Kanadalı bir profesör İslâmiyet aleyhine bir konuşma yapmış sonra da bunu sistemli hâle getirip, her yerde konferanslar vermeyi düşünmüş. Bunun için de iyi bir araştırma yapmak istemiş. Ama Kur’an’ı incelerken Tebbet Suresine takılıp kalmış. Çünkü Kur’an, Tebbet Suresinde Ebu Leheb’in kâfir olarak kalacağını ve Cehenneme gideceğini söylüyor. “Tebbet Suresi nâzil olduktan sonra Ebu Leheb on sene gibi epey müddet yaşamış. Bu adam, Kur’an’ı yalanlamak için (hâşâ) yalandan “Müslüman oldum, ben nasıl Cehennem gidebilirim!..” diyebilirdi. Müslümanları zor durumda bırakabilirdi. Ama hiç böyle bir şey olmadı ve kâfir olarak gitti. ‘Bu, Hz. Muhammed’in sözü olamaz.” diyerek Müslüman olmuş.
Artık Sadece Bir Türk Hizmeti Değil…
M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin kitaplarını okuyan hatta asıllarından okumak istiyorum diye yaz tatilllerinde İzmir’e gelip Türkçe öğrenmeye çalışan bir profesör Amerika’daki arkadaşlara, 15 Temmuz’dan sonra, şöyle demiş: “Türkiye’de olan bu olaylar bir açıdan sizin için de, bizim için de iyi oldu. Çünkü şimdi gelip Amerika’ya yerleştiniz. Artık Hizmet, bir Türk hizmeti olmaktan çıktı; burada bir Amerika hizmeti oldu. Biz Amerikalılar milliyetçiyizdir, onun için Türklerin faaliyetlerini bizimkilere anlatmaktan bizler zorluk çekiyorduk. Çünkü, Türklerin işleri onları pek ilgilendirmez. Burada ne yaptığınız önemli. Ayrıca, sizin bir gözünüz hep Türkiye’de idi. Hep Türkiye’de gibi, o anlayışla hareket ediyordunuz. Ama şimdi siz Türkiye’den ümidinizi kestiniz, artık bir Amerikalı gibi düşünüp, ona göre burada isabetli işler yapacaksınız.” Doğru söze ne denebilir…
Doğumların Müddetleri Farklıdır
Canlıların doğum süreleri çeşit çeşittir. Mesela civcivlerin yumurtadan çıkmaları üç hafta yani 21 gündür. İnsanların çocukları 9 ay on günde yani 40 haftada doğar. Fillerin yavruları 24 ayda yani iki senede doğar. Bu müddet de 104 hafta eder…
Elbette Büyük Hizmetlerin doğumu da hemen kolay olmaz. Aktif sabırla beklemek gerekir…
Kollektif Şuur, Başarı ve Huzur
“I am” belgeselinde, Tom Shadyac şöyle diyor: “Aslında problem de BEN; problemlerin düzelmesi de BEN ile ilgili… Kamera ile hayvanlar inceleniyor, neticede görülüyor ki: “Tabiatta, paylaşma ve DEMOKRATİK HAYAT HÂKİM” hükmüne varılıyor. Halbuki biz bugün bu fıtrîliğe ters olarak bireysellik, hırs ve rekabeti esas alıyoruz. Ekonomik düzen de bunlar üzerine kurulu… Geyikler, kuşlar, balıklar, sürü halinde hareket ederken sanki istişare ile hedeflerine yürürken bizler bundan ders almıyoruz… Evet DEĞİŞİM YÜKSELEN KOLLEKTİF ŞUUR İLE GERÇEKLEŞİYOR…
Gazeteci yazar Lyan Mc. Taggart, “Eğer, bütünün parçası olduğumuzu kabul edersek, dünyadaki problemleri çözmeye başlarız. Bu da, ‘Biz neyiz?’ diye kendimizi tarif ve şuurlanmayla başlar.” diyor.
“Afrika kökenliler, ezilmekten, haksızlıklara uğramaktan, insanî haklardan mahrumiyetlerden Amerika’da nasıl kurtuldular?” dersiniz. Fert, fert ama kollektif şuurla beraber hareketle… Sonra ferdilikten grup halinde hareketle… Daha sonra da bu büyük birikimin müthiş bir tsunamiye dönüşmesiyle. Görüldüğü üzere bunun önünde durulamadı ve babası bir Afrikalı olan Obama, Amerika’ya Başkan oldu…
“I am” belgeselinde olduğu gibi bir kabile düşünelim: Toprağa bağlı olarak ekip biçerek veya avcılık yaparak geçiniyorlar. Hep herşeyi paylaşıyorlar ve mutlular. Çünkü elde edilen ürünlerden yaşlılar, zayıflar hastalar ve fakirler, paylarını alıyorlar. Ama bir gün içlerinden birisi, ‘Ben çok güçlüyüm, çok avlanıyorum, çok üretiyorum… Öyleyse başkalarına niye vereyim? Diyerek biriktirmeye başlarsa, bu sefer herkes ihtiyaç fazlalarını biriktirmeye başlar. Zayıflar, hastalar, ihtiyarlar, güçsüzler altta kalıp ezilmeye başlıyor. Bu sefer ister istemez herkese hırs, bireysellik çıkarcılık ve rekabet duyguları aşılanmış olur. İşte o BEN KABİLESİNİN aynısı bugün MODERN HAYATTA İCRAAT başında.
İSLÂMİYET, YAŞAYANI YÜKSELTİR
Üstad Hazretleri “Hutbe-i Şâmiye” isimli eserinde “Rusları mağlup eden Japon Başkumandanı ‘Müslümanlar, İslâmiyete tâbi oldukça yükselmiş, terk ettikçe gerilemişlerdir.’ diyor. Bu kumandan General Nogi Maresuka’dır. Bu zât, İstanbul’a gelmiş, Üstad Hazretlerine sorular sormuş, cevaplar almıştır. Sultan II Abdülhamid, Abdürreşid İbrahim Efendiye, o generale gidip selamını söyleyerek alnından öpmesini söylemiştir. Japon İmparator’u Meili, ona Kont ünvanı verip harakiriyi önlemişti. Ama o, gidip yatılı okullarda dersler vererek şuurlu öğrenciler yetiştirmiştir.”
Safvet Senih