Kırk Ambar- 8

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    03 May 2018 09:30
    *Namaz, insana ait bir ibadettir. Onun için Peygamber Efendimiz  (S.A.S.) namazda yapılan yanlışları, hayvan şekillerine benzeterek anlatmışlar. Mesela secde de başını yere koyup (Sübhane Rabbiyel-âlâ cümlelerini söylemeden) kaldıranları yem gagalayan tavuğa… Kollarını yere yayanları, köpeğin ön ayaklarını yere yaymasına… İmamdan önce secdeden kalkanları da merkep suretine benzetmiştir…”
    Çok dikkatli olmamız gerekir.
    *Nemrut, Firavun benzeri bir adam kendisi için bir saray yaptırmış… Sarayına giderken karşısına güzel bir ceylan çıkmış… Hemen ceylanın peşine düşmüş. O kaçmış, kovalamış. Çünkü o, sarayında böyle bir ceylanın olmasını çok istiyormuş. Ama bir yere gelmişler, ceylan birden durmuş ve aslî şeklini gösterivermiş!.. Meğer o, Azrail imiş. 
    *“Hikmetin eli ayağı, dili dudağı vardır. Ama hikmetin başı mehâfetullah yani Allah korkusudur.”
    *Türkmen Mollanepes (Molla nefes),  “Azdan özü, yüzden sözü anlayın” der.
    *Siyaset  meydanı, mahşer meydanı gibi; herkes diyor: “Nefsî! Nefsî!..” 
    Bu kadar olsa neyse, bir de diyorlar; “Bana hepsi! Bana hepsi!..”
    *Dil öğretmenliği sadece lisan öğretmekten ibaret değildir; aynı zamanda kültür öğretmenliğidir.
    *Hizmetin Lon Angeles’ta organize ettiği Türkiye tanıtım festivaline arkadaşlarımız konteynırlarla eşya taşıdılar. Anadolu’da yaşamış bütün medeniyetleri tanıtmaya çalıştılar. Truva atı, Mevlana, Bizans, Mardin, el sanatları, ebru, hat, taş işçiliği, çarşılarımız, bizim ve  Hristiyanların ilahileri… Bu festivale Ermenilerden, çok alâka duyup takip edenler oldu… Kayın vâlideler, gelinlerine “Kızım!..” diyorlardı. “Gelin” değil; “Kızım!..” veya “Gelin kızım” diyorlar. Ahmet Kurucan da şahit: “Bu gelinimiz mi?” denilince, “Hayır, kızımız, gelin kızımız!” diyorlar. 
    *Çanakkale Savaşı sırasında, akşamları bir Anadolu genci, bir asker, yanık sesiyle hep türkü söylüyor. Karşı tarafta düşmanlar da onu dinliyorlar. Her gün böyle devam ederken, bir gece düşmanlar siperlere yaklaşıp bekliyorlar ama,   bizim taraftan ses yok… İkinci, üçüncü geceler de öyle… Sonra onlar bir taşa kağıt sarıp atıyorlar: “O güzel, o yanık ses niye sustu?” Bu sorularına bizimkiler de bir yazı yazıp taşa sarıp onlara atıyorlar. Tercümanları cevabı okuyunca yüzü birden değişiveriyor: “O sesi üç gün önce siz susturdunuz!..” 
    Bir başkalarının topraklarına çöküp onları susturmaları mı gerekiyordu?..
    *Yedi kandilli Süreyya (Ülker takım yıldızları) gibi…
    İhlas Suresi de aydınlatıyor, hedeflerimizi
    O yedi tevhidli nuraniler nuranisi…
    Kamçılayıp aşk ve şevkimizi 
    Binleri aşkın  her okuyuşumuzda… 
    “Kul hüve” Tevhid-i Şuhûda işaret…
    “Allahü Ehad” Tevhid-i Ulûhiyete delâlet…
    “Allahü’s-Samed” içinde bir Tevhid-i Ulûhiyeti saklar 
    Hem de bir Tevhid-i Kayyûmiyet…
    “Lem yelid” Tevhid-i Celâle bakar…
    “Ve lem yûled” Tevhid-i sermediye
    “Ve lem yekûn lehû küfüven ehad” Tevhid-i Câmiye işaret
    Onun için üç Kul hüvallah…
    Bir hatim sevabı, sevabca
    Ama  bin  üç  ihlassa, bütün dertlere deva….
    *Amerikalı bir profesör hanım Budist oluyor sonra da bir Budist profesörle evleniyor. Bizimkiler bu hanıma İslâmiyeti anlatıyorlar. Sonra namazı izah ederken “Allahü Ekber!” deyip tekbir getirirken mâsivâyı elin tersiyle geriye itip Allah’a yönelmenin önemini dile getiriyorlar. Namazı öğrenip eve geliyor ve kocasına “Gel seninle bir namaz kılalım.” diyerek önce namazı anlatıyor. “Allahü Ekber!” deyip secdeye kapanan koca ve uzun müddet secdeden kalkamıyor. Hanım, “Ne oldu?” diye soruyor. O da “Öyle mânevî bir zevk aldım ki, hiç ayrılmak istemiyorum. Ben böyle bir şey görmedim. Bu nasıl iştir?” diyor.
    *“Dualarda, isteklerin Murad-ı İlâhiye ters olmamalı. Onun için ‘Ya Rabbi! Muhammed Aleyhisselalım Senden istediklerini istiyorum’ denilmeli… Düz ve sıfır bir insan olarak, Allah’tan isteklerde bulunmak lâzım. Aynı zamanda  dilimizin istediğini, fiillerimiz de istemelidir. Fiilen istemiyorsak veya fiilen istemiyor gibi davranırsak, bu dua kabul olur mu?
    “Konuşmalarımız, usûl ve âdâba uygun olmalı. Sarîh değil hatta imâen dahi, yanlış istinbat  edilecek şekilde olmamalı. Üslûb çok mühim… İhsan şuuruna sahip bir cemaatin insanları olarak milyonlarca insana ve tarihe sesleniyor olduğumuzu bilmeliyiz.  Rabbimiz hâzır-nâzırdır, Müheymin’dir; O’na saygılı olmalıyız.  Tavır ve ciddiyetle öyle bir duralım ki, bir kitap kadar ders alınsın…”
    *“Dualar gaflet içinde değil de; vicdanda davul sesi gibi, içte bir ses verme şeklinde olmalı… Başımızın çaresine, O’nun  kapısında vefa ile durarak bakalım…”
    Bu ambarlardan alınanlardan iyi istifadeye bakalım. 



    03 May 2018 09:30