Ulaşılmaz bir ufukta bulunuyordu

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    21 Eyl 2022 11:19

    1980  Darbesi'nden sonra ortalık karışmıştı. Yani dıştan-içten birileri bilerek-bilmeyerek karıştırıyordu. Tenkitler çok sivri ve keskindi. Yalanlar ve iftiralar kol geziyordu. Bunlara maruz kalan arkadaşları Mehmet Ali Hocam topladı ve hiç unutamadığım şu sözleri söyledi:  “Bizim sizleri değil bir değirmen gibi öğütüp eritmemiz söz konusu olamaz;  bilakis ben mesela, diyorum ki: “Eğer her birinizin benden daha ileri olmanız için gayret etmiyorsam Allah beni kahretsin!” 


    Bu sözü kendinden tam emin olmadan kim söyleyebilir? Musibet ve belâdan kahır çok farklıdır. Çünkü, insanın başına gelen belâ ve  musibetler, günahlara kefarettir. Kahır ise, keffaretü’z-zünûb değil; bilâkis kessâretü’z-zünûb yani günahları çoğaltan çok tehlikeli bir şeydir. Netice itibariyle bu fitneyi kaynatanların sonları çok kötü oldu.


    * * *


    Mehmet  Ali Şengül Hocamız anlatmıştı: “1990’lı yılların başı idi. Teröristler yine azıtmıştı. Güney Doğu’da geziye gitmiştim. Siirt’te bir yurtta idik. Şehrin biraz dışında tepede idi. Gece PKK  ve Jandarma arasında çatışma çıktı. Bomba ve kurşunların ses ve ateşlerini görüyorduk.  Sabah tekrar başladı. Baktık bazı kuşlar geceden gelip yurda sığınmış bazıları da kaçıp yurda sığınıyorlardı.”


    “12 Eylül 1980 darbesinden sonra durum çok ağırlaşmıştı. Ben  Samsun’da idim. İmam Hatip mezunu hâfız bir arkadaşımız dedi ki:  “Rüyamda Mescid-i Nebevîde beni imam yaptılar. Ben,  -Ben kim? Burada imam olmak kim?  Desem de öne geçirildim. Bakıyorum cemaatimin içinde Sahabe Efendilerimiz var. Onların arkasında tanımadığım bazı ağabeyler var…  Sonra Efendimiz (S.A.S.) buyurdu ki: ‘Hazır olun Anadolu’ya gideceğiz’  Birden baktım tablo değişti. Anadolu’nun bir kenarından teftişe başlamışlar…  Rüyada içimden, arkadaşlara haber versem de Peygamberimiz (S.A.S)   ve Sahabeleri karşılasalar…”


    “Bu kardeşin rüyasından sonra bir gün kapım çalındı. Baktım Ahmet Hoca gelmiş. ‘Hayrola?’ dedim.  Dedi ki  ‘Camimize Peygamber  Efendimiz ve Sahabeler gelmiş!’  dediler. Onları gördüm ve hazırlık için eve koştum. ‘Hazırlık yapalım!’  dedim. Tekrar camiye geldim ama hepsi de avludan gitmişler. Buraya size uğramışlardır  diye sizin kapınıza geldim.” dedi. Dedim ki, ‘Ahmet Hocam, herhalde sen bir rüya görmüşsün’  Bana ‘Hayır, ben âşikâr  gördüm.’ dedi. Daha sonra da bu Ahmet Hocamız üzüntüden  kanser oldu ve sonra vefat etti.”


    * * *


    “Adem Tatlı merhum, 18 ay maaş alamamış ama, taka bir arabayla her gün üç-dört saat dolmuşçuluk yaparak geçimini sağlamış ama hizmete devam etmiş.”


    * * *


    Mehmet Ali Hocamız rüyasında merhum Mehmet Özyurt’u görüyor. Kendisini âhirete davet ediyor. Fakat  Mehmet Ali Hocamız  “Cennete gidecek olsak bile sormamız lâzım!..” diyor. Öbür  gün Avustralya’da tünel içinde bir trafik kazası geçiriyorlar. Sanki  ölüme ramak kala kurtuluyorlar. Bu olaydan anlıyoruz ki, Mehmet Ali Hocamız şuur altı o kadar  temiz ki,  rüyada bile başka türlü düşünemiyor.


    * * *

    ,
    Orhan  Çiçek kardeşimiz Mehmet Ali Hocamızla beraber iken, internetten Mısır’da bir trafik kazası olduğunu ve Avustralya  Emniyet Müdür Yardımcısının yaralandığı  ve bir hastaneye kaldırıldığını öğreniyor. Hemen Mısır’daki arkadaşları Mehmet Ali Hocamız arıyor ve bir ihtiyaç var mı diye o hastaneye gönderiyor. Müdür Bey, “Siz nasıl insanlarsınız, Mehmet Ali Bey  nasıl bir insan ki,  daha benim devletim öğrenmeden siz imdadıma koşuyorsunuz!.” diyor.


    * * *


    Mehmet Ali Hocamız diyor ki: “Avustralya’da liberal Musevilerin sinagoguna gitmiştik. Ziyaret sırasında  başlarında zât dedi ki:  ‘Bu mabet kurulalı yüz  kusur sene oldu. İlk defa kapısından Müslümanlar giriyor.”  Aradan bir müddet geçti. Sarhoş birisi bizim okulumuza bomba atmıştı, bir bölümü yandı. ‘Bu bir ışık  kaynağı   ve bir ilim yuvasıdır.” diye o sinagogun mensupları, aralarında para topladılar, yanan kısımları yaptırdılar.


    * * *


    Mehmet Ali Hocamızın damadı İlyas Türkmen Bey, Türkmenistan’da iken Türkmen soyadından çok istifade etti. Ama Milli Eğitim Bakan Yardımcısı ona çok kötülük yaptı. Hizmete çok karşıydı, hep aleyhte konuşuyordu. Ama bir gün herkesin içinde Türkmenbaşı Saparmurat çok büyük hakaret etti. Onu görevden aldı. Çok kötü duruma düştü.  Daha sonra o atılan M.E. Bakan Yardımcısı  bir yakınının okulumuzda okuması için İlyas Beyden istirhamda bulundu. İlyas Bey de kabul etti… 

    21 Eyl 2022 11:19