Kıvama ulaştıran Işık evler

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    08 May 2024 09:19
    Cenab-ı Hak, Kur’an’da incire, zeytine, tur-i sina’ya  ve belde-i emin Mekke’ye yemin ettikten sonra yemin mânasına gelecek “Lekad” (muhakkak) kelimesiyle insan ahsen-i takvimde yarattığını ifade buyuruyor. Ahsen-i takvimde yeni en mükemmel, en güzel bir surette ve donanımda yani 18 bin âlemin nüshası, fihriste olarak İsm-i  zam tecellisi bir nakş-ı âzam şeklinde… Yani böyle muhteşem bir potansiyelde…  Eğer bu potansiyel  iman ve emel-i salih ile geliştirilmezse, esfel-i sâfiline yani aşağıların aşağısına, aşağılıklar en çirkefine düşmesi de söz konusu.  di yani sıradan bir şeyin bozulması ile âlâ bir şeyin bozulması arasında fark var… Süt bozulsa yenilebilir ama yağ bozulsa zehir olur. 
    M. Fethullah  Gülen Hocaefendi “keyfiyet”  üzerinde dururken diyor ki: “Evet, Asr-ı Saadet dönemine denk, bir ihlas dönemi bizde de yaşandı, yaşandı ama, ben onun şu anda bütün derinliğiyle devam ettirebildiği kanaatinde değilim. Kafamdan bir türlü keyfiyetin kemmiyet karşısında yenik düştüğünü atamıyorum. Evet şimdilerde keyfiyetin nakavt olduğunu zannediyorum. Oturup bordrolar üzerinde saatlerce mütâlâalarda bulunan insanları görünce, bir türlü bu düşünceden kurtulamıyorum. ‘Şu kadar isterim’ diyenleri gördükçe bir çöküşün  başladığı düşüncesinden vareste olamıyorum. İnsanların konuşmaları karşısında samimiyetlerini muhafaza  edemediklerini görüyor ve bu konuda kuşku taşımaktan kendimi alamıyorum. Dolayısıyla da, bir samimiyet, safvet, ihlas döneminin bitmeye yüz tuttuğu endişesiyle tir tir titriyorum. Ardından da diyorum ki  kif’ten az değiştirerek:
    “Bu anlayış, bu hissiyat, bu samimiyetle bu Hizmet yaşar derlerse pek yanlış.
    Bana bir cemaat göster, ölmüş mânevîyatıyla sağ kalmış!”
    Evet, bizler (Sahabe Efendilerimiz)  düşmanla yaka-paça olmuş, kim bilir, kaç defa ölümle burun buruna gelmiş, öldürünce yaralar almış ve sonunda ganimetten hissesine düşen pay verilirken onu reddedip  ‘Ben bunun için Müslüman olmadım; Müslüman oldum ki, şuradan bir ok yiyip şehid olayım’  diyen Sahabenin civanmertliğini gösterebiliyor muyuz?  ‘Ben maş için bu dâvâyı benimsememiştim. Yapmayın Allah aşkına!  Bana karıştınız, garazınız mı var?   hirette beklediğim şeyleri dünyada vermek suretiyle beni mahv ve perişan mı etmek istiyorsunuz?’  diyebiliyor muyuz?  Ben böyle desem ve ardından sorsam  ‘Kaç insan var, bu soru karşısında ‘Ben varım!’  diyebilecek? Belki bu soru karşısında ‘Ben varım!’  diyebilirsiniz, ancak ben öyle demeyecek, soruyu soracak ve üç nokta koyarak ve cevabı vicdanlarınıza havale edeceğim.”
    Evet nu kıvam ve zirve anlayışta Hizmet erleri ancak özel seralar gibi ışık evlerde yetişebilir. Öyle toplum potası içinde bulunuyoruz ki, bu pota içine giren her şeyi kısa zamanda kendine dönüştürüyor, asimile ediyor. Halbuki bulunduğumuz toplumların mozayiğinde bir renk, bir zenginlik katabilmemiz için bizim kendi orijinal rengimiz ve görüntümüzde çiçek açmamız gerekiyor. Bunun için de hem yazın hararetine dayanıklı çiçekler, hem de kışın soğukluk ve şiddetlerine dayanıklı kardelenler gibi değerli ve dayanıklı nesiller gerekiyor. Bunlar için gayret  göstermeliyiz.
    Pandemi döneminde Amerika’da bir Katolik Üniversitesinin Rektörünü ziyaret etmiştik. 80 yaşına girdiği için artık emekli olmuş bu hanımefendi, bize yetiştirdikleri rahibelerin  yeminlerini anlatmıştık. Üç şey üzerine yemin ediyorlarmış: Birincisi evli  ise hemen eşinden; veya varsa sevgilisi ondan ayrılacak ve bundan sonra böyle şeylerden ebediyyen  uzak duracak. İkincisi, maaş ve ücret istemeyecek. Zaten kalacak yeri ve diğer ihtiyaçlarını kilise temin ediyor. Bir yere  faaliyete gidiyorsa, masrafları temin ediliyor. Üçüncü, kilisenin istediği yere itirazsız gidecek; yamyamların içi bile olsa… Rektörlükten ayrılmış ama henüz elli yaşında gibi dinç. Onun için yaşlı-genç bütün o bölgenin rahibelerinin kaldığı yurdun  müdürlüğünü vermişler. “Benim ailem bu şehirde ben sadece o güzel  günlerde ziyaretlerine giderim. Ama orada kalmam. Biz ölünceye kadar  yurtlarımızda kalırız. Mezarlarımız da orada olur.” dedi.  Ama onun da şikayeti şimdi bu ölçülerde rahibe olmak isteyen adayların  çok azalmış olması… 
    Hocaefendinin dediği gibi, yapılacak büyük işleri omuzlarında taşıyacakların o kıratta olması lazım. hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye, sahabeler gibi, Üstadın o has talebeleri gibi fedailer istiyor. Seviyenin düşmesi bizi aşağı çeker.  Halbuki bu yüce Hizmet, yüce kametler istiyor. Kıvamı tutturacak nesli âtiler istiyor. Aslında işin tadına varanlar için bu iş öyle zor değil…  Ama önce tadına varmak lazım. İstanbul mütevellisinden bir ağabey, “Şimdiye kadar neredeydiniz?  Evet ilk zamanlar himmet vermek vücudumuzdan bir parça et koparmak gibiydi ama zevkini aldıkça, verdikçe veresimiz geliyor!..” demişti…

    08 May 2024 09:19