Ulu bir çınar saksıda yetişmez

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    04 Oca 2023 09:42

    Efendimizin (S.A.S.)  yaptığı dualardan biri şöyledir: “Allah’ım!  Üzüntüden, tasadan âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, borca yenik düşmekten, başkalarının ayağı altında iki büklüm kalıp ezilmekten, bazı insanların galebe ve tasallutundan Sana sığınırım.” (Buhari, dualar 36)


    Efendimizin yaptığı bu duada sığındığı hususlardan biri hazendir. Hazen, tasa, keder ve işin sarpa sarması gibi mânalara gelir. İnsanın içindeki tasa ve keder, bazen hem işlerin sarpa sarmasını, hem de iradeyi felç eden bir çaresizlikle bunalımlara sebebiyet verir. Buna karşılık yapılacak şey Allah’a sığınma olacaktır. Zira gerçek sığınak ve sığınılacak yer Allah Teâlâ’dır. Evet, sadece O’na sığınılır ve her şey O’ndan beklenir. 


    Böyle bir düşünce, aynı zamanda kulun Rabbisine karşı edebinin ve saygısının gereğidir. Eskiden tekkelerde kapının arkasında “Edep yâ Hû!’ yazılırdı. Nasıl ki, sahabenin Peygamber Efendimizle (S.A.S. )  gizli bir şey konuşmak istediğinde âyetin ifadesiyle sadaka vermesi gerekirdi. (Mücadele Suresi, 58/2)  Şüphesiz bu, onların mazhar oldukları nimetten ve hiç de ucuz olmayan bir görüşmeye şükran nişanesiydi. 


    İşte mümin, Allah’a yalvarmak ve tazarru ve niyazda bulunmakla aslında O’nunla gizlice konuşmuş olmaktadır. Bu da bir mânâda kendi güç ve kuvvetinden vazgeçme mânâsına gelir ki, müminin yaptığı böyle bir dua ile âdeta ‘Kendi güç ve kuvvetimden vazgeçtim ve Senin güç ve kuvvetine sığındım Allah’ım!’ demektedir. ‘Allah’ım! Bütün şerlilerin şerrinden fâcirlerin tuzağından Sana sığınıyorum!’ yanı başında ‘Nefsimin şerrinden de Sana sığınıyorum’ demiş olmaktadır. Böyle bir duada bulunma bu mânâları içinde barındırmakta olduğu gibi, bir ‘Allah’ım! Eğer Sen muhafaza buyurmazsan hiç kimse, beni koruyamaz.’ Mânasını da içine almaktadır. Bu da doğrudan doğruya O’ndan O’nu istemek demektir.


    Mevzu ile alâkalı düşüncelerle ele aldığımız duaya devam edecek olursak, ‘tasa ve kederden’ sıyrılma meselesinin de bir mümin için çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Yani bu dua, insanın tasa ve kederlerinin ruhunu sarmasına sebep olan ihmal, söz ve davranışlardan uzak durmayı da nazara vermektedir. Bu açıdan böyle bir duayı yapan müminin aynı zamanda tasa ve kederlerden sıyrılma gayreti ve cehdi içinde olmasının gerekliliği söylenebilir. (…)


    Ayrıca Allah’a olan yalvarma ve yönelişlerdeki ortak esprilerden biri de onların birer reçete olmalarıdır. Peygamberimize (S.A.S.) gelen bir sahabe fakirlikten dert yanıp bir türlü bunu aşamadığını ifade edince Allah Resulü ona sabah namazından sonra üç defa bu duayı okumasını tavsiye eder: ‘Allah’ım! Üzüntüden, tasadan, âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, borca yenik düşmekten, başkalarının ayağı altında iki büklüm kalıp ezilmekten, insanların galebe ve tasallutundan Sana sığınırım. 


    Burada Efendimiz (S.A.S.)  mümine bir yandan fakirlikten kurtulmanın reçetesini verdiği gibi diğer yandan da onu bu sonuçlara götürecek hususlardan  kaçınması konusunda da uyarmaktadır. Evet, her şey fertte başlar… Daha sonra himmeti toplum olan fertler, toplumun sesi ve soluğu haline gelir ve her yerde bunları soluklar.


    Hz. Mevlana Mesnevî’sinde; “Hz. Musa yolda bir çoban görür. Çobanın şöyle dediğini işitir: ‘Ey kerem sahibi Allah’ım!  Neredesin ki, Sana kul, kurban olayım. -Hâşâ-  Çarığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiselerini yıkayıp süt ikram edeyim Sana. Elini öpüp, ayağını ovayım. Bütün keçilerim Sana kurban olsun. Bütün nağmelerin Sana’dır Allah’ım!’ Çobanın bu çeşit şeyler söylediğini duyan Hz. Musa Aleyhisselam, ‘Kiminle konuşuyorsun?’ diye sorar. Çoban da ‘Bizleri ve bu yeri-göğü yaratanla.’ diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. Musa Aleyhisselam, ‘Sen sersemlemişsin. Allah’ın her şeye kâdir olduğunu biliyorsan bu hezeyanlar da ne? Amcana, dayına mı söylüyorsun bunları? Ayağa muhtaç olan çarık giyer, büyüyecek olan süt içer. Allah’ın sıfatlarından cisim sahibi olmak ve ihtiyaç var mı ki! El ayak bizler için övgü vesilesidir. Allah’a nisbet edildiği zaman kusur olur.” der. Bunun üzerine çoban: ‘Yâ Musa, ağzımı bağladın, pişman oldum’ der. Bu sırada çoban öyle bir âh çerker ki, Hz. Musa’ya gaybtan şöyle bir nidâ gelir: ‘Kulumuzu bizden ayırdın. Sen ulaştırmak için mi geldin, yoksa ayırmak için mi? Gücün yettiğince ayrılığa basma. Herkese farklı huy verdim. Ona medih olan söz sana zem olabilir.”


    M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Mesnevîde anlatılan bu kıssayla şöyle bir yorum getiriyor: “Evet işte bu çoban da böyle bir ulûhiyet anlayışı ile Cennete girebilir. Çünkü o, o kadar bilmektedir. Ancak Cennet’te de herkes feyzinin derecesine göre istifade edecektir. (Çizgimizi Hecelerken, M. Fethullah Gülen) 

    * * *

    Biz yüksek tepeler aşmak için uğraşmalıyız. İşimiz bazen iğne ile kuyu kazmak gibi zordur. Küçük havuzlarda balina yetişmediği gibi, ulu çınarlar da saksılar da yetişmez.

    * * *

    Birisi sormuş, “Efendim bir insanın zeki olduğunu nereden anlarsınız?” O da “Konuşmasından” demiş. Bu sefer “Ya hiç konuşmazsa?” diye sorunca, ‘Daha öyle zekisini görmedim” demiş.

    04 Oca 2023 09:42