Kalp ile vicdan, mahall-i iman

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    20 Eki 2022 08:47
    Üstad Bediüzzaman Hazretleri Lemaat Risalesi’nin “Kur’an, kendi kendini himaye edip hâkimiyetini devam ettirir” başlığı altında gerçekleri ifade ederken son kısmında diyor ki: “İmanın yeri kalbtir, beyin ise, iman nurunun aksettiği yer oluyor. Beyin bazen de mücâhiddir. Bazan süpürgecidir. Beyne gelen vesveseler, hem pek çok ihtimaller eğer kalp içine girmezse, iman ve vicdan sarsılmaz. Yoksa bazılarının zannınca iman, beyinde olsaydı ki; imanın ruhu olan hakka’l-yakîne, vesveseler amansız birer düşman olurdu, pek çok vesvese ve ihtimaller… Kalp ile vicdan, mahall-i iman. Sezgi ile ilham, delil-i iman. Altıncı bir his; tarik-i iman… Fikir ile dimağ / beyin, bekçi-i iman.”

    * * *

    Gönül, hem değil bir ulu dergâhtır. Onun için, paldır-küldür dalınıp içine girilmez. Vicdan ise, İlahî fısıltıların aksettiği şeffaf ve billur saraydır. Vicdandan gelenleri dinlemek gerekir. Zira vicdan aynı zamanda şuurlu fıtrattır. Fıtrat ise yalan söylemez; ne demişse doğrudur. Yumurtanın fıtratı piliç olmak ister ve olur. Çekirdek ağaç olmak ister ve olur. Tohumun sırrını toprak çözer. Eğer ihlaslı tohumlar isek, saçılalım cihana da beldelerde birer birer çözülsün sırlarımız.

    * * *

    Her şeyin yenisi, ama dostların eskisi makbuldür. Yalnız kurtların sonu bellidir. Hep de böyle olmuştur. Ama bizim anamız Hizmet ocağımızdır. Onun için hepimizi toplar, bir sera gibi koruyup, şiddetli ayazlara karşı da sımsıcak ısıtır. O mübarek ocağı kirletmeye ve yıkamaya çalışanlar bir gün gelir yapayalnız kaldıklarını acı acı göreceklerdir. Yine de dönüp gelecekleri yerleri ana kucağı gibi o Hizmet ocağıdır. Evet ana, cennet ayaklarının altında olan güzel bir varlık demektir. Başlarımızı onun mukaddes ayaklarının altına koyalım. Hiç zarar etmeyiz…

    * * *

    Göçtük yurt, konduk yurttan bizim Hizmet anlayışımız için yeğdir. Evet, cihana güzelliklerin yayılması için göçtük yurt hedefimiz olmalıdır. 

    * * *

    Kan kırmızı mercanlar, denizlerin derinliklerinde nice ızdıraplarla ve bin bir meşakkatlerle o kıvama gelmişlerse, bu mukaddes yolun kaderinde de, mengenelerde, cenderelerde cevirler içinde yoğrula yoğrula mercanlar, inciler, yakutlar ve elmaslar olmak varmış… Sabır kahramanları sadakatları ile hep o ulu konumları ihraz ettiler elhamdülillah… O dikenli yollarda giden gidene… Ama kimisi nefsiyle savaşıp gitmiş, kimisi de sıvışıp gitmiş… Sadıklar için yollar hep adım adım Sırat-ı Müstakim.

    * * *

    Fatih Sultan Mehmed, Ebu’l-Vefâ Hazretlerini ziyarete gitmiş. Fakat dergaha girmesine izin verilmemiş… Bunun üzerine Fatih, “Lâla!.. Bu nasıl iştir. Koskoca surları aştık da bir tahta kapıyı açamadık!” demiştir. Halbuki Ebu’l-Vefa Hazretleri Fatih’in, gelir de tasavvufun tadını alır, mânevî hazlar ve zevk-i ruhaninin lezzetinden bir daha ayrılamaz. Böylece devlet işleri muattal kalır endişesiyle onun içeri girmesine izin vermemiş! Fatih üzüntüyle ayrılıp giderken Ebu’l-Vefa Hazretleri de hüzünle göz yaşı döküp Fatih için, “Sultanım siz gazâ  askerisiniz… Biz ise dua askeriyiz…”  diyerek içini döküyormuş.

    * * *

    “Kalpten kalbe yol vardır mealinde ‘Mine’l-kalbi  ile’l-kalbi sebîlû’ ifadesi vardır. Ama şöyle de  bir söz vardır; “Kalbin sesi soluğu olarak kalpten çıkan söz, kalbe girer ancak.” Yani eğer sözler kalbî değilse, başkalarına hiç tesir  etmeyen kuru lâkırtıdan ibaret kalır. Nice süslü söz söyleyen nutuk atan hatipler vardır da ihya ettikleri gönüller olarak pek bir şey göremeyiz.

    * * *

    Büyükler kendilerini hafife alır, ama işlerini ciddiye alırlarmış… En ufak bir hatalarından dolayı bile içleri yanarmış. Hani bir söz vardır; “Odun yanar kül; insan yanar kul olur.”  İşte onlar da aynen böyleymiş.

    * * *

    1770 senesinde Almanya’nın Bonn şehrinde doğan Beethoven için Aralık 2020’de Beethoven 250 yaşında diye programlar anmalar yapıldı. Bu arada müzisyen bir arkadaşımız onun Derviş diye bir bestesinden bahsetti. Bizlere gönderdi. Miracı anlatıyor. Tam miraç noktasında heyecan dorukta sesler en yüksek seviyeye çıkıyor. O da “Muhammed!  Muhammed!..  Kâbe! Kâbe!” diye bağırıyor. Belki de Göte’nin tesirinde İslamiyet’e ve Hz. Muhammed Aleyhisselama büyük bir ilgi duymuş hatta ihtida etmiş olabilir. Akademisyenler çok iyi araştırmaları gerekir. Son zamanlara kadar bu Miraciye Beste yasaklandığı için insanların haberi olmamış olabilir.

    * * *

    Sen sadece “Hacere (taşa) tesir eden şecere (ağaca) bak”  Bir kaya üzerinde tezgahını kurup semaya ser çeken ağaçlar bu gerçeğe en güzel delil değil mi? Bir haşmetiyle, Firavuna bak… Bir de güzel bir Allah kulu Hz. Musa Aleyhisselama bak. Netice Hz. Musa bir cam, Firavun ise cama çarpan bir sinek!.. Herşey ortada…

    * * *

    Madem maksat ve hedefe varmak değil; yolda olmaktır. Umudunu elden bırakma. Unutma; “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.” Yeter ki sen bir fidan dik bozkıra… Bir de bakmışsın, çöle benzeyen kıraç topraklar dönüvermiştir yemyeşil ormana… Buyurmuyor mu Efendimiz (S.A.S.): “Elinde bir fidan varsa, dikiver onu, kıyamet kopuyor olsa bile.” Bu sefer de evrak-ı perişandan bu kadarcık aktarabildim. 


    20 Eki 2022 08:47