Prof. Dr. Muhittin Akgül Hocamızın “Kur’an Anlatımıyla HİRETTE YÜZLEŞME” isimli kitabını okudum. Takdim Yazısını Hocamız Prof. Dr. Suat Yıldırım yazmış.
Benim en çok “Cehennemliklerin Konuşmaları” bölümü dikkatimi çekti. Gerçekten bu husustaki âyetler üzerinde düşünürken insan sanki şiddetli bir AL RM ile karşı karşıya kalıyor:
“Kur’an, değişik pişmanlık türlerini ve pişmanlık gösterilen yerleri zaman zaman âdeta canlı tablolar halinde nazarlarımıza vererek, iş işten geçmeden önce son derece dikkatli davranmamızı istemektedir. İleriki sayfalarda bu pişmanlık türlerine tek tek temas etmeye çalışılacaktır. Burada sadece bunlardan biri olan ölüm anındaki pişmanlık ele alınacaktır. Konuyla ilgili âyette âdeta bu faydasız ve beyhude pişmanlık yalvarmalarının sesini duyar gibi oluyoruz:
“ Ahireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman:
‘Yâ Rabbî!’ der, ‘ ne olur beni dünyaya geri gönderin, tâ ki, zâyi ettiğim ömrümü telâfî edip iyi işler yapayım’ -Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık diriltilecekleri güne kadar bir berzah (kabir) vardır.” (Müminûn Suresi, 23/99-100)
“(Artık) İstemeyerek de olsa tek istikamet kendilerine emir verip çağıran görevlinin gösterdiği yöndür. Gördükleri manzara öyle sarsıcı ve ürkütücüdür ki, insan aklını yitirecek gibi olur; kalb neredeyse duruverir. İşte bu dehşetli tabloyu Kur’an, şu muhteşem cümleleriyle somut bir şekilde gözler önüne sermektedir:
“Gözleri korkudan eğildikçe eğilmiş, dehşet içinde mezarlarından çıkar, yayılmış çekirgeler gibi her tarafa dalga dalga kaplarlar. Boyunlarını, çağıran münadiye doğru uzatmış vaziyette, kâfirler: -Bugün çok zorlu bir gün, işimiz bitik.’ Derler. (Kamer Suresi, 54-/ 7-8)
“… Ayetler onların bu faydasız pişmanlıklarını ve dünya hayatlarındaki bu nedametlere sebep olan tutum ve davranışlarını şöyle tasvir eder:
“İşte bak, nasıl da kendi vicdanlarına karşı yalan söylediler! Uydurdukları o tanrılar da kendilerinden uzaklaşıp ortada görünmez oldular. Onlardan seni Kur’an okurken dinleyenler de vardır. Fakat Biz ona lâyık olduğu şekilde anlamalarına mânî olmak için, onların kalblerine kat kat örtüler gerdik. Kulaklarının içine de, gereği gibi işitmelerini engelleyen ağırlıklar koyduk. Artık onlar her türlü mucize ve belgeyi de görseler yine iman etmezler. O kadar ki, yanına geldikleri zaman seninle münakaşaya girişerek ‘Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.’ derler. Onlar hem halkı Kur’an’dan ve Peygamberden uzaklaştırırlar, hem de kendileri ondan geri dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvederler de farkına varmazlar. Onlar ateşin karşısında durdurulup da ‘Ah n’olurdu, dünyaya bir geri döndürülürsek de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek, müminlerden olsak!’ dedikleri zaman bir görsen, neler olacak neler!” (En’âm Suresi, 6/24-27)
“Yukarıdaki sahnenin benzeri bir durum Secde Suresinde şöyle beyan edilir. ‘Bir görseydin o suçluları: Rabbî’lerinin huzurunda, mahcupluktan başları önlerine eğilmiş şöyle derken: ‘Gördük, işittik yâ Rabbenâ! Ne olur bizi dünyaya bir gönder! Öyle güzel, makbul işler yaparız ki!” (Secde Suresi, 32/12)
“Başka bir âyette bu pişmanlığın benzeri şu şekilde dile getirilmektedir:
“Rabbine karşı yaptığım bunca kusurdan dolayı yazıklar olsun bana!’ Yazıklar olsun bana ki, ben O’nun diniyle, kitabıyla alay edenler arasında yer aldım!’ Yahut: ‘Allah bana hidayet verseydi, ben de Allah’a karşı gelmekten sakınanlardan olurdum. ‘Yahut azabı göreceği sıra: ‘Ah! Elime bir fırsat geçse de iyilerden olsam!’ Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Hayır! yetlerim sana geldi de sen onları yalan saydın, onları kabul etmeyi kibirine yediremedin, büyüklük tasladın ve kâfirler zümresine dahil oldun!” (Zümer Suresi, 39/56-59)
100 sayfalık bu bölümde, benzeri ikaz edici pek çok âyet-i kerime ile bizler uyarılmaktayız. Yeter ki gereğiyle amel edebilelim.