1990’lı yılların hemen öncesinden itibaren özellikle ve başta Orta Asya olmak üzere eğitim, yardım ve diyalog faaliyetleri çerçevesinde edinilen tecrübe birikimlerini paylaşmak için dini, dili, rengi, ırkı, milliyeti ne olursa olsun, dünyanın her yerine gidilmeye başlandı. Buralara ilk giden arkadaşlar, o ülkelerden misafirleri Türkiye’ye getirdiler. Bizler de zamanla bu ülkelere gitmeye başladık.
Karşılıklı olarak, garazsız, ivazsız, beklentisiz bir şekilde kurulan bu irtibatlar devam ettirildi. Neticesinde de buralarda okullar, yardım kuruluşları açıldı, diyaloglar geliştirildi. Onlar bizi, biz de onları tanıdık ve sevdik. Böylece sevgi köprüleri kurulmuş oldu. Adeta birbirimizin akrabaları olduk. Biz onların, onlar da bizim acı ve tatlı günlerimizi birbirimizle paylaştık. Allah’a şükür, bu kurulan kardeşlikler daha da geliştirilerek halen de devam ettiriliyor.
İşte bu duygu ve düşüncelerle gidilen bir Orta Asya ülkesinde, arkadaşlarımızın tanıştığı ve zamanla samimiyet kurduğu, dini ve kültürü farklı bir dostumuz, o ülkeye ilk gelen arkadaşımıza şunları anlatmıştı:
“Ben Moskova’da üniversite öğrencisiydim. Ancak büyük tatillerde, başka şehirde bulunan ailemizi trenle ziyarete gidiyordum. Yine bir tatil başlangıcında, annem bana tren bileti için para göndermişti. Ben de istasyona gidip oradan şehrimize gidecektim. İstasyona giderken bir dilenci; ‘Çok ihtiyacım var, bana yardım edebilir misin?’ dedi. Ben ondan biraz uzaklaştım. Cebimde de sadece tren bileti alabilecek kadar param vardı. Çok fazla düşünmeden geriye döndüm, cebimdeki o paranın hepsini bu dilenciye verdim. Dilenci benim elimden tuttu ve bana, ‘Sen çok iyi bir insansın. Sana iki şey söyleyeceğim.’ dedi.
‘Birincisi, ileride sen bir kızla evleneceksin ve onunla çok mutlu olacaksınız. İkincisi de, çok uzaklardan senin bulunduğun şehre birileri gelecekler. Onlar çok iyi insanlar. Sen onlarla arkadaş olacaksın ve birlikte çok güzel günler geçireceksiniz’ dedi ve ben de aileme gidemeden evime geri döndüm.
Bu hadiseyi unuttum. Aradan yıllar geçti. Hakikaten bir kızla tanıştık evlendik, çocuklarımız oldu, çok mutlu olduk. Ben de Eğitim Bakanlığı’nda önemli bir konuma geldim. Daha sonra bulunduğum şehre Türkiye’den genç öğretmenler geldiler. Onlarla tanıştım, onların okul açma gayretlerine yardımcı olmaya çalıştım. Zamanla insan olarak bu öğretmenleri çok sevdim. Daha sonra da bu insanlarla bir aile gibi olduk. Hatta bir gün eşime, ‘Eğer benim başıma bir şey gelirse, evet senin annen, baban da bu ülkede, benim annem, babam da bu ülkede. Ama sen önce bu açılmış olan Türk okulunun müdürüne git, onlar senin bütün dertlerini çözerler’ demiştim. Zamanla bu karşılıklı ilişkiler gelişti ve adeta bir aile gibi olduk.
“Her ülke özel, her ülke güzel, her insan özel, her insan güzel“ kaidesinde olduğu gibi, demek ki her insana hak ettiği değeri vermeli, onun derdine derman olunmalı, onun ihtiyaçları göz ardı edilmemeli. Hayatta kim olursa olsun hiçbir insan es geçilmemeli. “İyilik yap denize at, balık bilmezse halik bilir” atasözünün de her zaman uygulaması yapılmalı.
İşte istasyondaki bu dilencinin de “Kimbilir eline değişik şanslar geçseydi, belki bizim şimdi bulunduğumuz durum ve konumdan daha iyi bir yerde birisi olabilirdi” diye düşünmek de yine herhalde insan olmanın bir gereği.
Biz bir grup arkadaşımızla birlikte bu ülkeyi ziyarete gitmiştik. Başka insanlarla birlikte Eğitim Bakanlığı’ndaki bu insanla da tanışmıştık. Daha sonra bu insanı Türkiye’ye davet ettik. O da geldi. Bulunduğumuz şehirde, yani Kayseri’de onu ve yanında gelenleri bir hafta evlerimizde misafir ettik, arkadaşlarımızla tanıştırdık. Bulunduğumuz şehirde farklı ziyaretler yaptık.
Aradan yıllar geçti. Bu insan, ben İstanbul’da iken, o ülkede öğretmenlik yapan birisiyle bizi ziyarete geldi. Çok duygulandı, biz de çok duygulandık. Ülkesi ve dünya için Hizmet Hareketi gönüllülerinin yapmaya çalıştığı bu gayretlerin çok değerli olduğunu, bunların hem kendi ülkelerinde, hem de dünyanın her yerinde geliştirilmesinin önemini vurguladı. Bu dostumuzla ve ve diğer tanıştıklarımızla, irtibatlarımız halen aynı sıklık ve sıcaklıkla devam ettiriliyor.
Halihazır ve geleceğin dünyasında bu şekilde karşılıksız ve beklentisiz olarak kurulan bu dostluk ve kardeşlik bağlarıyla savaşlar, kavgalar azalacak ve zamanla savaşların yerini kardeşlikler alacaktır.
Böylece dünya yaşanılabilir barış adacıklarına dönecektir inşallah. Dünyanın böyle olması için, tüm insanlık adına bu güzel çalışmalar devam ettirilmelidir. Böyle bir Hizmet Hareketi’nde imanlıyız, sabırlıyız, ümitliyiz, azimliyiz, kararlıyız.
Necip Fazıl’ın,’’Utansın’’ şirinde dediği gibi;
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!