Cenab-ı Hakk'ın, hayatın her lâhzasını, yeni yeni hazineler elde edebilmemiz için bir kısım fırsatlar şeklinde yarattığını ifade eden Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi “Lütuflar Ufkunda İnsan” başlıklı yazısında, saf güzelliği temsil eden sihirli nimetlerden hayat cevherinin bir kuyumcu hassasiyetinde nasıl işlenmesi gerektiğini şöyle ifade etmektedir:
“Hayat ve hayatla alâkalı bütün fakülteleri, Cenab-ı Hakkın kanun ve prensipleri çerçevesinde fethetmek (açmak), onları tanımak ve sahip çıkmak, bizler için yüce bir vazifedir. İnsan bütün meleke ve istidatlarıyla yontulmamış bir mermere benzer. HEYKELTRAŞ, hayalindeki plana göre mermeri kesip, biçip şekillendirdiği gibi, insanoğlu da KENDİ RUHUNUN HEYKELTRAŞI olarak eline verilen programa göre, ona ikinci bir varlık kazandırıp, VİCDANINDAKİ SIRRI onun sîmasına nakşedebilir. Elverir ki, o, kâinat kitabına denk ve yüce hakikatın şuurlu bir aynası olan, vicdanının derinliklerindeki SIRLI YAZILARI okuyabilsin ve yüksek bir himmetle, hep, en iyiyi en güzeli takipten geri kalmasın: Kısa ve geçici muvaffakıyetler yerine YÜKSEK İDEALLERİ tahakkuk ettirmeye gayret göstersin; küçük hedefler yerine, BÜYÜK MAKSATLAR arkasında koşsun; basit düşüncelere kapılacağına, şakaklarını zonklatacak DERİN FİKİRLERLE meşgul olsun; gelişigüzel şeyleri mütalaa edeceğine, bu dünyayı ve öteleri hazırlayacak, ruhunu olgunlaştıracak CİDDİ ESERLER okusun.”
Hayatını yaşamış sayılmayanlar için Hocaefendi şunları söylüyor: “Yüksek mefkûrelere gönül verememiş; kendini ulvî gayelere göre ayarlayamamış; basit düşüncelerin karanlık ve zıtlarla dolu atmosferinden çıkamamış; görüp duyduğu, okuyup düşündüğü şeylerle yeniliklere ulaşamamış ve insanlara karşı içindeki iştiyak ve sevgi ateşini körükleyip coşturamamış ham ruhlar hayatta olsalar dahi yaşamış sayılmazlar.”
Mahlukatın halifesi ve komutanı olarak yaratılan ve eşyaya müdahale hakkına sahip olan insanın yapması gerekenlerle ilgili olarak Hocaefendi şöyle diyor: “İnsanoğlu, Cenab-ı Hakkın halifesi olarak büyük işler başarmak ve değerli eserler ortaya koymak için dünyaya gönderilmiştir. O, bu mükellefiyetin şuurunda ise, eşya ve hadiselerin içine girecek, onlara müdahale edecek; her gün başka terkip ve başka tahlillerle, yeni yeni sanat eserleri ortaya koyacak… bütün bunları yaparken de her lâhza, iradesinin sîmasında Hakkın sonsuz irade ve kuvvetini sezecek ve şükranla iki büklüm olacaktır.”
İnsanlığın yapması gereken devâsâ işler ve hizmetler için de mazhar olduğu nimetler hakkında şu tesbiti yapıyor: “Bu yüce vazifeleri görebilmesi için gerekli olan şeyler ise, ona çok önceden verilmiştir: İnsanlığa yükselmesi için İRADE ve HEYECAN; kainat ve içindekileri tanıyıp sevmek için MERAK ve GÜZELLİK AŞKI; dürüstlük ve adâlet için VİCDAN; varlığa alâka duymak için KALB; bu lütufları yerinde kullanma ve belli bir ölçüde, iyiyi kötüden ayırt edebilmek için AKIL; nihayet bütün bu işleri yanılmadan, ârızasız görebilmek için de VAHYİN AYDINLATICI TAYFLARIYLA PIRIL PIRIL BİR ATMOSFER.”
Eğer bunlar iyi değerlendirilemezse insanın başına gelecekler için de şöyle diyor: “Maddî –manevî bu kadar lütuflarla şereflendirmek dünyaya gönderilen insan, mahlûkat içinde eşi menendi olmayan bir varlıktır. Ne var ki, o, Cenab-ı Hakkın bu armağanlarını değerlendiremediği zaman, O’nun halifesi olmak şöyle dursun, aşağıların aşağısına yuvarlanıp sefillerden bu sefil hâline gelecektir.”
Hayatın çeşitli devre ve fasılları ve onlarda yapılacaklarla ilgili şöyle diyor: “Bu zaviyeden, hayatın birinci faslı bir LÜTUF ve İHSAN; ikinci safhası ise, irade, plan ve Hakk’ın emirleri karşısında hassasiyetle üzerinde durulup işlenecek bir HARMAN mesabesindedir. Evet, önceden bize verilenleri, irade şuur ve mükellefiyetlerimizle değerlendirerek, hayatımızı zenginleştirmemiz, fazilet ve Hakk’ın hoşnutluğuyla ona ölümsüzlük kazandırmamız, zamanın bereketli ve canlı akışı içinde onu yeni buudlara ulaştırmamız her zaman mümkündür.”
Başarı elde edebilmek için, yapılması gerekenler hakkında şöyle diyor: “Her türlü muvaffakıyet, o yolda gerekli olan prensipleri iyiden iyiye bilip ona göre hareket eden, devrinin şartlarını idrakle hesaplı davranan ve çalışmalarını ara vermeden sürdüren talihliler için bahis mevzuu olsa bile, görgüsüz, bilgisiz, aceleci, hele hele kendi devrini yaşamayan kimselerin onu elde etmelerine imkân yoktur.”
İnsanın nasıl yedi veya yediyüz veren bir tohum hâline gelebileceğini de Muhterem Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle tesbit ediyor: “Her günü, yeni bir bahar sayarak durmadan çevreye tohum saçanlar ve her FECRİ, feyizli, bereketli bir hazine kapısı bilerek Hakk’ın ilk ihsanlarını değerlendirip o kapıyı açmaya çalışanlar, hayatlarını yediveren bir başak hâline getirir ve ruhlarıyla ölümsüzlüğe ererler.”
Bize düşen bu güzelliklere uygun hareket etmektir.