KIRK AMBARDAN DÖKÜLENLER

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    12 Eki 2018 08:29
    Bir zamanlar bazı üniversitelerimizin Edebiyat Bölümlerinde  öğrencilere, edebî romanları aynen kopyalayıp cümle cümle yazma ödevi veriliyordu. Mesela Orhan Okay hoca bunu yaptırıyordu. Düzgün cümle kurma ve noktalama açısından çok önemliydi… Çoğu ilk okul mezunu bile olmayan Risale-i Nur talebeleri de Risaleleri yaza yaza, “Kalem  ile ilmi tahsil”  edip, o ilham eseri kitapların sözlerine ve üslubuna zamanla âşina oldular, Hikemiyât-ı Kur’aniye olan Risalelerin hikmetli görüşlerini benimsediler hatta özümsediler… Pek çok köylü bilgeler yetişti…
    * * *
    Bir zaman Senegal’e gidip oralarda dolaşmış bir arkadaşımız anlatmıştı:
    Senegal’de başşehre 45 dakika uzakta GORA  ADASI  var. Gora, esir adam demek. Müzesini gezdirdiler. Orada, turist rehberi olan Senegalli, müzedeki prangaları, işkence âletlerini eline alıp ziyaretçilerden Fransız ve İngiliz turistlere, “İşte sizin atalarınızın bizdeki hatıraları. Siz bize böyle işkence ettiniz. Bunlarla zulmettiniz. 30 bin insanımızı köle olarak buradan alıp götürdünüz. İnsanlarımız av hayvanı gibi yakalanır, buraya getirilir, sonra burada satılırdı. Bunlardan yedi-sekiz bini zaten yollarda ölürdü.” dedi. Oradan şehre döndük. Kızı bizim okulda okuyan bir profesör bizi evinde misafir etti… Müthiş bir Osmanlı hayranı. Osmanlı Padişahlarını ta baştan anlatmaya başladı. İki saatte ancak Fatih Sultan Mehmed’e gelebildi. Bıraksak Abdülhamid’e kadar anlatacak. Dedi ki: “Osmanlı buraya gelmemiş ama, yakınlığı bile yetti. Eğer Osmanlı da bize Avrupalı sömürgeciler gibi davransaydı, siz burada  bu okulları açamazdınız.” Ayrıca şunu da ifade edeyim. Gora Adasında bir de ESÂMİ  DEFTERİ  var. Bütün esirlerin isimleri o defterde yazılı. Nereye satıldıkları da belli. Bazıları  iz sürerek Avrupa veya Amerika’daki akrabalarını böylece bulabilmişler…
    * * *  
    Lordlar  Kamarasındaki Hizmetle ilgili bir sempozyumda Amerikalı bir hanım profesör, dedi ki: “Ben altı ay çalıştım, bu eğitim hareketinin, okul, vakıf ve şirketlerinin isimlerini inceledim. Hep hareketli şeyler: Nil, Çağlayan, Tuna, Niyagara, Samanyolu… Hiç Taklamakan Çölü, Gobi Çölü gibi isimler yok.”
    M. Fethullah Gülen  Hocaefendi, Ebedî Risalet Sempozyumları için: ‘Yeni şeyler söyleyen yok. Hep eskiler tekrar ediliyor.’ diyordu. Bir gün bir arkadaşımız “Bu, neden böyle oluyor?” diye sorunca, Hocaefendi: “Yeni şeyleri, dert ve sancı söyletir.” dedi. Biliyoruz ki, zaten kendisi vaaz ve sohbet edeceği zamanlar önceden strese girer, telefonlara pek çıkmaz. Yani bir sancı çekerek hazırlık yapar. Sızıntı, Yeni Ümit ve Yağmur dergisine, (şimdi de Çağlayan Dergisine) başyazı veya orta sayfa yazısı yazacaksa yine aynı sancılarla sancılanmaya başlardı.
    Özbekistan’da “Yazıcılar Evi” var. Kitap veya yazı yazacak yazarlara oraya gidip, sâkin kafa ile yazılarını yazıyor, güzel semereler de alıyorlar.
    Bir de Sovyetler döneminden kalma Orta Asya ülkelerinde “Tasnif Okulları” var. Resim, spor, edebiyat bölümleri bulunuyor. Çocukları alıp oralarda kabiliyetlerini keşfediyor ve tasnif ediyorlar.  Yani sınıflara, branşlara ayırıyorlar. Böylece küçük yaşlardan itibaren hedefleri belli oluyor.
    * * *
    Bir Azeri hikayesi: KEDİ  İLE  NİNE’NİN ARASI…  
    Tilki bir gün aslana gidip, “Ben yatağı yorganı toplayıp ormandan çıkıyorum. Onları ormanın dışına sereceğim.” demiş. Aslan “Ya tilki, ortada fol yok, yumurta yok, bunları nereden çıkarıyorsun?  Bunu niçin yapacaksın ki?” diye sorunca tilki, “Kedi ile ninenin arası açılmış, onun için tedbir alıp başımın çaresine bakıyorum.” demiş. Ama aslan pek oralı olmamış… Neyse, bu ara açıklığı sebebiyle, nine bir komşuya gitmiş. Ninenin yokluğunu fırsat bilen  kedi evdeki yatağı, yorganı… herşeyi ortaya döküp saçmış. Ortalık papaz harmanına dönmüş. Bir de nine eve dönünce bunları görüp iyice kafası atmış; benzin döküp evi yakmış. Yakmış yakmasına ama yangınla savaşının nerede duracağı belli olmadığından ormana sıçrayan yangın bütün ormanı kül haline getirmiş. Bu arada ateş ve dumandan aslan da kebap olmuş… Bu durumu gören tilki aslanın yanına gelip, “Ben sana dememiş miydim?..”  demiş.  (Pire için yorgan yakanların yanında duranlar çok dikkatli olmaları gerekiyor.)
    Afrika’da 37 ülkede 77 okulun açıldığı dönemde  Nijerya’dan 12 öğrenci gelmişti. Büyük şehirlerimizden birisinin Belediye Başkanını ziyaret etmek istediler. Ama zar, zor, nazla kabul eden başkan,   öğrencilerin babalarının kim olduğunu sordu. Onlar söyleyince bu sefer: “Desenize ya biz geleceğin en önemli şahsiyetlerini misafir ediyoruz!..” dedi.
    Zaman zaman işe yarar diye Kırk Ambara atılanlardan bazılarını sizlere takdim etmeye çalıştım. Biliyorsunuz atalarımız “Sakla samanı, gelir zamanı” demişler. Demek ki, gelmiş zamanı. Ama dikkat edelim, bunlar saman değil, birer inci, birer servet ü sâmân (zenginlik)… 

    12 Eki 2018 08:29