Sırçadan Saray

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    30 Haz 2022 08:54
    Neml Suresi’nin 41.’den 44. Âyetine kadar olan kısımda şu ifadeler var: “Devamla dedi ki: ‘Şimdi o Kraliçenin tahtını kendisinin tanımayacağı bir hale getirin, bakalım bunu bilecek mi bilemeyecek mi. Süleyman’ın huzuruna girince ona ‘Senin tahtın da böyle midir?’ diye soruldu. ‘Sanki o!’ dedi, zaten bize daha önce ilim nasip edildi; onun için de biz teslimiyet gösterenlerden olduk. Öteden beri Allah’tan başka taptığı putlar, tevhid dinine girmesini engellemişti. Çünkü o kafir bir millete mensup idi. Kraliçeye ‘Buyurun, saraya girin!’ denildi. Sarayın eyvanını görünce, zemininde eteğini yukarı çekti. Süleyman: ‘Bu sırçadan yapılmış, şeffaf bir saraydır.’ dedi. Kraliçe “Ya Rabbi, dedi, ben Sen’den başkasına ibadet etmekle kendime zulmetmişim. Şimdi ise Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbine teslim oluyorum.” (27/41-44)


    Kitaptan bir ilme sahip olan zatın bir anda Belkıs’ın Sebe’den Şam’a getirilen tahtının Süleyman Aleyhisselam tarafından değiştirilip tanınmaz hale getirilmesi istendi. Çünkü güneşe tapan bir toplumun kraliçesinin tahtı üzerinde ona göre resimler, görüntüler vardı. Onlar silinip yerine uygun görüntüler yapıldı. Belkıs gelince bu şekliyle taht kendisine gösterilip: “Senin tahtın da böyle miydi?” diye soruldu. O da “Sanki o!” diye karşılık verdi. Bu Belkıs için bir hazırlıktı. Ona, sırça saraya girmesi “Buyurun” denildi. Girişte içinde deniz hayvanları bulunan ve üstü şeffaf şekilde billurdan kaplı havuz üzerindeki zeminden saraya girerken eteğini toplama ihtiyacı hissetti. Hemen Süleyman Aleyhisselam, eteğini yukarı çekmesine gerek olmadığını ifade için oranın sırçadan yapılmış olduğunu söyledi.


    İzmir’in hayır sever zenginlerinden Ahmet Tatari vardı. İzmir’in Köprü semtinde güzel bir cami yaptırmıştı. İmam ve müezzinlerin maaşları dahil bütün bakım ücretlerini de kendisi verirdi. İmam-Hatip ve İlahiyat Talebelerine Yardım Derneği’ne en büyük yardım yapanlardandı. M. Fethullah Gülen Hocaefendiyi de çok severdi. İzmir Kaynaklarda üç sene süren kampların ekmek paralarını her hafta gönderirdi. Vefat edince İzmir Yüksek İslam Enstitüsü / İzmir İlahiyat Camii’nde cenaze namazı kılınmıştı. O camiyi de o yaptırdığı için Ahmet Tatari Camii denilmektedir. Hocaefendi’nin yanında biz de namazını kılmıştık. Oradan Altındağ semtindeki kabristana da gitmiştik. Hava kapalı idi… Hafif yağmur yağıyordu… Defin hizmetlerinden sonra taksiye bindik. Hocaefendi arabayı kullanan arkadaşın (Hacı Muammer olabilir) yanında önde oturuyordu. Teybe dokundu. Mustafa İsmail, Neml Suresi’nden işte bu âyetleri okuyordu. “Sarhun mümerred” kelimelerini birkaç defa tekrarladı. (Bu, sırçadan yapılmış, şeffaf bir saray) mânasına gelen bu kelimelerin söylenmesi üzerine içimden acaba Kur’an bunları niye anlatıyor diye geçiriyordum. Birden Hocaefendi arkaya bize dönüp “Her halde, o zamanın kadar bilinmeyen sırça, cam gibi şeffaf şeylerin ilk imâl edildiğine işaret ediliyordur.” dedi. Sanki kelam-ı nefsî ile içimden geçenlere cevap veriyordu. “Hocam, ben de bunu düşünüyordum.” dedim. İntâk-ı bilhak da olabilir… Zaten böyle şeyleri Hocaefendi hiç üzerine almaz, Allah’ın izniyle bir tevafuk olduğunu söyler geçerdi…


    Belkıs’ın korunaklı bir yere saklayıp çevresine silahlı korumalar koyduğu tahtının getirilip üzerinde işlem yapılması gibi harika haller ve o zamanda bilinmeyen malzemelerden böyle bir sarayın yapılması gibi göz kamaştıran işler ayrıca bir Peygamber olan Hz. Süleyman Aleyhisselamın huzuru ve huzurda meydana sohbetten yansıyan insibağ ve inikas ile kalbi, vicdanı ve ruhu hidayete ve imana hazırlanmıştı. Onun için, Hz. Süleyman Aleyhisselamla beraber Allah’a teslim olarak Müslüman olmuştu. Bu kıssalardan alacağımız çok ders ve ibretler vardır. İstifadeye çalışmamız gerekir…

    30 Haz 2022 08:54