İ'caz-ı Kur'anı Beyan

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    29 May 2024 12:20

             Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin  Yirmi Sekizinci  Mektub’un Yedinci Meselesinde, Ararat Dağının  infilakı konusunda gerek  “dağlar gibi parçalarını dünyaya dağıtması”  ve gerekse  Kur’an’ın mucizeliğini Hz. Ali’nin  (R.A.)  Üstad’a  “Beyan et” demesinin üzerinde durmamız gerekiyor…

             Cenab-ı Hak,  “Kıyamet  Sûresinde”  Efendimiz’e (S.A.S.) Kur’an’ın vahiy mesajları gelince, “unutuveririm” endişesiyle âyetlerin kelimelerini tekrarlayıp dilini kıpırdatması ve telâşa kapılıp ezberleyemem düşüncesine kapılmamasını, Cebrail okurken Kur’an’ın okunmasına tâbi olup takip etmesini; çünkü onları kalb ve hafızasında toplamak, sonra da Mushaf halinde cem”  edip toplamak işinin Kendisine ait olduğunu ifa ettikten sonra:  “Daha sonra da O’nun  BEYANI  da  Bize aittir. Bizim üzerimizdedir.” (Kıyamet Suresi,  16-19 âyet) diye buyuruyor.

             Malum, âyet âyet nâzil olan Kur’an, Efendimiz’in (S.A.S.) vefatından sonra, surelerin, âyetlerin toplanarak Efendimiz’in (S.A.S.) daha önce belirttiği şekilde bir kitap haline getirildi. Âyette verilen haber gerçekleşti.

             Tevrat’ta Ağrı Dağının  adı “Ararat”  Halbuki Kur’an’da Hz. Nuh Aleyhisselamın gemisinin demirlediği dağın ismi Cûdî…  Cûd, cömertlik demek.  Yani Anadolu cömertliği…  Evet Anadolu, dağlar gibi parçalarını  yani adanmış ruhla öğretmenlerini, burslarıyla, okulların tahta-sıra gibi malzemeleriyle beraber de cömertçe dünyanın her tarafına gönderdi.

    İşârâtü’l-İ’caz, Enver Paşa’nın kağıdını vermesiyle basıldı

             Hz. Ali Efendimizin (R.A.)  “Beyan et”  emri de Kıyamet Suresinin “Beyan”  kelimesine tevâfuk etmektedir. Onun için Üstad Hazretleri bu emri  “İşârâtü’l-İ’caz”  Tefsirini yazmaya başlayarak yerine getirmeye çalışmış,  Birinci Dünya Savaşı patlamasına rağmen, savaş sırasında fırsat buldukça yazmaya gayret etmiştir. Dikkat edilirse tefsirin ismi “Kur’an’da  Mucizelik İşaretleri” dir. Daha sonra  bu tefsir, Darü’l-Hikmet döneminde Enver  Paşa’nın sevabına nâil olmak için kağıdını vermesiyle basılmış ve devlet eliyle bütün  Müftülüklere gönderilmiştir.  Şahsen ben seneler önce bir Müftülüğe  gönderilmiş olan bir İşâratü’l-İ’caz  tefsirini görmüştüm.

             Aslı Arapça olduğu için istifadesi dar dairede kalmıştır. Onun için daha sonra  Üstadın kardeşi Abdülmecid Ağabey tarafından tercüme edilmiştir.

             Üstadımızın uzun zaman talebesi olan Abdülmecid  Nursi, Üstad Bediüzzaman’ın tatlı üslubunda bu tercümeyi başarmıştır. Bazı bölümlerini atlamak zorunda   kaldığını da ifade etmektedir. Aslında onların önemli bir kısmını Üstad Hazretleri Muhakemat Risalesinin  “Unsuru’l-Belâğat”  bölümünde anlatmıştır. Onun için daha sonra değerli zâtlar tarafından da  tam olarak tercümesi yapılmıştır. İfade tarzı olarak  Abdülmecid  Ağabeyimizin tercümesi hep üstte, bir nevi  favori konumunu muhafaza  etmektedir.

             1926’ların  sonları ve 1927’lerde bilhassa Barla Hayatı döneminde çok zor  şartlarda Sözler, Mektubat  ve Lem’alar yazılmaya başlanmıştır. Tamamlanmışlardır da denilebilir….

             İşte bu dönemde meşhur Yirmi Beşinci Söz yazılmış ve  Kur’an 40 vecih mucizeliği ortaya konmuştur. Aslında Mektubat’ta Üstad Hazretleri  Kur’an’da  200 çeşit mucizelik olduğunu  hissettiğini de kısaca işaret edip geçiyor.

             Elbette hep taze mucize olarak kalacak kadar mucizelerine şâhit olunacaktır… 
    29 May 2024 12:20