Güney Afrika’nın Ulusal Birlik Hükümeti, Türkiye için bir demokrasi modeli

  • Türkmen Terzi
  • Türkmen Terzi
    02 Tem 2024 00:06


    Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), “Yeni bir anayasa kuracağım” diye, 80 milyonu 20 yılı aşkın süredir oyaladı ve şimdilerde de Erdoğan yeni ve sivil anayasayı tekrar ülke gündemine getirdi. Yüzyılların ırkçılığını bitiren ve bütün vatandaşlarına en özgür hakları veren Güney Afrika Anayasası, Türkiye için örnek gösterilen bir anayasa. Ama yargıyı tamamen siyasetin köpeği haline getiren Erdoğan’ın, hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim sözleri artık herkes için ütopya. Ama son seçimlerde aynen Afrika Ulusal Kongresi (ANC) gibi çoğunluğu kaybeden AKP’nin, en azından Güney Afrika siyasetini örnek alarak, ülkede tansiyonu düşürmesi mümkün.


    Güney Afrika'da son 30 yıldır iktidarda olan ANC, 29 Mayıs seçimlerinde ilk defa çoğunluğu kaybetmesinin ardından kritik bir demokrasi sınavıyla karşılaştı. Dün gece açıklanan Ulusal Birlik Hükümeti ile bu sınavı aşmayı başardı. Yüzde 40.18 oy alan ANC, beyazların partisi olarak bilinen ana muhalefet Demokratik İttifak’ın da (DA) aralarında olduğu toplam 10 parti ile yeni bir koalisyon kurarak, ülkedeki gerilimi indirdi.

    ANC gibi bir parti, iktidarı özellikle 80 yıl mücadele ettiği ırkçı Apartheid rejiminin temsilcisi gibi görülen DA ile paylaşmasıyla demokrasiyi içselleştirdiğini göstermiş oldu. ANC, kurulduğu 1912’den, ilk devlet başkanlığını 27 yıl hapis yatan Nelson Mandela’nın yaptığı, 1994’te Demokratik Güney Afrika Cumhuriyeti kurulana kadar, onlarca yıl siyahların özgürlüğü için mücadele etmiş bir organizasyondur. Beyaz rejim tarafından yasaklanmış ANC, terörist listesine alınmış ve üyeleri zulüm ve baskının her türlüsüne maruz kalmıştır. Afrika’nın en eski özgürlük hareketi olan ANC, Kara Kıta’da ve dünyada, 30 yıl iktidarda kalmayı başarmış çok nadir hareketlerden birisidir. Böyle büyük bir bedel ödemiş bir partinin çoğunluğu kaybettiği seçimlerin sonuçlarını büyük bir olgunlukla kabul etmesi, üyelerinin seçim kampanyası döneminde gözle görülür bir taşkınlık yaparak küçük partilerin üyelerine saldırmamaları, iktidardaki ANC’nin demokrasiyi içselleştirdiğini gösterdi.


    Erdoğan rejiminin Kuzey Kore’den bir farkı kalmadı

    Türkiye de Güney Afrika gibi bir “Cumhuriyet”, ama her Cumhuriyet, gelişmiş bir demokrasi değil. Cumhuriyet daha çok bir rejim demek. Türkiye’de demokrasiyi en çok savunduğunu iddia eden CHP’nin bütün stratejileri cumhuriyet rejimini muhafaza etmek. Dünyanın en kapalı ülkesi Kuzey Kore’nin de resmi adı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti. Ama ülke babadan oğula geçen tam bir istibdat ülkesi. Erdoğan’ın kurduğu yeni rejimin de Kuzey Kore’den pek bir farkı kalmadı. Sadece Türkiye, Doğu ile Batı arasındaki stratejik konumu ve Batı için önemli bir yer olduğu için, Türkiye halen demokratik bir ülke muamelesi görüyor.


    ANC çoğunluğu kaybettiği 29 Mayıs seçimlerinin ardından, 4 hafta süren çok çetin bir koalisyon görüşmelerine başladı. Adına Ulusal Birlik dense de sonuçta bir koalisyon kuruldu. ANC kaybedeceğini aylar öncesinden tabii ki tahmin ediyordu. Güney Afrika Ulusal Seçim Komisyonu’nun (IEC) Johannesburg’da kurduğu Ulusal Sonuç Operasyon Merkezi’ndeki dev ekranlarda seçim sonuçları çok şeffaf bir şekilde an be an izlendi. Sonuçları takip etmeleri için partilerin büyüklüğüne, küçüklüğüne bakılmadan hepsine küçük bir masa ve üç sandalye verildi. Parti liderleri sıradan birer insan gibi sandalyelerinde seçimleri takip ettiler ve medyacılara uzun uzun röportajlar verdiler. 27,7 milyon kayıtlı seçmenin olduğu ülkede, 70 siyasi parti ve 11 bağımsız aday yedinci seçimlerde, Ulusal ve Eyalet Yasama Meclislerinde 887 sandalye için yarıştılar. Tabi ki seçim barajı olmadığı için her parti eşit şartlarda yarıştı.

    ANC iktidarı, ilginç bir durumda. Halen ANC’nin üyesi olan eski Devlet Başkanı Jacob Zuma’nın kurduğu ve sürpriz bir şekilde yüzde 14.6 oy alan Ulusun Mızrağı (MK) ve yüzde 9.5 oy alan eski ANC Gençlik Kolları Başkanı Julius Malema’nın kurduğu Ekonomik Özgürlük Savaşçıları ile koalisyon kurabilirdi. Ama Başkan Cyril Ramaphosa çok farklı etnik, dini, siyasi görüşleri temsil eden bir Ulusal Birlik hükümeti kurarak, siyasi, sosyal, etnik gerilimin çok yüksek olduğu bir ülkede bütün halkın isteklerini yerine getirecek bir yönetim oluşturdu. Cape Town’daki Ulusal Meclis, 15 Haziran’daki 7. Dönem açılış oturumunda Ramaphosa’yı yeniden başkan seçerken, Meclis başkanı ANC’den, Meclis Başkan Yardımcısı ise DA’den beyaz bir siyasetçi oldu. Ramaphosa’nın dün akşam Ulusa Sesleniş Konuşması’nda açıkladığı kabine üyeleri, tam da ömrünü ırkçılıkla mücadeleye harcamış Nelson Mandela’nın Gökkuşağı Ülkesi’ni temsil ediyor. Kabine de kimler yok ki!

     

     

    Müslümanların partisinin lideri, bakan yardımcısı oldu

    Başkan Yardımcısı tekrar ANC’den Paul Mashatile olurken, DA lideri John Steenhuisen Tarım Bakanı oldu. Beyazların partisi olarak bilinen DA, Milli Eğitim, Bayındırlık ve Altyapı, İçişleri Bakanlığı, Orman, Balıkçılık ve Çevre Bakanlığı, İletişim ve Dijital Teknolojiler Bakanlıklarını alarak toplamda 6 bakanlık ve Finans, Yüksek Eğitim, Enerji ve Elektrik, Küçük İşletmeleri Kalkındırma, Su ve Sanitasyon bakan yardımcılıklarının yanında ekonomide en kritik olan Ticaret, Sanayi ve Rekabet bakan yardımcılığını aldı. Güney Afrika’da geçmişte sömürgeci İngilizlere karşı zaferleri ile övünen Zulu milliyetçisi Inkantha Özgürlük Partisi (IFP) lideri Velinkosi Hlabisa Kooperatif Yönetimi ve Geleneksel İşler Bakanlığına getirildi. IFP’den Mzamo Buthelezi ise Kamu Hizmeti ve İdare Bakanı oldu. Melezleri temsil eden ve banka soygunculuğundan 17 yıl hüküm giymiş olan Yurtsever İttifak’ın (PA)  lideri Gayton McKenzie Spor, Sanat ve Kültür Bakanlığına, İyi Parti (Good) lideri Patricia De Lille Turizm Bakanlığına, Pan Afrikanist Kongre (PAC) lideri Mzwanele Nyhontso Toprak Reformu ve Kırsal Kalkınma Bakanı, Müslümanların partisi olan Al Jamaah’ın lideri Ganief Hendricks ise Sosyal Kalkınma Bakan Yardımcısı olarak atandı. 

    Ve en ilginci, Güney Afrika’ya ilk yerleşen Hollanda kökenli Afrikaner komitesini temsil eden ve ülkenin orta bölgesinde yer alan, sadece Afrikaner milliyetçilerinin yaşadığı Orania kasabasının özerkliğini isteyen Özgürlük Cephesi Artı (VF Plus) partisi lideri Pieter Groenewald, Ceza İnfaz Hizmetleri Bakanı olarak atandı. Dışişleri, Savunma, Enerji, Maden, Adalet, Polis, Devlet Başkanlığı Bakanlığı, Ticaret, Sanayi gibi kritik bakanlıklar ANC’de kaldı.

    ANC, demokrasiyi içselleştirdiği gösterdi

    Başta Amerika’da ve dünyanın birçok yerinde sömürgeci beyaz adama karşı mücadeleleri hep başarısızlığa uğramış özgürlük hareketleri yanında, Güney Afrika gibi dünyanın en zengin maden yataklarına sahip, stratejik deniz yolları üzerindeki ülkede, ırkçı Apartheid sistemine son vermeyi başaran ANC’nin, kaybettiği seçimlerin sonuçlarını kabul etmesi demokrasiyi içselleştirdiğini gösteriyor.

    Türkiye’de ise güçlü siyasi iktidarlar, Cumhuriyet’in kuruluşunun yüzüncü yılını geride bırakmışken, işleyen bir demokrasi inşa edemediler. 7 Haziran 2015 seçimlerinde 13 yılın ardından ilk defa meclis çoğunluğunu kaybeden Erdoğan, Kürt siyasi hareketinin temsilcisi HDP’nin ilk defa barajı aşmasını hazmedemedi. Erdoğan, Ahmet Davutoğlu’nun liderliğindeki AKP’nin muhalefetle koalisyon kurmasına izin vermedi, ülkeyi kana boyadı ve 1 Kasım 2015’te tekrarlattığı seçimlerde şaibeli şekilde tekrar iktidara geldi.


    Yani tarihin en utanç verici ırkçı rejimini yaşamış olan siyahlar, beyazlarla bir arada hükümet kurarken, İslamcı AKP, sosyal demokrat CHP ve milliyetçi MHP, bütün Türkiye, HDP ile koalisyon kurmadı. Ve bugün Türkiye toplumu tarihinin en büyük huzursuzluğunu, bölünmüşlüğünü yaşıyor. Ekonomi, hukuk çökmüş. Güney Afrika’nın sivil anayasasını örnek almayan Türkiye, bari siyasi ahlakını örnek alabilse.
    02 Tem 2024 00:06