Fetret Dönemi

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    08 Eyl 2022 10:16
    Mehmet Fırıncı, Necip Fazıl Kısakürek’e beyan etti ki: ‘Üstad Hazretleri İtikaden Eşarî mezhebindendir. Eşarîler ise, ‘Peygamber göndermedikçe, biz kimseye azap edici değiliz.’ (İsrâ Suresi, 17/15) âyetine dayanarak, kendilerine peygamber gelmemiş, davet ulaşmamış insanları ehl-i necat kabul ederler. Üstad Hazretleri Mektubat’ta “Zaman-ı fetrette ‘Peygamber göndermedikçe, Biz kimseye azap edici değiliz.’ Sırrıyle ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. Bil-ittifak teferruattaki o hatalardan muâhezeleri yoktur. İmam-ı Şâfii ve İmam-ı Eşarice küfre de girse, usûl-i imanide bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i İlahî irsâl ile olur ve irsal de ittila ile teklif takarrür eder. Madem gaflet ve zaman aşımı (mürur-u zaman), geçmiş peygamberlerin dinlerini setretmiş, o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür; etmezse azap görmez. Çünkü gizli kaldığı için hüccet olamaz.” (Mektubat, Sözler Baskısı, 548. Sayfa)


    İmam Gazali de Faysalü’t-Tefrika adlı kitabında şöyle diyor: “İnancımıza göre inşaallah Allahü Taâlâ zamanımızdaki  Rum, Hıristiyan ve Türklerin pek çoğunu da Rahmet-i İlahiye şumûlüne alacaktır. Bunlardan maksadım uzak memleketlerde yaşayan ve kendilerine İslamın daveti ulaşmayan Rum ve Türklerdir.

    * * *

    Prof. Dr. Saffet Solak anlatıyor: “Aydın sayılan veya kendisini öyle görenlerin halkımıza hor bir bakışı vardı. Kendilerini  üstün görüyorlardı. Talebe olduğum için derslerle ilgili bir konu vardı. Şefika ninem beni yanına aldı. Öğretmen hanımla görüşmeye gittik. Ninem konuyu anlatmak için, sanki ‘Bir dakika’ der gibi, Hoca hanımın eline, eliyle temas etti. Öğretmen hanım bu temasa reaksiyon gösterdi ve ‘Dokunma kirli elinle, bana!’ dedi. Ninem  hemen, ‘Niye kirli olsun, daha yeni abdest aldım’ dedi. Ama öğretmen hanım bu sözü hiç kâle almadan ekşiliğini devam ettirdi… Ege Üniversitesi’nde asistan iken, (dindarlara düşman olan Prof. Yavuz Aksu gibiler tarafından)  ‘Asistan Saffet Solak bilimsel yetersizliğinden dolayı atılmıştır’ diye bir rapor hazırlanmıştır. Ben bu raporu hiç tebellüğ etmeden gidip İstanbul’da doçentlik imtihanını kazanarak elimde belgemle geldim. Eski konumu tebliğ etmek isteyenlere ‘Ben doçent oldum’ diye belgemi gösterdim. ‘Ne zaman olsun?’ diyenlere ‘Dün akşam oldum!’  diye cevap verdim. Adamlar kıpkırmızı oldular. Bütün bunların asıl sebebi, benim dînî hissiyat sahibi oluşum idi. Babaannemin abdestli elini kirli kabul eden zihniyet! Elit tabaka ve avam halk meselesi… Asıl mücadele budur.”


    “İşte kariyer yapma çalışmalarım, belli bir zihniyet sebebiyle böyle zorluklarla geçirmişti. 1980 ihtilali’nden sonra Ankara’ya gitmiştim. Hacı Bayram Camiinin bulunduğu yerde kahveler vardır ya orada oturuyordum. Fethi Gemuhluoğlu geldi. Konuşurken ‘Hayrola niye geldin?’ dedi. ‘Profesör oldum da, onun için onu tasdik ettirmek için geldim.’ dedim. ‘oldun mu?’ dedi hayretle. ‘Oldum’ dedim. O sırada cami hocalarından Eyüp hoca yanımızdaydı. Ona dedi ki: ‘Yarın saat on’da şu minareye çık, -Ey âhâlî Saffet Solak Profesör oldu!  Bu ne demek biliyor  musunuz? Sağırın hükmü kalmadı artık demektir’ diye ilân et!’ dedi. 

    * * *

    Saim Köseoğlu anlatıyor: “Üstad  Bediüzzaman Hazretleri bize ‘İdareye ilişmenize müsaade etmiyorum… İslamiyet hadd-i vasattır. (Orta yol ve orta çizgidir.)  İfrat ve tefrit yapmayın. Müsbet hareket edin. Ben küfrün bel kemiğini Onuncu Söz ile kırdım. Bugün bunların şahlanışa benzer görüntüleri, bir yaralı yılanın şahlanışı gibidir.”

    * * *

    Salahaddin Durdu anlatıyor: “Üstad Hazretleri muallimler için derdi  ki:  ‘Onlar hakkında ya âlâ-yı illiyyin veya esfel-i sâfilin vardır. Ortası yoktur. Şimdi anne-baba evladına lüzumlu dinî ilimleri öğretmiyor. Mektepler de öyle. Onun için vazife muallimlere düşüyor.”

    * * *

    24.06.2008 tarihinde Halil Bey şöyle anlatmıştı: “1557 yılında 20 haneli bir Hıristiyan köyünün insanları Kanunî Sultan Süleyman’dan köprü istemişler. Kanunî, Mimar Sinan’a söylemiş, o da Mimar Hayreddin’e söylemiş. Sinan’ın kalfası Bosnalı Hayreddin 9 yılda 19 metre yükseklikte, 30 metre genişliğinde bir köprü yapmış. Bir hilal şekli vermiş. Üzerine bembeyaz mermerler döşeyip 99 basamak yapmış. Esma-i Hüsna’nın 99 oluşunu düşünerek olsa gerek. 1912’de ziyaret eden Avusturyalı R. Michel, ‘Taş kesilmiş bir hilal. Bütün dünyada eşi olmayan bir eser’ demiş.”

    * * *

    Prof. Dr. Şerif Ali Bey diyor ki: “Güney Afrika’ya gidince oradaki öğretmenlere: ‘Burayı nasıl sevdiniz?’ diye sordu. Onlar: ‘Biz buraya renk körü olarak geldik. Yâ Rabbi, buraları ve bu insanları bize sevdir. Onlar da bizi sevsin’ diye dua ettik’  dediler.”

    08 Eyl 2022 10:16