Sekine

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    26 May 2020 14:52
    M. Fethullah Gülen  Hocaefendi, SEKİNE’yi şöyle ele alıyor: “Sekîne; sükûn kökünden, vakâr, ciddiyet, mehâbet, ünsiyet; ruhta dalgaların dinmesi ve sâkinleşme mânalarına gelir ki, hafiflik, huzursuzluk, kararsızlık ve telâşın dıddıdır. Sekine, tasavvuf erbabınca; gaybî vâridatla kalbin oturaklaşması ve onun sürekli bir dikkat  ve temkin içinde öteleri kollaması ve üns esintileri soluklaması halidir.”

    Bir başka ifadesiyle: “Her şeyden önce SEKÎNE, mahlukatın en şereflisi olan insan için, ukbâ boyutlu bir mevhibe ve vâridat olarak, onun kalbine azık, kût, kuvvet ve iradesine fer veren öyle İlahî bir teyittir ki hemen her devirde ona sık sık müracaat edilmiş ve bilhassa sıkıntılı anlarda iştiyakla istenmiş ve Cenab-ı Hak tarafından da bu istek ve arzuya çok defa cevap verilmiştir. Mesela, Sahabe-i kiram (R. Anhüm), Hendek Savaşı’nda, Kur’an-ı Kerimin ‘Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu da öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve O’nunla beraber bulunan müminler: -Allah’ın yardımı ne zaman?  Diyecek olmuşlardı.  (2/124) diyecek olmuşlardı.’  İfadeleri ile anlattığı ciddi bir sarsıntı geçirmişlerdi. Sekineye çokça ihtiyaç duydukları böyle sıkıntılı bir atmosferde hep beraber manzum olarak ‘Bizim üzerimize SEKÎNE  indir.’  duasında bulunmuşlardı. Kur’an-ı Kerim, şiddetini ifade için bu sarsıntıyı ‘zülzilû’  tabiriyle anlatmaktadır. Çünkü Müslümanlar, Hendek Savaşında, zelzelenin MERKEZ  ÜSSÜ  durumunda olan MEDÎNE’de, günlerce, hatta aylarca sürekli tazyikata maruz kalmış ve sarsılmışlardı; sarsılmışlardı ama, tazarru ve niyazları üzerinde nâzil olan SEKİNE  ile de hiçbirinde KORKU  namına bir şey kalmamış ve sıkıntıdan kurtularak gönülleri itminanla doldurulmuştu.

    “Başka bir imtihan meydanı olan Huneyn’de de benzer bir tabloyu görmek mümkündür. Şöyle ki, Müslümanlar düşman karşısında hezimet denilebilecek kadar bozguna uğradıkları bir hengâmede, birkaç yakın Ashabıyla yapayalnız kalan Allah Resulü (S.A.S.), ‘Ben peygamberim, yalan yok. Ben Abdulmuttalib’in oğluyum. Allah’ım  bize yardım gönder.’ diyerek dua etmiş ve Allah’tan nusret dilemişti ki, bunu müteakip üzerlerine semadan melekler inip Rasulullah (S.A.S.) ve Ashabını teskin etmişlerdi. Şu âyet-i kerime de Huneyn Savaşında Cenab-ı Hakk’ın Müslümanlar üzerine indirdiği sekine de onları nasıl rahatlatıp sinelerini inşiraha kavuşturduğunu anlatmaktadır. ‘Andolsun Allah size bir çok yerde, HUNEYN  gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti; ama o hiçbir fayda sağlamamıştı. Derken bütün genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelivermişti.. nihayet bozularak arkanızı dönmüş (kaçmaya başlamış)tınız. Sonra Allah, Resulünün ve müminleri üzerine sekinesini (güven veren rahmetini) indirmiş ve sizin görmediğiniz askerler gönderip kâfirleri azaba çarptırmıştı (bozguna uğratmıştı)… (Tevbe Suresi, 9/25-26)

    “Sekîne metafizik bir hadise olduğundan dolayı onu fiziğin kâide ve prensipleriyle izah etmek mümkün değildir. O; Bedir, Hendek ve Huneyn’dekilere nazil olduğu gibi, Uhud Savaşına katılan insanlara da inmiştir. Zira Ashab-ı Kiram Uhud’da küçük bir sarsıntı ve akabinde gelen mini bir hezimet sonrasında, âdeta hiçbir şey olmamış gibi, bir kısmı diğerlerini sırtlamış ve düşmanı Mekke önlerine kadar kovalamışlardı. Düşman ise, sözde Uhud’da üstlerinden vurup altlarından  çıktıklarını sandıkları bu SEKİNE ile gerilmiş, korku ve endişeyi unutup ölüme seve seve giden insanlar karşısına  bir daha çıkma korkusuyla Mekke’ye kadar kaçmışlardı. 

    “Sekîne, bazen de herhangi bir tazarru ve niyaza icabet olmaksızın, Cenab-ı Hak tarafından kullarının sıkışıp bunaldıkları anlarda meccanen lütfedilir.. sekinenin bu çeşidi bazıları tarafından MELÂİKE , bazıları tarafından da RÛHÂNİLER  olarak da isimlendirilegelmiştir. Ama ister melâike, isterse ruhaniler olsun, inişleriyle insanlarda itminan hasıl ettikleri ve onların maruz kaldıkları sarsıntıyı onların üzerlerinden kaldırdıkları için, SEKİNE ile aynı mânaya gelmektedir. 

    SEKİNE, bazı zamanlarda –Üseyd bin Hudayr’ı (R.A.)  Kur’an okuduğu esnada ve daha başkalarını farklı durumlarda bir kısım buğumsu şeylerin bürümesi gibi – iner ki; bu da ‘İmanlarına iman katmak için müminlerin kalblerine SEKİNE  ve EMNİYET indiren O’dur.’  (Fetih Suresi, 48/4)  âyetiyle anlatılan aczini-fakrını müdrik ve ihtiyaçlarının şuurunda olan müminlere medar-ı şükran ve medar-ı şevk olmak üzere İlahi bir teyittir. Bu teyide mazhar olmuş bir mümin, artık dünyevî korku, tasa ve endişelerle sarsılmayacağı gibi, aynı zamanda SEKİNE ile iç ve dış âhenge ulaşır; ulaşır ve o bir huzur insanı haline gelir.

    “Burada müsaadenizle misal olması kabilinden mevzuyla alâkalı birinin bir hatırasını (Bu hatıra 1980 darbesinden sonra İstanbul’da Altunîzade’de kalırken bir baskın sırasında bizzat M. Fethullah Gülen  Hocaefendinin başından geçmiştir. S.S.)  arz etmek istiyorum: Bu zat, ikamet ettiği bir binada, ciddi şekilde tazyike maruz kaldığı ve bir şakî gibi arandığı bir sırada, onu arayanlar, bir gün onun bulunduğu binaya geliyor ve Efendimizin (S.A.S.) hicret esnasında sığındığı mağaradaki durumu gibi onunla öbürleri arasında, az bir mesafe kaldığı ve biraz ilerleseler yanına girecek kadar ona yakın oldukları; hatta çevresinde dolaştıkları; her  dakika ona ulaşacak gibi oldukları halde bir türlü ona ulaşamamaları; dahası, bu ilk mevhibelerden sonra tam o esnada birdenbire ruhunu bir itminanın sarması ve âdetâ Cennetin koridorlarında geziniyormuşçasına bir inşiraha ermesini tekrar tekrar anlatıvermişti.

    “(1986 Haccından sonra Hayati Yavuz ile Suriye’den Türkiye’ye yayan olarak girerken de benzer bir SEKİNE olayı yaşamıştır. Safvet Senih)

    “SEKİNE, her kavimde değişik şekillerde tecelli edebilir. Bu, biraz da Cenab-ı Hakkın lütfunun bir boyutu olarak, tecelligâhın liyakat ve istidadına göre zuhur eder. Mesela, Bedir’de nâzil olan SEKİNE, meleklerin savaş meydanında, mücehhez askerler şeklinde görünmeleriyle tecelli etmiş; zira o makam öyle olmasını gerektiriyordu. Sanki Allah (c.c.), meleklerin “Bize de vazife yok mu?” demelerine karşılık, İki Cihan Güneşine (S.A.S.)  SEKİNE’yi meleklerin çevik-çavak temsil ve temessülleriyle, Üseyd, b. Hudayr’a (R.A.) ise, Kur’an’ı halisane okuduğu için bir duman şeklinde gösteriyordu. Yani o biraz da ortamın ve umumî ahvâlin rengi ve deseniyle zuhur ediyordu.”

    Safvet  Senih 
    26 May 2020 14:52