Sınırsız vazifeler

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    14 Nis 2022 11:55
    M. Fethullah Gülen Hocaefendi, “Muhabbet fedâîsi, kendini, Cenab-ı Hakkı insanlara sevdirmeye adamış kahramandır.” diye bir tarif getiriyor. Bilhassa kendini muhabbet fedâisi addetmiş ve azmetmişler için, “Vazifelerinde sınır yoktur.” diyor. Onların bütün dertlerinin insanların Rabbülâlemini sevmelerini temin etmek ve onlara, ebedî var oluşa giden yolları açmak olduğunu ifade ediyor. 


    Günümüz için de daha önemli ve ciddi bir tespitte bulunuyor: “Günümüzde, muhabbet fedâisi olan bir kahramana düşen vazife çok daha ciddi boyutlara ulaşmıştır. Maalesef çoğu insanlar Allah’tan kopuk bir hayat yaşamaktadırlar. Vicdanlar bir girdaba kapılıp çırpına çırpına giden insana, Ne yapalım? diyemez. Mühim olan gücümüz nispetinde elimizden ne geliyorsa, hatta daha fazlasını yapmaya çalışmaktır.“ Büyüğümüzün dediği gibi, “Cenab-ı Hak, kabiliyetlerimizi aşan bir mesuliyeti omzumuza yükledi. Bizim çatlarcasına çalışmamız lâzım… İnşaallah, Allah da niyetimize göre bizlere inâyet edecektir.” 


    Üstad Hazretleri de 1935’lerde İhlas Risalesi‘nde: “… Bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır, büyük, umûmî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye omzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş.” diyor. Evet bu büyük ve zor bir iştir. Ama Hocaefendi‘nin dediği gibi, “Ne var ki, bizler bu zoru aşmak mecburiyetindeyiz. Sevgi, muhabbet ve müsamaha bu zoru aşmanın önemli bir yoludur. Çünkü karşımızdaki kimselerin çoğu ebedî hayatını kazanmaya veya kaybetmekle yüz yüzedir. Biz ise, onun ebedî hayatını kazanmasını istemekteyiz. Halbuki o, henüz içinde bulunduğu tehlikenin büyüklüğünü sezebilmiş değildir. Onun için, bizim gayret ve tehâlükümüzü yadırgamamakta, hatta bazen bize kızmakta ve karşı çıkmaktadır. Ona aynı şekilde mukabele, onun ebedî hayatı kaybetmesine sebep olacaktır. Öyleyse davranışımız, mutlaka onun bize karşı olan davranışından farklı olmalıdır. Zaten o, durumunun nazik bir noktada olduğunu bilse, bizim gayretimizi anlayacak; koşup gelecek ve gönüllerimizi sevince gark edecektir. O halde, onun o bütün yadırgama ve karşı çıkmalarına rağmen, bizim ısrarla bu uyarıları devam ettirmemiz gerekir. İnsanlık semasının ayları, güneşleri mesâbesinde olan başta peygamberler olmak üzere evliya, asfiyâ da hep böyle davranmışlardır. 


    Mesela: Hz. Nuh Aleyhisselam boğulmak üzere olduğunun farkında olmayan, onun için de gemiye binmemekte ısrar eden oğlunun karşısında, nasıl çırpınmış ve aralarına giren bir dalganın oğlunu alıp götürmesi karşısında nasıl sarsılmış ve sessiz bir feryada gömülmüştü, öyle de günümüzde aynı türden yüzlerce hadise karşısında aynı heyecan yaşanmalıdır! 


    “Putlara tapan bir baba karşısında Hz. İbrahim Aleyhisselamın derdi, ızdırabı ve ona hakikatleri anlatabilmek için her çareye başvuruşu günümüzün muhabbet fedâilerine mutlaka bir şeyler anlatmalıdır. “Hele kendisini kırkyıl himaye, etmiş amcası Ebu Talib’in öleceği anda başucunda durup: ‘Amcacığım, bir kere beni tasdik et, âhirette sana şefaat edeyim’ diyerek kıvrım kıvrım kıvranan dertli ve mahzun Nebî’nin (S.A.S.) bu hâli, gözlerimizin önünden hiç gitmemelidir. 


    “Evet bu kudsî vazife tam bir şefkat ve muhabbet fedâilerine göre bir vazifedir. Yaşatma arzusuyla yaşama zevkini terkedenlerin vazifesi.. İçinde bulunduğu cemiyetin fertlerine Cennet‘e giden yolu gösteremediği takdirde, Cennet’te dahi huzur bulmayacak kadar yüce himmetler taşıyan şefkat âbidelerinin vazifesi… ‘Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem‘in alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur. Milletimin imanını selâmette görmezsem, Cennet‘i de istemem. Orası da bana zindan olur.’ diyen fedâilerin vazifesi.. ve ‘Yâ Rabbi, vücudumu o kadar büyüt ki, Cehennem‘î ben doldurayım, oraya başka kulun girmesin’ diyen sıddıkların vazifesi. ” (İrşad Ekseni) Hocaefendi‘nin tespitleri vazifenin önemi hususunda çok berrak gerçekleri misalleriyle gösteriyor. 

    14 Nis 2022 11:55