Kur'an ve Risalelerde deprem

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    15 Şub 2023 10:05

    Zilzâl Suresi,  8 âyettir. İmam Şâfiî’ye göre surelerin başındaki besmeleler de her sure ile beraber nâzil olduğu için onları saymak gerekir. Buna göre Zilzâl Suresi 9 âyet olmuş olur. Zilzâl, deprem demektir. Kıyametten hemen önce gelecek olan şiddet depremlerden ve daha sonra bütün ölülerin kabirlerinden çıkıp hesap vereceklerinden bahseder. 


    “Bismillahirrahmanirrahim. Arz o müthiş depremiyle sarsıldığı zaman… Ve arz, içindeki ağırlıkları çıkardığı zaman…  Ve insan ‘Ne oluyor buna!’  dediği zaman…  İşte o gün (arz),  üstünde olan biten her şeyi anlatır. Çünkü Rabbin ona bunları vahyeder. İşte o gün bölükler halinde insanlar kabirlerinden çıkıp yüce divana dururlar, tâ ki yaptıklarının karşılığını görsünler. Zerre ağırlığınca hayır yapan onu görür. Ve zerre ağırlığınca şer işleyen de onu görür.”  


    17 Ağustos 1999 Salı günü 03:05’te İstanbul’daydım. Zelzeleyi bizzat yaşadım. 20 Ağustos Cuma günü de İzmit ve Gölçük’e gittim. Gördüklerim gerçekten iç ürperticiydi. Şimdi Zilzâl Suresi gibi, diğer surelerde bu husus ile ilgili geçen âyetlere bir bakalım. Kıyamet sahnelerini beraber seyredelim:


    “Arz, bir sarsılışla  sarsıldığı, dağlar bir serpişlişle serpildiği, hepsi de toz duman haline geldiği zaman…”  (Vâkıa Suresi, 1-6)

    “O kıyamet saatinin sarsması, cidden dehşetli bir şeydir. O gün görürsün ki, emziren anne, emzirdiği yavrusundan geçer. Hâmile olanların hepsi de, karnında taşıdığı yavrusunu düşürür.  İnsanları sarhoş sanırsın, halbuki sarhoş değillerdir.”  (Hacc Suresi, 1-2)

    “O gün insanlar çırpınıp dökülen pervanelere dönecek. Dağlar da atılmış renk renk yün gibi olacaktır.” (Kârin Suresi, 4-5)

    “O gün arz ve dağlar erimiş kum yığınına döner.” (Müzzemmil Suresi, 14)  “Çocukları, dehşetten ihtiyar yaşlılar halini getiren… Semanın dahi çatladığı bir gün…”  (Müzzemmil, 17-18)
     “Arz, çarpılıp paralandığı zaman…”  (Fecir Suresi, 21)

    “O muazzam gürültü geldiği zaman… İşte o gün, insan kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve evlatlarından kaçar.” (Abese Suresi, 33-36)

    “Gözler kamaşıp karardığı… Ayın ışığının büsbütün gittiği… Güneş ile Ay yan yana getirildiği zaman… İşte o gün insan ‘Var mı kaçacak bir mekan?’  Hayır, sığınacak hiçbir yer yoktur. O gün varılacak divan, ancak Rabbin huzurudur.”  (Kıyamet Suresi, 7-12)

    “Onlar sadece bir sayhaya, korkunç bir sese bakıyorlar. Onlar birbirleriyle çekişip dururlarken, o kıyamet onları yakalayıverir. Artık ne bir tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.” (Yâsin Suresi, 49-50)

    Üstad Bediüzzaman Hazretleri 1939’daki Erzincan zelzelesi münasebetiyle yazdığı On Dördüncü Söz’ün Zeylin başında şöyle bir not düşüyor: “Mânevî ve ehemmiyetli bir canipten, şimdiki zelzele münasebeti ile altı-yedi suale karşı, yine mânevî bir ihtar yardımıyla cevapları kalbe geldi. Tafsilatıyla yazmayı kaç defa niyet ettimse de izin verilmedi. Yalnız özetle kısacık yazılacak.”

    Birinci sual: Bu büyük zelzelenin maddî musibetinden daha elim, mânevî bir musibet olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve ümitsizlik, ekser halkın, ekser memlekette gece istirahatını gidererek, dehşetli bir azap vermesi nedendir?

    Yine mânevî cevap: Şöyle denildi ki: Ramazan-ı şerifin teravih vaktinde kemâl-i neş’e  ve sürûr ile sarhoşçasına gayet heveskârâne şarkıları bazen kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübarek İslâmî merkezin her köşesinde câzibedârâne işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.

    İkinci Suâl: Niçin gâvurların memleketlerinde bu semavî tokat başlarına gelmiyor? Bu bîçâre Müslümanlara iniyor?

    Elcevap: Büyük hatalar ve cinayetler, tehir edilerek büyük merkezlerde ve küçük cinayetler aceleyle küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binâen, ehl-i küfrün cinayetlerinin büyük kısmını, Mahkeme-i Kübrâ-yı Haşre te’hir edilerek, ehl-i imanın hataları, kısmen bu dünyada cezası verilir.” Burada bir hâşiye var. Deniliyor ki:  “Hem Rus gibi olanlar, hükmü kaldırılmış ve tahrif edilmiş bir dini terketmekle; Hak, ebedî ve hükmü hiçbir zaman kaldırılmayacak bir dini ihanet etmek derecesinde Gayretullaha dokunmadığından zemin şimdilik onları bırakıp bunlara hiddet ediyor.

    Üçüncü Suâl: Bazı şahısların hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî bir şekle girmesinin sebebi nedir?

    Elcevap: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, insanlarının çoğunun o zâlim şahısların hareketlerine fiilen veya iltizamen veya iltihak ederek taraftar olmasıyla mânen ortak, genel bir musibete sebebiyet verir.

    Dördüncü Suâl: Madem bu zelzele musibeti, hataların neticesi ve günahlara kefarettir. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir?

    Yine manevî cânibten elcevap: Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zâlimlere mahsus kalmaz, mazlumları da yakar. (Enfal Suresi, 8/25)  âyetinin sırrı şudur ki, bu dünya bir tecrübe ve imtihan meydanıdır. İmtihan ve teklif gerçeklerin perdeli kalıp, müsabaka ile Ebu Bekirler âlâ-yı illiyyine çıksınlar. Ebu Cehiller de esfel-i sâlifîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar. Ebu Cehiller aynen Ebu Bekirler gibi teslim olup mücahede ile mânevî yükseliş kapısı kapanacaktı ve teklif ve imtihan sırrı bozulacaktı.

    Mazlumların ve masumların buna karşılık mükafatları büyüktür. Çünkü vefat edenler, kısa bir anda çoğu zaman kırk senede kazanılan evliyalık makamına yükselirler. Zira zelzelede vefat ettikleri için mânen şehid sayılırlar. Şehitler de veli makamına terfi ederler. Malları da sadaka hükmüne geçer. Sonraki yazılarda bu soru-cevaplara devam edilecektir inşaallah.


    15 Şub 2023 10:05