Yakınlık, uzaklık ve yakın körlüğü

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    13 Eki 2022 09:35
    Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın mürşidi Fakîrullah Hazretleri, kendisini anlamayan yakınları bile olsa aslında uzağı olduklarını;  ama kendisini anlayanların ise uzakları bile olsa aslında yakını olduklarını söylüyor…


    Birkaç sene önce Pensilvanya’ya M. Fethullah  Gülen Hocaefendiyi ziyaret için dört kişi geldi. Bunlar ülkelerinin Müslümanlarının  en seçkin insanlarıydı. Medine’de tahsil görmüşlerdi. İkisi profesördü. Birisi Diyanet Teşkilatı gibi bir  Başkanlığın Başkan Yardımcısı idi. Birisi de hem medyacı hem de bir işadamları derneğinin  başkanıydı.  Ağlaşıyorlardı.  “Allah, bizi sizinle dünyada karşılaştırdı, ne büyük lütuf ve bahtiyarlık.  Biz İslamî ilimlerin hepsini okuduk ve okutuyoruz. Ama biz, bugün Kur’an bize ne diyor ve İslamiyet bizden ne bekliyor bilmiyormuşuz. Sizin kitaplarınızın  Arapça ve İngilizce tercümelerini okuduktan sonra anladık. Biz ülkemizde nüfusun sadece % 20’sini teşkil eden Müslümanlarız. Nüfusun % 80’i gayr-i Müslim.  İdare ve hükümet onların ellerinde. Ama bize üniversite gençliğine sizin Pırlanta Serinizi okutmamızı istiyorlar ve terörün panzehiri, bu kitaplar diyorlar. Teker teker sarılıp sarılıp ağlaştılar. Yanından ayrılıp merdivenlerden inerken bile ağlaşıyorlardı. Bizimle birlikte bu manzaraya şahit olan bir arkadaşımız dedi ki:  “Şu insanların haline bak!  Bizde yakın körlüğü var!”


    Hocaefendi'ye, “Büyük zâtların asrında hatta onların yakın çevresinde bulundukları halde onlardan istifade edemeyen insanların sayısının tarih boyu küçümsenmeyecek derecede olduğu görülüyor. Bunun sebepleri nelerdir?  Böyle bir duruma dûçar  olmamak için nasıl bir tavır sergilenmelidir?” diye bir soru soruluyor. Büyüğümüz özetle şöyle diyor: “İnsan, bazen bakış açısını ayarlayamadığından, bazen bir kısım şartlanmışlık ve önyargılarından, bazen de içine düştüğü kıskançlık ruh   halinden dolayı yanı başındaki paha biçilmez değerleri görüp takdir edemeyebilir. Hatta takdir etmek bir yana o değerlere karşı acımasız ve insafsız  bir hasım kesilebilir. Siz isterseniz bunu yakın  körlüğü  olarak isimlendirebilirsiniz.


    “Cenab-ı Hakk’ın  kendilerini çok büyük hizmetlerde istihdam buyurduğu kişiler, onca takdir edilecek faaliyetlerine rağmen kimi zaman yakın çevrelerindeki bazı kimseler tarafından tahkir ve tezyif görebilirler. Hatta onların ihanet ve düşmanlıklarına da maruz kalabilirler. Bunun en önemli sebebi de husumet duyan  kimselerin kaderin  hükmüne  rıza göstermemeleri. Hakkın takdirini kabullenememeleri, hazımsızlık ve çekememezlik girdabına kapılıp gitmeleridir. Halbuki insanın mazhar olduğu bütün imkân ve kabiliyetler, Hakkın takdiridir. Bu mevzuda hüküm tamamen O’na aittir. Efendimiz (S.A.S.)  bu mevzuda:  ‘Nice saçı-başı dağınık, kapı kapı kovulan ve asla önemsenmeyen kimseler vardır ki, (herhangi bir hususla alakalı)  onlar Allah’a yemin etseler, Allah (c.c.)  onları yeminlerinde yalancı çıkarmaz. Berâ İbn-i Mâlik bunlardandır.’  (Tirmizi)  buyurmaktadır.


    “Evet, sizin küçük görüp önemsemediğiniz insanlara Allah (c.c.) bazen öyle büyük işler yaptırır ki, yapılan o işin büyüklüğü karşısında dudaklarınızı ısırır kalırsınız. Nasıl ki Cenab-ı Hak, karıncaların bir türü olan termitlere kendi boylarını çok aşkın binalar inşâ ettirir, öyle de sizin karınca misali küçük ve basit gördüğünüz insanlara da devâsâ kuleler inşâ ettirebilir. Nitekim çöl ortamından çıkıp gelen ve sade birer insan olan Hz. Ebu Ubeyde İbn-i Cerrah, Hz. Ka’ka, Hz. Sa’d ibn-i Ebi vakkas (r.a.)  gibi komutanlar yıkılmaz zannedilen Bizans ve Pers imparatorluklarını çok kısa bir zaman içerisinde dize getirmiş, onlara gerçek insanlığa giden yolları göstermişlerdir. Bu yol Allah yoludur ve bu yolda  samimi olarak yürüyen hiç kimseyi Allah (c.c.) yarı yolda bırakmaz.” 


    “Evet, durağanlık  bir  atâlettir. Eşya tabiatı itibarıyla âtıldır, ona hareket veren ise Allah’tır. (c.c.)  İnsan da fizik âleminin kurallarına meteorlar gibi bir boşluk yaşadığında, başka bir cazibe kuvvetine kapılır, sürtünmeyle aşınır, nihayet bir müddet sonra erir ve tükenir. Ama insan, Güneş, yıldızlar ve Ay gibi, bulunduğu yerde de olsa sürekli dönüp hareket ederse o zaman hem hayatiyetini devam ettirir hem de aldığı hakikat ziyasından etrafına ışıklar neşreder.” (M. Fethullah  Gülen, Yolun Kaderi, Yakında uzaklığı Yaşayanlar ve  Kesintisiz Aksiyon)



    13 Eki 2022 09:35