Vedûd ismi ve Aşk-ı Lâhûti

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    07 Nis 2022 07:47

    Üstad Bediüzzaman Hazretleri Vedûd ismi ve ilahî aşk konusunda şöyle bir izahta bulunuyor: “İnsan nevinde, bilhassa insanların yüksek tabakasında meslekleri ayrı hadsiz zâtlarda gayet esaslı bir surette bulunan şiddetli bir aşk-ı lâhûtî ve kuvvetli Rabbâni bir muhabbete, apaçık şekilde misilsiz bir cemâle işaret, belki şahitlik eder. Evet böyle bir aşk, öyle bir cemâle bakar, gerektirir. Ve öyle bir muhabbet böyle bir güzellik ister. Belki bütün mevcudatta lisan-ı hâl ve lisan-ı kâl ile edilen umum hamd ve senâlar, o ezelî güzelliğe bakıyor, gidiyor. Belki Şems-i Tebrîzî  gibi bir kısım âşıkların nazarında bütün kainatta bulunan umum incizablar, cezbeler, câzibeler, câzibedar hakikatler, ezelî ve ebedî câzibedar bir hakikata işaretlerdir. Ve gök cirim ve kitlelerini ve mevcudatı, Mevlevî semâzenleri  pervane gibi raks ve semâa kaldıran cezbedârâne harekat ve deveran; o câzibedar hakikatın kudsî cemâlinin hükümdârâne tezahüratı karşısında âşikâne ve vazifedârâne bir mukabeledir. (Dördüncü Şua, Üçüncü Burhan)


    Bu hususta Üstad Hazretleri Otuz İkinci Söz’de şöyle diyor: “Bin bir ilâhî ismin her birinde pek çok güzellik, cemâl, fazl ve kemâl tabakaları bulunduğu gibi pek çok muhabbet, iftihar, izzet ve kibriya mertebeleri vardır. İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan Evliyaların muhakkıkları ‘Bütün kainatın mayası muhabbettir. Bütün mevcudatın hareketleri, muhabbetledir. Bütün mevcudattaki incizab, cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir’ demişler. Onlardan birisi (Şems-i Tebrîzî) demiş: ‘Felek mest, melek mest, nücûm (yıldızlar) mest, semâvât mest, şems mest, kamer (Ay) mest, zemin mest, anâsır mest, nebât mest, şecer (ağaç) mest, beşer mest, seraser (baştan başa) zî hayat (hayat sahibi varlıklar) mest, heme zerrat-ı mevcudat beraber mest, der mest est (mestlik içinde mesttir)… 


    “Yani muhabbet-i ilâhiyenin tecellisinde ve o muhabbet şarabından herkes istidat ve kabiliyetine göre mesttir. Malumdur ki, her kalp, kendine ihsan edeni sever ve hakiki kemâle muhabbet eder ve ulvî cemâle meftun olur. Kendiyle beraber sevdiği ve şefkat ettiği zâtlara dahi ihsan edeni daha çok sever. Acaba daha önce beyan ettiğimiz gibi, her bir isminde binlerce ihsan, ikrâm defineleri, bulunan ve bütün sevdiklerimizi ihsanlarıyla mesud eden ve binlerce kemâlâtın kaynağı olan ve binlerce cemâl tabakalarının vesilesi olan ve bin bir güzel isimler ile isimlendirilen Cenab-ı Hak, ne derece aşk ve muhabbete lâyık olduğu ve bütün kainatı, O’nun muhabbetiyle mest ve başı dönmüş olmasının lâyık bulunduğu anlaşılmaz mı?


     “İşte şu sırdandır ki, Vedûd ismine mazhar bir kısım evliya ‘Cennet’i istemiyoruz, İlâhî muhabbetin bir parıltısı, ebeden bize kâfidir.’ demişler. “Hem ondandır ki, hadiste geldiği gibi, ‘Cennet’te bir dakika Cenab-ı Hakk’ın cemâlini görmek, bütün Cennet lezzetlerinden üstündür. “İşte şu nihayetsiz muhabbetin mükemmellik ve kemâlâtı, Vâhidiyet ve Ehâdiyet dairesinde Cenab-ı Hakk’ın kendi güzel isimleri ve mahlukatıyla hâsıl olur. Demek o daire hâricinde tevehhüm olunan kemâlât, kemâlât değildir.” (Otuz  İkinci Söz, İkinci Mevkıf, Üçüncü Maksat)


    Vedûd ismi eğer cansız varlıklara tecelli ederse, câzibe yani çekim kanunu olur. Eğer canlı ve şuurlu varlıklara tecelli ederse aşk ve muhabbet olur. Onun için Üstad Hazretleri “Muhabbet, şu kainatın bir varlık sebebidir; hem şu kainatın râbıtasıdır; hem şu kainatın nurudur, hem hayatıdır.” (Yirmi Dördüncü Söz, Beşinci Dal, Birinci Meyve) demektedir. 


    07 Nis 2022 07:47