Uzman Kişinin Hali Başka

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    22 Eyl 2021 10:04

    Araştırma imkânlarının geniş olduğu bu zamanda bile iyice her yönüyle incelenmeyen topluluklar için yazılan bazı eserlerde gerçeğe uymayan ve hayal üzerine kurulan taraflar buluyoruz. Bilim ve Teknik Dergisinin 123. sayısının 20. sayfasında şöyle bir yazı yer almaktadır: "Film tarihinde Hint Mezarı adında bir melodram filmi çevrilmişti. Bu film, büyük Avrupa başkentlerinde olduğu gibi İstanbul'da da büyük sükse yapmıştı. Görenleri iki gözü çeşme ağlatıyordu. Ama, nedense seyircinin biri, bir Hintli, herkesin tersine kahkahayı basmıştı. Bu acaip davranışının hikmeti kendisinden sual olunduğunda, adamcağız gülmekten kendini alamadan şöyle cevap vermişti:

    -Mihrace rolündeki aktörün türbanı ve türban iğnesine gülüyorum. Bu çeşit âdî türbanı Hindistan'da yalnız uşaklar giyer".

    Uzman kişinin hâli başka oluyor. Herkesin hayran olduğu bir eserde küçük bir ayrıntıda olmayacak bir gaf yakalayıveriyor. Halbuki Hz. Muhammed (s.a.v) bu sahada en dâhi uzmanları geride bırakıyor; verdiği haberlerde en ufak bir yanlışlık ve gaf bulunmamakla Peygamberliği teyid ediliyor.

    d) Bir tıp kongresinde profesörlerin arasına karışan, okur-yazar sınıfından olmayan ve hekimlikle hiçbir alakası bulunmayan bir kişinin o ilim meclisinde onların yanlışlarını bulmasına, bilmedikleri yeni tibbî hakikatları kendiliğinden söylemesine imkân var mıdır?

    İmkân olmadığı halde, okumasız yazmasız bir kimse, bir fennin âlimleriyle münakaşaya girişerek aralarındaki ittifaklı meseleleri tasdik eder, ihtilâflı olanları  da doğrultup düzeltirse; o kimsenin harika olan bu hali, onun pek yüksekliğine ve ilminin de ilâhî bir kaynaktan geldiğine delil olmaz mı? Şimdi bu açıdan meseleye baktığımızda, işte Hz. Muhammed (s.a.) herkesin kabul ettiği ümmiliği (yani okur-yazar olmaması) ile beraber, geçmiş Peygamberler ile kavimlerinin hal ve vaziyetlerini görmüş ve incelemiş gibi, Kur'ân'ın lisaniyle söylemiştir. Bilhassa onlarla alâkalı nakledilen kıssalar bütün zekilerin nazar-ı  dikkatini çeken Peygamberlik davasını ispat etmek içindir. Getirdiği esaslardaki hakikatlarla daha önceki bozulmuş, kitaplar ve müntesipleri Hıristiyan ve Yahudi âlimleri arasında ittifaklı olan kısımları tasdik, ihtilaflı olanları da tashih edip, düzelterek davasına bu gerçekleri temel yapmıştır. Gene bu hususta “Kitab-ı  Mukaddes, Kur'ân ve Bilim" kitabının yazarı, Prof. Maurice Bucaille; daha önceki mukaddes kitapların yanlışlıklar ihtiva ettiğini Kur'ân'ın ise onları doğru hususlarda tasdik ettiği halde, yanlışlarını almadığını geniş dökümanlarla inceleyip ispatlıyor. Yazar, Kur'ân ve İncil'in aynı mevzudaki ifadelerini yan yana getirip benzerlik ve ayrılıklarını gösteriyor. Benzerliklere hiçbir ilmî  tenkid yöneltilmemis, olduğu halde, ayrılıklarda İncil'in ilim çevreleri tarafından itirazlarla karşılaşmış olduğunu belirtiyor. Kur’ân'ı Tevrat ile de karşılaştırarak Tevrat'taki tahriflere karşılık, Kur'ân'ın gerçeği yansıttığını, ayrıca Kur'ân'ın  vahiy eseri olduğunu modern ilmin gerçekleriyle ispatlayıp ortaya koyuyor. Bütün bu hakikatlar göstermektedir ki: Muhammed Âleyhisselâm, ilâhî vahyin aksettiği mâsum ruhu ile sanki zaman ve mekânı asarak geçmiş zamanlann en derin derelerine girmiş ve gördüğü gibi söylemiştir.

    Peygamber Efendimiz (s.a.)'in yaşadığı devrin Arap Yarımadasının durumu O'nun Peygamberliğine delildir:

    a) Küçük bir kavmin âdet ve alışkanlıklarından sigara gibi küçük, ehemmiyetsiz bir itiyadı veya o küçük kavmin kötü huylarını  büyük bir hükümdar, ancak uzun bir zamanda ve çok zahmetlerle kaldırabilir. Acaba hâkim olmamakla beraber; nihayet derecede âdetlerine bağlı, inatçı ve büyük bir kavimde, kökleşmiş ve kuvvet kazanmış olan içki, kumar, kan davası, tefecilik gibi âdetleri kısa  zamanda kaldıran ve kalplerde kararlaşıp yerleşen ve zamanlarca devam eden ahlaklarını terkettirdikten sonra onların yerlerine gayet yüksek âdetleri, güzel ahlâkları, kanlarına ve damarlarına yerleştirip tesbit eden bir zat hârikulâde olmaz mı?
    Meselâ, kan davaları, kumar tefecilik ve içki gibi günümüzde cemiyet hastalığı olarak devam edenlerden sadece alkolizmi inceleyelim. Gerçekten Dünya tarihinde bu meseleye ilk defa Kur'an el atmış ve kat'i bir şekilde halletmiştir.
    Evet Kur'ân'daki bu yasağın konuş, şekli ve psikolojik tekniği, insan yaratılışına çok uygundur önce içkinin zararları anlatılmış, sonra sarhoşken namaza yaklaşmamak emredilmiş ve daha sonra da iman yönünden iyice pekleşen ve imanlı kalplerine hitap edilenlere (İslâmî  esasları tatbik etme alışkanlığı kazanan bu insanlara) içkinin, şeytanın amelinden bir pislik olduğu ifade edilerek kesinlikle yasaklığı açıklanmıştır. Birinci devrede vicdanlar hazırlanmış, ikinci devrede ibadet programı noktasından zaman imkânsızlığı bir engel olarak gösterilerek iktisadî yönden de içki ve levazımatından sıyrılma hazırlığı yapılmasına imkân verilmiş, üçüncü devrede her şey halledilmiştir. Yasaklayan âyetin haberini alan hiçbir kişi son kadehi bir daha yudumlamamıştır. Halbuki İslâmiyetten önce cahiliyyet devrinde yaşayan meşhur Arap şairi İmr'ül-Kays şarap içerken babasının  öldürüldüğünü haber alınca kendisini içkiden alamamış: "—Bugün içmek lâzım, yarın intikamı  düşünürüz" deyivermiştir.

    Şimdi ise asrımızda içki ile yapılan bir mücadeleyi ele alalım: 1919'da Amerika'da içki yasaklandı. Bu yasağın tatbiki için şu tedbirlerin alınmasına karar verildi:

    1. Bütün donanma kıyıları kontrol edecek.
    2. Uçaklar havadan kontrol edecekler.
    3. Bütün polis tekniği seferber edilecek.
    Hepsi yapıldı. Fakat netice tamamen başarısız olunca 1933 Aralık ayında yasağı kaldırdılar.

    MUHAMMED ÇEŞMESİ

    Amerika'da New York'ta içki aleyhtarları tarafından bizim Yeşilay cemiyeti gibi bir teşekkül kuruluyor. Bu teşekkül Dünyada içkinin ilk önce kimin tarafından yasak edildiğini tedkik edip araştırıyor. Bakıyorlar ki ilk yasak İslâm Dini tarafından ortaya konmuş, ve ilk olarak en başarılı mücâdele Hz. Muhammed (s.a.) tarafından verilmiştir. Bunun hatırasını yâdetmek üzere bir eser vücuda getirelim deniyor. Cemiyet mensuplarından bazıları: "Dünyada Hz. Muhammed (s.a.) gibi vücudundaki tüylerine varıncaya kadar bütün vasıflarıyla tesbit edilmiş bir insan daha yoktur. O halde hatırasını  yâdetmek üzere Hz. Muhammed (s.a.) in heykelini yapalım" diyor. Yine cemiyet mensuplarından bir kısmı bu teklife itiraz ediyor: "O'nun kurduğu din öyle bir dindir ki, umumun menfaatına hasredilmeyen hiç bir esere eser demez. Para da harcattırmaz" diyenler oluyor. Bu teklif hakikata ve İslâm dininin esaslarına daha uygun olduğundan cemiyet tarafından bir ceşme yaptırılması ve adına da "Muhammed'in Çesmesi" denmesi kabul ediliyor. Ve bugün çeşme New York'ta, yapılmış durumdadır. (Tibbî  Tedkikler: Alkol ve tevlid ettiği zararları Dr. Hulusi Baybal)


    Safvet  Senih 

    22 Eyl 2021 10:04