M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki:
“Kur’an-ı Kerim, meleklerin yardıma gelme vakalarını l-i İmran Suresinde peşi peşine iki ayet içinde zikreder: “O zaman (Bedir’de) müminlere şöyle demiştin: ‘Rabbimizin üç bin melek indirmekle yardımda bulunması yetişmez mi size?’ Evet, eğer siz sabreder ve peygambere itaatsizlikte bulunmazsanız, düşmanlar size saldırsalar bile, Rabbiniz size, nişanlı (alâmetli) beş bin melekle yardım edecektir.” ( l-i İmran Suresi, 3/125)
“Bunların ardından da Cenab-ı Hak, ‘Allah bu yardımı sırf size bir müjde olsun ve kalbinize güven gelsin diye yaptı.” ( l-i İmran Suresi, 3/126) buyurmaktadır.
“Bu son âyet-i kerimede Kur’an, meleklerin inmesini ‘büşra’ yani ‘müjde’ diye ifade ediyor. Demek ki, orada hem bir savaş, hem de bir bayram yaşanacak ve meleklerin katılımıyla semavî bir şehrâyin gerçekleştirilecek… Evet Allah, onları indirmekle müminlerin kuvve-i mâneviyelerini takviye etmiş ve iradelerine fer vermiştir. (…)
“Bu itibarla, konuyu ele alırken, 3000-5000 meleğin inişini daha farklı anlamak icap eder. Melekler orada, yeryüzüne bir ZAFER ŞÖLENİ için ve kendilerini gören müminlere moral takviyesi mülahazasıyla inmiş olabilecekleri gibi, onlarla aynı şerefi paylaşmak için de inmiş olabilirler.
“Ve bu türlü şeyler, İslamın ilk dönemlerinde birer mucize olarak tecelli etmiş ve bununla Cenab-ı Hak, ‘Bu ordu da bozguna uğrarsa senin Nâm-ı Celilini zikredecek kimse kalmaz!’ duasına, meleklerle cevap vermiş: ‘Rabbin sana sarılmadı ve terketmedi.’ (Duhâ, 93/3) beyanını bir kere daha bu mübarek yerlerde göstermiştir.
“Efendimizin (S.A.S.) âhirete irtihalinden sonra da bu türlü şeyler cereyan etmesi söz konusudur. Mesela, Kadisiye’de, Yermük’te ve daha başka yerlerde hep o te’yid görülmüştür. Hatta Çanakkale’de İngiliz orduları kumandanı Hamilton’un, ‘Sizin ordularınız içinde beyaz atlı, sarıklı insanlar savaşıyordu.’ dediği, çokları tarafından bilinen gerçeklerdendir. Murad Hüdavendigar’ın ağabeyi Süleyman Şah, Gelibolu’dan Trakya’ya geçerken şehid olmuş ve daha sonraları Hıristiyanların ifadesine göre, o hep orduların önünde, atının üzerinde savaşırken görülmüştür. Hatta ustûre (mitoloji) midir, değil midir bilemeyiz, Battal Gazi için de aynı şeyler söylenir.
“Günümüzde de yalan söyleyeceklerine ihtimal vermeyeceğimiz sağlam, sika insanlar veya yalan üzerinde ittifak etmesi mümkün olmayan pek çok kimse defalarca gelip, ruhanileri veya Kanunî’yi, Yavuz’u, Fatih’i bulundukları mekanların koridorlarında gördüklerini söylemişlerdir. (Bosna’ya bombaların altında gidip ilk okulu açan kardeşlerimizden Ali Bey oradan evlendi. Tabii kız tarafı tastamam orada ama kardeşimizin hiç kimsesi yok… Çok hüzünlenir…Şöyle kafasını bir çevirir bakar ki, Fatih Sultan Mehmet –Bosna’nın da Fatihi olarak - bütün vezir vâzera heyetiyle orada hazır vaziyettedir! Sevinçten gözleri yaşarır. Kendisine sakın yalnız olduğunuzu zannetmeyin mesajı verilerek, gönülleri şâd edilmiştir.) Bunlar rüyalarda olduğu gibi yakazaten de görülen şeylerdir. Konu ile alâkalı dosyayı kurcalayacak olursak, yüzlerce birbirini teyid eden müşâhede çıkacaktır ortaya. Demek ki, onlar müminlerin başarılarını alkışlamak, âyetin ifadesiyle ‘büşrâ’ müjde vermek için gelip görünüyorlar.
“Yalnız görme meselesi herkes için geçerli değildir. Bedir’den Çanakkale’ye ve günümüze kadar devam eden süreçte, yeryüzüne inen bu ruhanileri herkes görmemiş veya görememiştir. Nice nezih insanlar vardır ki, hiçbir şey görmemiştir; ama bazıları da her zaman görebilmektedir ve bu, bir nasip meselesidir.
“Konuyu bağlarken son bir hususa daha temas etmek istiyorum. Bu çok su götürür bir mevzudur ve suistimale açıktır. Bu açıdan da konunun suistimal edilmesine fırsat verilmemeli ve ona kapı da açılmamalıdır. Bu türlü durumlarda Hz. Muhammed’in (S.A.S.) emir ve direktiflerinin her şeyin önüne çıkarılması gereklidir. Yoksa arzu, istek ve hevesler gemi azıya alabilir, dolayısıyla da, önü alınamaz inanç kaymalarına fırsat verilmiş olur.
“Son bu nokta; meleklerin inmesini psikolojik bir faktör olarak yorumlama, maneviyata inanmamanın bir göstergesi olsa gerek. Böyleleri her şeyi, cismaniyet çizgisi içinde çözmeye çalışırlar. Halbuki Üstad Hazretlerinin yaklaşımı içinde ‘Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerine inmiştir. Göz ise mâneviyata karşı kördür.” (Prizma-2)
Altı harika hâlden birisi olan maûnet yani İNAYET-İ İL HÎ elhamdülillah bu Hizmetin hep yanında olmuş mânevî bir destek ve dinamik olmuştur.