Bir fotoğraf sergisine gitmiştim. Sergide değişik fotoğraf sanatçılarının fotoğrafları vardı. Açılışı yapılmadan serginin yanındaki konferans salonunda, sanatçılar, bu fotoğrafları nasıl, ne zaman ve hangi özelliklerde çektiklerini anlatıyorlardı. Bir fotoğrafçı, fotoğraflarını, İstanbul Kâğıthane’de evsizlerin bulunduğu semtte çektiğini anlattı. Direk olarak hemen gidip onların fotoğraflarını çekmenin hem çok zor olacağını hem de kendisine göre etik olmayacağını düşünerek, iki ay onlarla beraber, onlar gibi yaşadığını söyledi. Artık onlarla çok samimi olduğu için, bu fotoğrafları çok rahat bir şekilde çekebildiğini belirtti.
Onlardan bir tanesine, otelle yurt arasında bir yer bildiğini, oraya gitmesini, hiç olmazsa bir gün rahat istirahat edip, duş almasını ve o günü çözmesini, bunun için de o kişiye yeteri miktar para verdiğini söyledi. Aradan iki saat geçince para verdiği bu kişinin ağlayarak geri döndüğünü ifade etti. “Niye ağlıyorsun, üzülüyorsun, para yetmediyse ne kadar lazımsa vereyim’’ dedim. Ve bana; ‘’yolda giderken, evet ben bu paralarla bir günümü çözeceğim de fakat kendimi nasıl çözeceğim diye düşündüm. Kendimi çözmek için bir yol bulamadığım için de geri geldim. Sen bana, eğer biliyorsan kendimi nasıl çözebileceğimi anlatırsan ben daha çok memnun olurum’’ diye aldığı parayı geri verdi dedi.
Benim için artık bu konuşmadan sonra fotoğrafları görüp görmemem önemli değildi, bu tespit çok değerliydi ve herkes için, her zaman ve dünyanın her yerinde geçerli olan bir tespitti. Çünkü var olan her insanın mutlaka kendisini çözme problemi mevcuttu. Yani kişi olarak, ‘’ben kimim, bu dünyada ne işim var ne yapmam gerekiyor, neyi yapmamam gerekiyor, nasıl davranmam gerekir? Beni yaratan kimdir, beni niçin yaratmıştır, benden istedikleri nelerdir?’’ gibi soruların hepsine uygun, makul cevaplar bularak yoluma devam edebilirsem, işte o zaman kendimi çözdüm anlamına gelen bir yaklaşımdı bu durum.
Aslında insanoğlu var olduğu günden beri hep bu soruları kendisine soruyor, sordu, bundan sonra da soracak. Uygun ve makul cevaplar bulabildiği zaman kendisini çözmüş olacak, bulamadığı zaman da çözememiş ve problemler sarmalı içinde kalmış, kalıyor ve kalacaktır da.
Tabii ki insan tek başına bu sorulara cevaplar bulamayabilir, bundan dolayı da kendisini çözemeyebilir. Onun için başkalarının yardımına ihtiyaç duyabilir. Bu konuları daha önceden çözmüş olan insanların da bu şekilde kendilerini çözmeyi bekledikleri dünya kadar insan olduğunu bilmeleri de gerekir. Esas insana yardım da işte budur. Böylece insan, kendisini çözdükten sonra huzur bulur, mutlu olur, işinde başarılı olur, dünyaya, etrafına uyumlu bir insan haline gelir. Çözemediği durumlarda ise öncelikle kendisine zararı dokunur, sonra da çevresine, ailesine, tabiata karşı zararlı bir varlık haline gelebilir. Bunların da dünya kadar misallerini görmüşüzdür, görmekteyiz ve bundan sonra da göreceğiz.
Doktor, kendisine gelen hastayı öncelikle dinler, şikâyeti ile ilgili değişik sorular sorar ve cevaplar alır, bunun adı ‘’anamnez’’dir. Bu durum, ilgili muayene ve tetkikler başlamadan önce hastanın çok iyi dinlenilmesi işlemidir. Çoğu zaman muayene ve tetkiklere bile gerek kalmadan bu anamnezle hastanın hastalığı teşhis edilir. Aynen bunun gibi, hastalık derecesinde olmasa bile, problemi olan insanların da bu şekilde dikkatli, samimi ve anlama gayreti ile dinlenilmesi gerekir. Bu dinleme ille de doktorlar tarafından yapılmalıdır diye bir kaide yoktur. Bu işlemi, aklı başında, tecrübe sahibi, belli bir yaşa gelmiş olan herkes yapabilir. Belli bir tecrübesi de varsa, karşıdaki insanın kendisini çözmeye ciddi faydaları olur. Kendisini çözemeyen insanın tüm enerjisi, o problemi veya problemleri etrafında tükenir gider. Kuruntular gelişir, farklı düşünce tarzına girer, yapması gereken işleri yapamaz hale gelir. Neticesinde de sadece kendi şahsına değil ama bütün çevresine de farklı derecelerde zararları dokunabilir.
Ama bir şekilde ya kendisi ya da çevresinin yardımıyla kendisini çözebilen insanlar ise, enerjilerini daha faydalı yollara harcar. Asıl olan öbür alemi kazanmak çerçevesindeki harcamalar ve kendini çözmeler, ona sonsuz alemi kazandırır. Özellikle günümüzde, insanın dikkatini dağıtıp onu meşgul eden o kadar çok faktör vardır ki eski zamanlarla mukayese bile edilemez. Bunların başında internet ve sosyal medya gelir. Kendisini çözemeyen insanlar, bu tip meşguliyetler içinde de olunca problemler sarmalı daha da büyür. İnsanın en önemli sermayesi zaman olduğundan dolayı, bu zamanın çoğu bu şekilde lüzumsuz faaliyetlerle geçerse gerek bu dünya için gerekse öbür alem için yapması gereken işleri yapamaz hale gelir.
Ekonominin ana kurallarından birisi ‘’insanın ihtiyaçları sınırsız, imkanları sınırlıdır, o zaman sınırlı imkanlarla insan, en acil ihtiyaçlarından başlamak zorundadır.’’ Bundan dolayı da yapılması gereken çok iş vardır, ama öbür alemi kazanma endeksli işler öncelikli olmak üzere, bu dünyada da insanca yaşayabilme çerçevesinde ihtiyaçlarını karşılayabilmek için işte bu zamanın buralarda harcanması gerekir.
Bir şekilde insanın kendisini çözdükten sonra, aynı şekilde başkalarının da kendilerini çözmesine de yardımcı olunması bir insanlık gereğidir. İnsanların kafalarına takılan her konudaki sorulara makul, inandırıcı cevap ve çözümler sunabilme ve bunları anlatma, böylece kendini çözebilen insanların sayısının artması, fertlerin sağlıklı kalmasına, içinde bulunduğu toplumun sağlıklı olmasını netice verir. Bu gayretler, her seviyede, herkese, karşılık beklemeden yapılmalıdır. Ama özellikle biri bin, hatta biri milyon eden denilen, çok zeki, akıllı, etkili insanların kendilerini çözmelerine yardımcı olma çok önemlidir. Bir yandan bu insanların kendileri için, ama daha önemlisi, etkili yetkili olan bu insanların insanlığa zararlarını engelleme, faydalarını arttırma açısından çok büyük bir önem taşır.
Bu bir iş adamı, gazeteci, akademisyen, sanatçı, sporcu, devlet adamı olabilir. İnsanın bulunduğu bu özelliklere göre etkileri de ona göre artacaktır. Bu gayretlerle kendini çözebilenlerin sayısı çoğalmaya başlayınca, dünya genelinde de huzur ve sükunun oluşmaya başladığı, çatışmaların ve savaşların bittiği görülür. Ama asıl bu gayretle, yani insanların problemlerini çözerek kendilerini çözmeye yardımcı olunmasının karşılığı, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı şekilde öbür alemde, Yüce Yaratıcı tarafından verilecektir. Kim onu kazanmak istemez ki. İşte bir kazanma kuşağında bir kazanma yolu.
Aslında Allah, Peygamberlerini (as) de insanların bu şekilde kendilerini anlamaları, kendilerini çözmeleri, neticede Allah’ı tanımaları ve tanıtmaları için insanlara rehber olarak göndermiştir. Onlarla gönderdiği kitaplar içinde de insanlara bunların yollarını göstermiştir. Zaman içinde Bediüzzaman gibi, Fethullah Gülen Hoca Efendi gibi insanları da tekrar bu gerçekleri insanlara hatırlatmaları çerçevesinde lütfetmiştir. Onlar da elhak bu vazifelerini hakkıyla yerine getirmişlerdir. Ve halen de başta Kur’an ve hadisler olmak üzere, diğer insanlar da eserleri ile insanın kendisini çözmesi istikametinde, yol işaretlerini göstermeye devam etmektedirler.
Gelin bir daha başımızı ellerimiz arasına alarak, ciddi düşünüp öncelikle kendimizi çözmek, sonra yakınlarımızın ve herkesin kendisini çözme, hayatın gerçek anlamını anlamalarına yardımcı olma istikametinde, makul, ahlaki, legal, zamanın ve mekânın dilini kullanarak, Allah rızasını kazanma endeksli bu güzel işi öğrenip, hazmedip, yaşayıp, herkesle paylaşalım.