. İnşaallah bizler de bu anlatılanlardan nasibimizi alırız.


    29 May 2019 04:56