Âkif bir elbise dikmiş uygun gelene giydirebilirsiniz

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    17 Ağu 2022 08:44

    Sema- peymâ iken râyâtımız tuttun rezil ettin; (Sancaklarımız gökte dalgalanır iken tuttun rezil ettin) Mefâhir bekleyen âbâdan, evlâdı hacîl ettin;  (İftihar edecek şeyler bekleyen atalardan, evlatları utanç içinde bıraktın;) 

    Ne âlî kavm idik; hayfa ki, sen geldin sefil ettin; (Ne yüce bir kavimdik; yazıklar olsun ki, sen geldin sefil ettin.) Bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin; (Geleceğe ait bütün ümitleri artık imkânsızlaşdırdın;) 

    Rezil olduk… Sen ey kâbus-i hûnî, sen rezil ettin!  (Rezil olduk… Sen ey kanlı kabus, sen rezil ettin!)

    Hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse, (Milli onur ve haysiyete sahip bir pak-ak alın her kimde görmüşsen .)

    “Bu bir cânî!” dedin sürdün, ya mahkum eyledin hapse (Yâ bu bir cânî deyip sürdün veya hapse mahkum eyledin.)

    Müvekkel eyleyip câsusu her vicdana, her hisse (Her vicdan ve her hissin peşine bir casus takma.)

    Düşürdün milletin en kahramanı evladını ye’se (Milletin en kahraman evlatlarını ümitsizliğe düşürdün…)

    Ne  mel’unsun ki rahmetler okuttun rûh-i İblis’e! (Ne mel’unsun ki, İblis’in  ruhuna rahmetler okuttun!)

    Değil kâbusun artık devr-i devlet intibahındır. (Artık kâbus geçti, saadet nöbeti senin uyanışındır.) 

    Gel ey nâzende hürriyet ki canlar ferş-i râhındır. (Ey hoş edalı, sevgili hürriyet gel artık, ki canlar senin yoluna –kırmızı halı gibi- döşenmiştir. Âkif sanki burada hürriyete  hitap ediyor)

    Emindir mevki’in: En pâk vicdanlar penâhındır. (En temiz vicdanlar sığınağın olduğundan, senin mevkiin güvenlidir; ne olur gel artık.)

    Serâpâ mülk-i Osmânî müeyyed taht-gâhındır. (Öyle ki, ey hürriyet, Osmanlı mülkü tamamen senin sağlam tahtının topraklarıdır.)

    Serîr-ârâ-yı ikbâl ol ki: Bir millet sipâhındır. (Bahtının açıklığını gösterip süsleyen de, askerin olan koskoca bir millettir.) 


    Bu hususta, o zamanlar biraz aynı anlayışa yakın olan Bediüzzaman Hazretleri daha sonra Kastamonu Lâhikasındaki bir mektubunda  bu anlayış ve hissiyattaki şâir ve yazarların yanıldıkları noktaları şöyle bir izah getiriyor: “Bismihî Sübhanehû. Telifinden otuz dört sene sonra Münazarat nâmındaki esere baktım. Gördüm ki, Eski Said’in o zamandaki inkılaptan ve o muhitten ve hârici tesirlerden ileri gelen bir ruh hâleti ile yazdığı bu gibi eserlerinde iki mühim esas hükmediyor. O iki esasın hakikatleri vardır. Fakat ehl-i velâyetin keşifleri tevil etmeye; sâdık rüyanın tevile muhtaç oldukları gibi, o hiss-i kablel vukuun  (önsezinin) dahi daha ince tabirlere lüzum varken, Eksi Said’in o hiss-i kalblel vuku ile hissettiği o iki hakikatin tevilsiz, tabirsiz bir surette beyanı, kısmen kusurlu ve kısmen hilâf (aksi, tersi) görünüyor.


    Birinci esas: Ehl-i imanın ümitsizliğe kapılışlarına karşı, ‘istikbalde bir nur var’  diye müjde vermesidir. Bir hiss-i kalblel vuku ile Risale-i Nur’un istikbâlde, dehşetli bir zamanda çok ehl-i imanın imanlarını takviye edip kurtaracağını hissedip o adese (mercek) ile Hürriyet inkılabındaki siyaset dairelerine bakmış. Tabirsiz, te’vilsiz tatbike çalışmış; siyaset, kuvvet ve kemiyet (sayı çokluğu) noktasında zannetmiş. Doğru hissetmiş, fakat tam doğru diyememiş.


    İkinci esas: Eski Said, bazı dahî siyasî insanlar ve hârika ediplerin hissettikleri gibi, çok dehşetli bir istibdadı hissedip ona karşı cephe almışlar. O hiss-i kablel vuku tabir ve tevile muhtaç iken bilmeyerek resmi, zayıf ve ismî bir istibdad görüp ona karşı hücum gösteriyorlardı. Halbuki onlara dehşet veren bir zaman sonra gelecek olan istibdadların zayıf bir gölgesini asıl zannederek öyle davranmışlar, öyle beyan etmişler. Maksat doğru, fakat hedef hatâ… 


    İşte Eski Said de eski zamanda böyle acip bir istibdadı hissetmiş. Bazı eserlerinde, ona hücum ile beyânâtı var. O müthiş acip istibdada karşı İslâmiyette uygun meşrutiyeti bir kurtuluş vasıtası görüyordu. Şer’î hürriyet, Kur’an’ın ahkâmı dairesindeki meşveretle (istişâre) ile o müthiş musibeti defeder diye düşünüp öylece çalışmış.” 


    Daha sonraki yazılarında Abdülhamid için Üstad Hazretleri “Şefkatli Padişah” ifadesini kullanıyor. Diğerlerinin de Abdülhamid’den özür diler mâhiyette ifadeleri, hatta şiirleri var. 1923’lerden sonraki askeri vesayetler, şeflik dönemleri, 1960 ihtilali, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi,  28 şubat, Balyoz vs. darbe teşebbüsleri ve en son 15 Temmuz 2016 ve sonraki gadir ve zulümler ve hâlâ işkenceli bir şekilde devam eden süreç Mehmed Akif’i hak verdirdi ve en başta da Üstad Bediüzzaman’â… Onun için İstibdad Şiiri dikilmiş bir hazır elbise, artık siz onu uygun bulduklarınıza giydirebilirsiniz.


    17 Ağu 2022 08:44