Rahman'ın talimi Kur'an

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    20 Nis 2018 10:54
    Rahman Suresi, ta başında derin bir varlık sırrını ifade ediyor: “Rahman… Kur’an’ı talim etti. İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti. Güneş ve ay bir hesap ile hareket etmekteler. Yıldızlar ve bitkiler hep secdededirler. Göğü bu âhenkle O yükseltti ve bu mizanı koydu ki siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız. Öyleyse siz de tartıyı adâletle yapın, sakın teraziyi, dengeyi aksatmayın.” (55/1-9)

    Bu surenin birinci âyeti, sadece “Er-Rahman” kelimesidir. Allah ism-i celâli Cenab-ı Hakkın bütün kemâl sıfatlarını içine alan sadef gibidir. Allah ismi, Cenab-ı Hakkın aynî sıfatları olan, Vücud, Kıdem, Beka, Vahdaniyet Muhalefetin lil havadis, Kıyam bi nefsihî gibi zâtî sıfatlarına bakar. Rahman ismi ise Cenab-ı Hakkın ne ayn ne de gayr olan ‘Hayat, İlim, İrade, Kudret, Sem’i, Basar, Kelam, Tekvin gibi subûtî sıfatlarına bakar. 

    Çünkü Rahman, Rezzak yani rızık veren mânâsınadır. Rızık bekaya sebeptir. Bekâ vücudun tekerrüründen ibarettir. Vücud ise birincisi mümeyyize (ayrılıp seçen), ikincisi muhassısa (tahsisn  eden), üçüncüsü müessire (tesir eden) olmak üzere İlim, İrade, Kudret sıfatlarını gerektirir. Bekâ, rızkın semeresinin mahsulü olduğu için Basar (görme), Sem’ (işitme), Kelâm (konuşma) sıfatlarının iktiza eder. Böylece, rızka muhtacı olan istediği zaman ihtiyacını görsün. 

    Rahman  olan Cenab-ı Hak yaratma, hayat verme, bilme, işitme, görme konuşma gibi sıfatlarla kainatı yaratmış ona tekvînî kanunlarını ilahî bir mesaj ve buyruk olarak talim etmiştir. İnsanların yanlışlıkla tabiat kanunları dedikleri şeyler, fıtrî, tekvînî, ilâhî kanunlardır. Kelamı olan Kur’an-ı Kerimi Cenab-ı Hak daha insanı yaratmadan önce kainata talim etmiş gibidir… Büyük insan kainata talim edilen Kur’an, daha sonra yaratılan küçük kainat insana beyan öğretilip Cenab-ı Hakka muhatap hâle getirildikten sonra aynı şekilde kitap olarak gönderilmiştir. Bediüzzaman Hazretlerinin Muhakemat Risalesinin başında belirttiği gibi, “Kur’an öyle bir kitaptır ki: Kaideleri, yaradılış âleminin kitabından (kainattan) kader eliyle ve hikmet kalemiyle yazılmış olup (kainatta) cereyan eden İlahî ince ve derin kanunları izhâr ettiğinden, âdil kanunları ile insanlığın, nizamına, muvazenesine ve (maddi-manevî)  gelişmesine mutlak kefil ve üstad-ı küll olmuştur.”

    “(Kur’an) şu büyük kainat kitabının ezelî bir tercümesi ve tekvînî âyetleri (yaratılış âyetlerini) okuyan çeşitli dillerin ebedî tercümanıdır.” (25. Söz 1. Cüz)  “Kainatın büyük mescidinde Kur’an kainatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım.” (7. Söz) 

    “O İslâmî kanunların, kaideleri ‘Nereden gelmiş ve nereye kadar devam eder gider?’ diye sorulduğu zaman, yine İslamî kanunlar, mucizelik diliyle cevaben diyecektir ki,  ‘Biz, kelâm-ı ezelîden ayrıldık, insanların fikriyle beraber ebede kadar devam edip gideceğiz. Fakat insanlar dünyadan alakalarını kestikten sonra, biz de sureten, teklif cihetiyle insanlardan ayrılacağız,  fakat maneviyatımız ve esrârımızla insanlığın arkadaşlığına devam edip, onların ruhlarını gıdalandırarak, onlara delil olmaktan ayrılmayacağız.” (İşaratü’l-İ’caz).

    “Kur’an kainatın yaratılış planıdır. (İmanı-ı Mübin’dir) diyen Süleyman Karagülle, Rahman Suresinin başından âyetleri ele alarak diyor ki: “Bu ayetlerin dizilişi ile ilgili olarak sorulacak bir çok soru vardır. Neden Kur’an’ın öğretilmesi önce, sonra insanın yaratılması zikredilmektedir? İnsana beyanı öğretmekle ay ve güneşin hesaplanması arasında ne ilişki bulunmaktadır? Ağaçlarla yıldızlar neden bir arada secde etmektedirler? Göklere ait genel çekim ve merkezkaç dengesi ile bakkalda tartılan terazi arasında ne gibi bir ilişki vardır? Tartıyı yanlış tarttığımızda neden gerek denge bozulmaktadır?”

    “Görülmektedir ki, ilk bakışta birbirleriyle ilgili olmayan şeyler bir arada zikredilmekte imiş gibidir. Ancak bunlar arasında derin bir takım bağların bulunduğu, biraz düşünülünce anlaşılmaktadır. Bu soruların cevapları konumuzu teşkil etmektedir. Böylece Kur’an’ın ilim, fen ve gelecekle ilgili ilişkileri de ortaya çıkmış olacaktır.’ Kainat ikili olarak çift çift var edilmiştir. (…) Kainatta mevcut ve olacak bütün müesseseler birbirinin benzeridir. Birinde mevcut olan bir şey başkasında da vardır. Herşey birbirinin analoğudur. Bu sonuç bize ne gibi kolaylık ve avantajlar sağlamaktadır? Müesseselerden birini öğrendikten sonra diğer bir müesseseyi onun bir benzeri olarak öğrenmek elbette daha kolay olacaktır. Çünkü bütün müesseseler birbirine benzemektedir. Kur’an’da bundan dolayı Allah “Biz, herşeyi sizin kolayca anlamanız için ikili yarattık.” (51/49) demektedir. İslâmiyette kıyas delili bu analoğa dayanmaktadır. Benzer şeylerde madem benzer hükümler olacak öyleyse birinde bildiğimiz bir şeyi, diğerinde de bulabiliriz demektir. Bu benzerlik sebebiyledir ki, aynı düşünme tekniği ve mantığı ile herşeyi öğrenebiliyoruz. Biz hukukta başka türlü, astronomide başka türlü, tıpta başka türlü iktisatta başka türlü mantık kullanmayız. Aynı tüme varım ve tümden gelim ilkeleri, aynı çelişki ve kıyas yolları bütün müesseselerde geçerlidir.”

    “Bu geçerlilik sadece mantıkta değil, matematikte de aynen cârîdir. Bir bakkalda ödenecek bir parayı hesaplayan ile, bir direğin taşıyacağı veya taşıdığı yükü hesaplayan mühendis, bir bilgisayarı dizayn eden mühendis hep aynı formülleri kullanır. Para, fiyat ile mikdarın çarpımına eşittir. Mühendisin elinde para yerine kuvvet, fiyat yerine gerilme,mikdar yerine kesit alanı yer almıştır.”

    “Bundan dolayı Kur’an’da, insana beyan, yani açıklama öğretildikten sonra, ay ve güneşin hesap ile yaratıldığı, ifade edilmektedir. Bu âyetlerdeki bakkal terazisi ile, galaksiler, bir yerde içiçe dile getirilmiştir. Şimdi burada bir soru ile karşılaşılabilir. Değişik alanlarda aynı matematiği ve aynı mantığı kullandığımız halde isimler farklı farklıdır. Acaba değişik alanlardaki isimleri (birimleri) birleştirerek aynı kelimelerle konuşsak daha iyi olmaz mı? Acaba bu durum mümkün olabilir mi? Böyle olduğu takdirde tek bir ders kitabı olacak, ancak herkes o kitaptan aynı şeyleri okuyacak, fakat başka şeyleri anlayacaktır… Elektirikçi başka, iktisatçı başka, tabib başka şeyler anlayacaktır. Bununla beraber değişik müesseselerdeki benzer şeyleri anlamış olacaklardır. Bu bize bir takım kolaylıklar sağlayacaktır. Bir defa aynı kitabı okuduğumuz için müesseseler arasında bir merkez oluşacak ve bir birlik meydana gelecektir. Sonra birinin keşfinden diğerleri de yararlanmış olacaktır. Ayrıca başka bir müesseseyi bilen, diğer müesseseleri çok kolay öğrenebilecektir. Kelime ezberleme yükünden kurtulmuş olacağız. Buna göre fakülteler dahi hep aynı kitapları okumuş olacaklardır.”

    “İşte Kur’an, böyle bir kitaptır. Bunu bizzat Kur’an’ın kendisi bildirmektedir. Er-Rahman suresindeki önce Kur’an’ın öğretilmiş olması ifadesi bunu belirtmektedir. Önce kainatın yaratılıp sonra Kur’an indirilmiş değildir. Kainat insan için yaratıldığından Kur’an’da, “İnsanı yarattı’ denilmektedir. Tabir caiz ise Kur’an kainatın projesidir. Yaratılmadan önce irade buyurulmuştur. Önce proje, sonra inşaat yapılmıyor mu? Bu kadar bir Kitap’ta, bu kadar çok şey nasıl sığdı denilebilir. Kur’an bu soruya şöyle cevap vermektedir: ‘Yaş, kuru ne varsa, hepsi onun içindedir.’ (6/59) İçindedir, çünkü bir müessese anlatılmış, diğerlerinin adları verilmiş, kalanlar hep kıyas yoluyla çıkarılsın istenmiştir. Beyanı öğretme budur. Yalnız Kur’an, sadece bir müesseseyi anlatmamış, içiçe her müessesenin benzer olmayan taraflarını ifade etmiştir. Böylece halk okuduğu zaman her müessesenin  bir parçasını görebilmekte, ilim adamları ise her müesseseyi kıyas yoluyla öğrenerek anlayabilmekte ve bir bütün olarak uygulama imkanını bulabilmektedir.”

    Cenab-ı Hak, Rahman isminin tecellisiyle merhameten bizlere böyle bir çok kolaylıklar sağlamıştır. Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu makuliyetler, biz de aklımızı çalıştırarak kainatta herşeyi, ilmî-fennî gerçeklerle hallaç pamuğu gibi attırıp elden geçirmemiz lâzımdır.  

    Safvet Senih
    20 Nis 2018 10:54