M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Sohbet Atmosferi isimli kitabında Takdim Yerine başlığı altındaki kısımda deniliyor ki: “Sohbet Atmosferi’nin, 1980 öncesi dönemde gerçekleşmiş sohbetlerin semeresi olduğu unutulmamalıdır. Ülkenin kaos üzerine kaos solukladığı ve yıllardır imandan mahrum bırakılan nesillerin birbirini yok etmeye odaklandığı o günün şartlarında kendisine tercih edilen pek çok soruya Hocaefendi’nin, muhatapların ve şartların durumunu nazar-ı itibara alarak irticâlen verdiği cevapları ihtiva eden bu kitap, sohbet âdab ve erkanının anlatıldığı giriş mâhiyetinde uzun bir yazı ile başlıca dört bölümden oluşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Sohbet Atmosferi, Asr-ı Saadet öncesi câhiliye günlerinden akıp gelen bir neslin, Resul-i Kibriya Efendimizin (S.A.S.) dirilten soluklarıyla şekillenip insanlığın muallim, olma yüceliğine yürüdüğü gibi bugünkü cehalet ve tefrikanın kasıp kavurduğu iklimden başlanarak, hangi şartlarda ve nasıl bir dönüşüm yaşadığının da en canlı bir şâhididir.
“Aynı zamanda ihtiva ettiği konuları itibariyle Sohbet Atmosferi, kainatı ve insanı kuşatan zenginlikteki muhtevasıyla, aklın kurcaladığı ve cevabını aradığı bir çok konuya açıklık getiren temel bir eser hüviyetindedir. Toplumun o gün sorduğu sorulara verilen cevapları bünyesinde barındırması yönüyle canlı ve günümüz insanın da aklına takılan hususları izah ediyor olmasıyla, aynı zamanda aktüel değeri olan bir kitaptır. Herşeyden önemlisi, Hocaefendi’nin sohbet iklimini yansıtması bakımından duru ve şeffaf bir aynadır!”
Halktan ilmihal kitaplarında bile cevabı bulunabilecek sorulardan tutun da namaz kılmayıp avluda duran fakat Ege Üniversitesi’nde arkadaşları hatta profesörler tarafından üflenmiş zihinlerini karıştıran sorulara varıncaya kadar pek çok soru soruluyordu. Bütün bu sorular toplanıp çok değerli bir kardeşimizin elinde biraraya getiriliyordu. Sonra da teker teker Hocaefendi'ye takdim ediliyordu. Bir akşam bir soruya baktı cevap vermeden yan tarafına koydu… İkinci soru geldi onu da okudu ve yine aynı yere bıraktı. Üçüncü soru kağıdına baktı ve “Artık cevap vermek zorundayım. Konu, Menemen Olayı ile ilgiliydi. Bildiğiniz gibi Hizmet adına Menemen’de hiçbir müessesemiz yoktu. Bazı arkadaşlarımız talebeler için, onların kalıp tahsillerini devam edecekleri birkaç ev tuttular. Menemen Olayı bundan ibarettir.”
Gerçekten Menemen Olayı yaşadığımız su süreçte şâhit olduğumuz gibi bilhassa dindar insanlarımız için yaşanan atmosferi yaşanmaz ve zorlaştıran bir hale getirmek niyetiyle kurgulanmış bir plân ve tuzaktı. Esad Efendi Hazretleri Allah rızası için dinî hizmetlerden başka bir şey düşünmeyen ehlullahtan alim ve murşid bir zât idi. Siyasetle ve devletle en ufak bir problemi yoktu. Ama kumpas sarmalını hazırlayanlar, herkesin bildiği esrarkeşleri ödül verme vaadi ile kandırıp güya bir dervişler hareket ve isyanı imiş gibi göstererek Kubilay gibi masum bir yedek subayı feci şekilde öldürterek yeri yerinden oynattılar. Bu esrarkeşleri, biraz da zorlayarak önceden hazırlayıp verdikleri isimleri de onların iftiraları ile toplayıp halka dehşet saldılar. Bu arada istedikleri icraat ve infazları da rahatça yaptılar. O günlerde bu doğruları hem de kürsüden ifade etmek, o sohbetlerin dibine kibrit suyu dökmek demekti. Onun için Hocaefendi hikmet üslubu ile öyle bir cevap vermiş oldu.