Mehmed Feyzi Efendiden özlü ve feyizli sözler:
“Kalbe kötü bir şey hutur edip gelirse, hemen, ‘Allâhümme tahhir kalbî, vağfir zenbî ve hassin cevarihî ani’l-harami’ (Allah’ım kalbimi tertemiz eyle, günahımı mağfiret edip bağışla ve bütün organlarımı haramdan uzaklaştırıp güzel tut) deyip kötülüğün kökünü, daha bilkuvve (potansiyel) hâlindeyken kazıyıp atmak gerektir. İşte bu en güzel tövbedir.
“Edeb iktiza eder ki, bir kötülük isabet edince, ‘Bu, O’nun takdiridir ve benim hatamdır, ama bir iyilik isabet edince de, ‘Bu, O’nun takdiri ve lütfudur’ demeli, kendimizde bir fazilet ve hüner görmemek lâzımdır.
“Marifet (Marifetullah) takva ölçüsündedir. Müminin üniversitesi takvadır. Takva, emirlere uymak, nehiylerden sakınmaktır. Bunun erbabına MÜTTAKÎ derler. TAKVA, MÜMİNLERİN SANATIDIR.
“Yedi âzayı muhafaza edip üç yüz altmış çeşit âfetten, günahtan çekindikten sonra takvâdan bahsedilir. Bunlar, GÖZ, KULAK, EL, AYAK, DİL, MİDE ve NESİL ORGANLARIDIR.
“İnsan takva nisbetinde kalbinde fehim (anlayış), gözünde basiret nuruna erişir ve İlâhî tâlime mazhar olur.
“Ruhtan kalbe, kalbten cesede, cesetten elbiseye nur akseder. Elbiseyi masiyet (Allah’a isyan ve günah) eskitir. Sui istimal edenlerin elbiseleri çabuk eskir, ‘Kumaş kötüymüş!’ deyiverirler. TAKVA ELBİSESİ, bu elbiseden daha üstündür. Bu elbise, bedenin ayıp yerlerini örter. Ama takva libası; kalbin, ruhun ve nefsin ayıplarını örter Kalbin libası ve ziyneti takvadır.
“Takvası olan her mümin veliyullahtır.
“Hakikî olarak Allah’tan korkan kimseden, insanlar da korkar. Hatta ondan hayvanlar ve vahşiler de korkarlar ve hürmet ederler. Bazı evliya zatlara, ormandaki arslan ve kaplan gibi yırtıcı mahlukatın musahhar olmalarına (boyun eğmelerine ) dair kıssalar bunu teyit eder.
“Bir şeyde ALLAH RIZASI varsa, onda NİZÂ olmaz. Bir şeyde de NİZÂ varsa, ALLAH RIZASI olmaz.
“Güzel ahlâk, yalnız güzel muamele değildir; yapılan eziyete de tahammüldür.
“Zerre olsun küre olsun, her şeyin MELEKÛTU vardır. Cenab-ı Hak, o melekûta bir tesir vermiştir. Hastalar ilaçlardaki melekût yoluyla tedavi edilir.
“KUR’AN’IN HER HARFİNDE, KUR’AN YAZILIDIR. Kur’an’ın her harfini hayattardır, canlıdır diye bilmeyen âlim değildir. Müçtehitlere bu sır zâhir oldu. Onun için MÜCTEHİDLİK EN BÜYÜK MAKAMDIR.
“Kur’an’ın irşadı altında bir İSTİKAMET, BİN KERÂMETTEN daha üstündür.
“Kur’an’ı taharet ve edeble okursan, mânalar sana dalga dalga gelir.
“Ayların kalbi Ramazan-ı Şeriftir. Gecelerin kalbi Kadir Gecesidir. Kur’an’ın kalbi de Yâsin-i Şeriftir.
“İlme ve ulemaya muhabbet, meveddet ve saygıdan başka bir şeye liyakatim yoktur. Müminlerin mesleği muhabbettir. Muhabbet bağı devam ettikçe korkmamalı. Dinimiz muhabbete vesile olan her şeyi emretti, tavsiye etti. Selamı yaymak, yemek yedirmek, hediyeleşmek, gece namazı, gıyaben dua hep muhabbete vesile olan şeylerdir. Muhabbeti zedeleyen her şeyi dinimiz haram etti, yasak etti.
“Resulullah Efendimize (S.A.S.) çok SALAVAT getirerek irtibat kurmak lâzım. Tâ ki, iştiyak hararetimiz ziyadeleşsin. Sekeratta Resulullah Efendimiz (S.A.S.) ümmetine temessül ediyor, kabrinde temessül ediyor, lehinde şahitlik ediyor. Bütün kemâlât ve füyüzat ondandır. O (S.A.S.), fazilet güneşidir. Peygamberler ise Efendimizin etrafında yıldızlar ve gezegenlerdir. Güzelliğin (hüsün ve cemâlin) tamamı ona verildi. Hz. Yusuf’a (A.S.) yarısı verildi.
“Resulullah (S.A.S.) namaza durduğu zaman bir nur hâsıl olur, bütün vücudu nur kesilirdi. İşte bu nur vasıtasıyla bütün vücud-i şerifleri bir göz gibi olurdu. Onun için önünü gördüğü gibi, arkasındakileri de görürlerdi.
“Efendimizin (S.A.S.) kabrinin başında devamlı bir melek melekûtî bir ayna ile durur. O meleğin vazifesi ümmetinden kim SALAVAT getirirse, onun suretini Efendimize (S.A.S.) göstermektir. Efendimiz (S.A.S.) o suretleri mahşer yerinde tanıyacak ve onlara şefaat edecek. Bu hâl evvelce akıldan uzak görülebilirdi. Şimdi televizyon çıktı. İnkârına imkan yoktur. Aynı şekilde Melâike-i Seyyâhîn adlarındaki melekler de küre-i arzda dolaşırlar. O seyyah meleklerin vazifesi, Efendimize (S.A.S.) salavat getirenleri haber vermektir.
“Nuh Tufanında Kâbe toprağı ve zemzem, yeryüzünün değişik bölgelerine dağıldı.
“Hacta şeytana atılan yedi taş, kalbde yedi başlı ejderhaya işaret eden kibir, haset, riya, ucb (kendini beğenme) hubb-ı cah (makam sevgisi), hubb-ı riyaset (baş olma, başkanlık sevgisi) ve dünya muhabbetini söküp atmak mânasınadır.
“İlim talebesi olarak ölen kimselerin talebeliği aynen kabirde de devam eder. Derslerinden geri kalan, tekmil olunmayan kısımları muallim melekler vasıtası ile tamamlar. İlim talibinin berzah hayatında da tekâmülü devam eder.
“İmam Azam Efendimiz, ‘Eğer Sultanlar, bizim ilimden aldığımız zevki bir bilseler, üzerimize ordular gönderirler de elimizden alırlardı.’ buyuruyor.
İnşaallah bu ifadelerden istifade etmesini biliriz.
Safvet Senih