Efendimiz (S.A.S.) “Ne yerde, ne gökte adı (nın anılması) ile hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın ismiyle ki, O Semi’ ve Alîm’dir” buyuruyor. “Bu duayı sabah-akşam üç defa okuyan insana hiçbir şeyin zarar veremeyecek” diye ilave buyuruyor. Bu hadis-i şerif üzerine M. Fethullah Gülen Hocaefendi’den bir izah istenilince şu tesbitlerde bulunuyor: “İnsan her durumda ‘Müsebbibü’l-Esbâb’a (Sebepleri de Yaratan)” Allah’a sığınmak mecburiyetindedir. Çünkü yapılan tedavilere tesir gücü vermek ve şifayı ihsan etmek, sadece ve sadece Allah’ın elindedir. Hatta, insan hissiyatı açısından meseleye baktığımızda, netice itibariyle Allah’a sığınma daha makul ve daha mantıkîdir. Zira bir şeyin zâhirî sebepler açısından çaresi yoksa, yapılacak tek şey İbrahim Hakkı’nın dediği gibi,
“Nâçar kaldığın yerde
Nâgah açar ol perde,
Derman olur her derde,
Mevlâm görelim neyler
Neylerse güzel eyler’ deyip Allah’a sığınmaktır.
“Bu meseleye birkaç açıdan bakabiliriz. Yalnız öncelikle, şu hususun bilinmesinde fayda mülahaza ediyorum. Bu hadis-i şerifin râvilerinden olan Eban b. Osman’ın felç olmasından kaynaklandığını zannettiğinim vakaya dayanarak, genelde ‘Bu duayı okuyan felç olmaz’ gibi yaygın bir kanaate saplanılmıştır. Bana göre, böyle bir yaklaşım bu hadis-i şerifin bütün zararlara şâmil olan mânasını, felç hastalığına indirgemek ve daraltmak anlamını taşır. Ne var ki, biz, bu hadisi izah ederken, yine de örnek olarak felç hastalığını esas almanın yanında muhtevanın umumî olduğunu vurgulamak istiyoruz.
“Felç veya diğer hastalıklar maddi âlemde geçerli olan sebepler çerçevesinde herkese isabet edebilir. Yani kalb rahatsızlığınız vardır, damardaki bir iltihap gider beyninizde bir yeri tıkar ve siz artık vücudunuzun bir tarafını hareket ettiremezsiniz.. yani (Allah korusun) felç olursunuz. Hadis-i şerifteki ‘fi’l-ard (yerde)’ kaydı buna bakar. Bu türlü durumlarda sebepler dünyasında yaşayan insanlar, böylesi hastalıklara sebep olabilecek şeyleri anında, zamanında tesbit ettirmek ve mutlaka tedavi olma cihetine gitmelidirler. Aksine, sebepler dünyasında onlara riayet etmeme, cebrilik anlamı taşır ki, biz cebrilikten (Cebriye mezhebinden) de itizâlî (Mutezile mezhebi) düşüncesinden de fersah fersah uzağız.
“Fakat bazı gözü keskin ve kendisine eşyanın perde arkasına muttali olma imkânı bahşedilmiş insanlar olabilir ki, bunlar bin-bir perde ötesinden, sebepler dünyasında yapılacak olan muâlece (tedavi) lerin fayda vermeyeceğini müşahede ederek ‘tedâviye gerek yok’ diyebilirler. Ne var ki, bizim gibi sıradan düz insanlar, sebepler dünyasında yaşadığı müddetçe onun kanunlarına riayet etmeye mecbur ve mükelleftir.
“Bu türlü hastalıkların bir diğer sebebi de semâvîdir ki, hadiste ‘fi-s-sema (gökte)’ kaydı buna bakar. Yani birdenbire, hiçbir sebep söz konusu olmadan meşiet-i İlahî (İlahi irade) nin gereği olarak insan felç hastalığına yakalanabilir. “İster öyle, ister böyle her iki durumda da insan, Allah’a iltica zorundadır.”
“Soruda bir de bu dua sayesinde insana zarar isabet etmeyeceği hususu soruluyor. Allah Resulünün bu ve buna benzer bir çok duası vardır. Şimdi o duaların, derman olacakları dert ile ne gibi münasebetleri varsa, bu duanın da, hiçbir şeyin zarar vermemesi adına öyle bir münasebetleri varsa, bu duanın da, hiçbir şeyin zarar vermemesi adına öyle bir münasebeti vardır. Mesela; Umame b. Bâhilî, fakirlikten dolayı kendini mescide vermiş bir insandır. Yine bir gün orada boynunu bükmüş, mükedder, mahzun bir şekilde otururken Nebîler Serveri (S.A.S.) ona sabah namazının bitiminden sonra şu duayı üç defa oku diye talim eder. ‘Allahümme innî eûzü bike min’el-hemmi ve’l-hazen ve eûzü bike mine’l-aczi ve’l-keseli ve eûzü bike mine’l-cübni ve’l-bahlı ve eûzü bike min ğalabeti’d-deyni ve kahri’r-ricâl’ Yani Allahım, tasadan ve hüzünden Sana sığınırım; âcizlikten ve tembellikten de Sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten yine Sana sığınırım, borca mağlup olmaktan ve düşmanların kahrından da Sana sığınırım.’ Görüldüğü gibi, burada Allah Resûlü (S.A.S.) ikişer maddelik dört esas zikretmektedir.
“Ve genelde bizler yine Allah Resulünden rivayet edilen ‘Allahümme innî es’elüke’l-afve ve’lâfiyete’ diye dua ediyoruz. Yani ‘Allahım senden af ve âfiyet istiyoruz.’ Mânevî hastalığımızın virüsleri sayılan günahlarla karşı da âfiyet. Bu dua cümlesinin günahlar ve hastalıklarla ne münasebeti varsa veya yukarıdaki duanın Umame b. Bâhilî’nin fakirliği ile ne münasebeti varsa, mezkûr duanın da zarar isabet etmemesiyle öyle bir münasebeti vardır.”
(Prizma-2)
Bizler birer kul olduğumuzu unutmadan bizden istenilen ulu tavsiye ve emirleri yerine getirmeye çalışmalıyız.