Yazıcıoğlu suikasti ile ilgili şok bilgi

Yazıcıoğlu suikasti ile ilgili şok bilgi
Büyük Birlik Partisi Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyesi Kemal Yavuz, Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasının perde arakasına ilişkin Türkiye'yi sarsacak bilgiler verdi.
Aynı zamanda kaza davasının avukatlarından olan Yavuz, olay günü yaşanan şüpheli gelişmeleri Özgün Duruş'a anlattı. Kazada hayatını kaybedenlerde yüzde 8 ile 27 arasında karbonmonoksit tespit edildi. Bu zehirlenme olgusuyla ilgili tartışma henüz bitmiş değil. Çünkü zehirlenmenin sabit olması durumunda sabotaj kesinleşmiş olacak. Olay günü son derece şüpheli bir hava hareketi var. Diğer günlerden farklı. Daha da vahimi alçak irtifada uçuşun gerçekleştiği ve bu uçuşun sesten hızlı olduğunu anlıyoruz. Çok daha şüpheli bir durum var. Bu hava araçlarının bir kısmı bölgeye yaklaştığında transponderlarını kapatıyorlar. Israrla Kaman Dağı bölgesi arandı. Askeri bir yetkili, Meclis Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadede, “Genelkurmay bana yanlış koordinat verdi” dedi. Bu, tutanaklarda var. Genelkurmay, bu konuyla ilgili hiçbir açıklama yapmadı. “Zehirlenme var” Helikopterin dağa süratle çarptığını öğrendik. Dolayısıyla pilotun etkisiz hale getirilmesinde ilk aklımıza gelen zehirlenme oldu. Kazanın enkazına 28 Mart'ta ulaşıldı. Mart 29'da ise cenazeler dağdan indirildi. Kahramanmaraş'ta otopsi yapılırken ilk talebimiz zehirlenmeyle ilgili kan ve doku numunesi oldu. Kuşkumuz vardı, araştırılmasını istedik. Adana Adli Tıp Kurumu bize bir hafta içerisinde rapor verdi. Raporda, “uyarıcı veya zehirleyici bir maddeye rastlanılmamıştır” denildi. “Kaç madde üzerinde inceleme yaptınız? Hangi tahlilleri yaptınız, hangi verilerle bunu söylüyorsunuz?” diye sorduk. Bu rapora karşı itirazlarımızı derhal bildirdik. Cumhuriyet Başsavcısı itirazlarımızı kabul etti. Adli Tıp'a yeniden gidildi. İlk raporda, koroner kalp yetmezliğinden bahsedilmişti. İkinci raporda da mı zehirlenme yok denildi? Evet. Burada Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi'nde bununla ilgili bilirkişi dinlenildi. Onunla yetinmedik. Hacettepe Üniversitesi'ne gönderildi. Bu raporla da yetinmedik. Zehirlenmeyle sınırlı olmayan araştırmalar istedik. Bununla ilgili bir şey çıkmadı. Biz bu araştırmaların yetersizliği karşısında Devlet Denetleme Kurulu, “bizden ne istiyorsun” dediğinde, şunları söyledik: “Hiçbir şey yapılmamış gibi hareket edilmesini talep ediyoruz. Her konuda yeniden baştan inceleme yapılmasını istiyoruz. Ve bu zehirlenmeyle ilgili mevcut kan ve doku örneklerinin, numunelerinin üzerinde tıbbi araştırma istiyoruz. Gerekirse bağımsız bir kurum olsun.” Cumhurbaşkanlığının görevlendirdiği DDK bu konuda bir araştırma yaptı. Uzun süren araştırma neticesinde çıkan sonuca göre, yüzde 8'den başlayarak yüzde 27'ye kadar farklı oranlarda helikopterin içerisinde bulunanların tamamında karbonmonoksit tespit etti. Bu orana baktığımızda özellikle pilotta yüzde 26 oranda karbonmonoksit bulundu. Bu oranın şuur kaybına, bayıltacak kadar ileri olduğunu, görme ve algılama bozukluğu oluşturacak kadar etkili olduğunu anladık. Bu oranların böyle neticeler verebilecek oranlar olduğunu doktorlar ifade etti. Bunun karşısında biz derin bir şok yaşadık. SABOTAJ DA KESİNLEŞİR… DDK'nın araştırmasına kadarki süreçte bu tespit edilemedi mi? Edilmedi. Ama helikopterin çarpma şekli bakımından bizim bir tatminsizliğimiz vardı. Bizim ısrarımız buradan kaynaklandı. Sonra Yüksek İktisas Kurulu, “Böyle rapor olmaz, biz yeniden inceleyeceğiz” dedi. Onlar da “Karbonmonoksit yok” demedi. Onların da raporu çıktı geldi. “Bu değerler yanlıştır” denilmedi. Çok komik gerekçelerle bu işi geciktirmeye çalışan bir rapor verildi. Tarafsız, bağımsız bir bilirkişi kurulu kurulunca bu numuneler üzerinde yeniden inceleme yapılarak yeni bir rapor alınması için bir talebimiz oldu. Bu zehirlenme olgusuyla ilgili tartışma henüz bitmiş değil. Çünkü zehirlenmenin sabit olması karşısında diğer hususları tartışmaya hiç gerek kalmayacak ve sabotaj kesinleşmiş olacak. CİHAZLARINI KAPATTILAR Helikopterin civarında hava hareketlerinin yoğun olduğundan bahsedildi, nedir bu işin aslı? Son derece şüpheli bir hava hareketi var. Diğer günlerden farklı bir hava hareketliliği var. Bilhassa uçuş planında bir saat kadar gecikme var. Güzergâhın sekiz kilometre güneyinden uçuluyor. İlk planındaki saatlerde o bölge de çok ciddi ve yoğun bir hava hareketi var. Daha da vahimi alçak irtifada uçuşun gerçekleştiği ve bu uçuşun sesten hızlı olduğunu anlıyoruz. Bu kayıtlarda uçuş ile uçuş hızı tespit ediliyor. Çok daha şüpheli bir durum var. Bu hava araçlarının bir kısmı bölgeye yaklaştığında transponderlarını kapatıyorlar. Transponderları kapattığınız zaman sinyal vermiyorsunuz, radarlar sizi görmüyor. Yani bu gizlilik kendini karartma, kendini gizleme faaliyeti de ayrıca kuşku sebebi oluşturuyor. Bu duruma baktığınız zaman hakikaten çok anlamlı bir operasyon yapılıyor havası veriliyor. Olay saatinden birçok yerli tanığı da var. Geben bölgesi ile Göksu'nun Çardak beldesine olan aralıktaki tüm tanıkların hepsi yüksek bir patlama sesi duyduklarını söylüyor. DDK'nın raporunda da var. Biz de araştırdık, aynı şekilde sesten hızlı bir uçak geçtiği zaman bir ses duymuyorsunuz. Bir patlama sesi duyuyorsunuz. Şimdi soruyoruz, acaba alçak irtifada uçan sesten hızlı bir hava aracının oluşturduğu hava dalgaları helikopterin kaldırma gücünü engelleyen bir dalgalanma oluşturmuş mudur? Bunun düşmeyle bir illiyet bağı var mıdır? Bu araştırılmaya değer bir konu. Çünkü hava hareketi şüphe çekecek yoğunlukta. KAYBOLAN CİHAZ KAZA KIRIM EKİBİNİN MASASINDAYDI Helikopter de GPS cihazı var. Kaza Soruşturma Kurulu helikoptere ulaştığında GPS cihazının yerinde olduğunu tespit ediyor. Sonra cihaz bulunmamış herhalde… Israrla, hafıza kartını sivil havacılıktan yazılı ve sözlü olarak istedik. Bu, uçakların kara kutusu gibi. “Bize uçak koordinatlarını verin ki helikopterin son hareketlerini inceleyelim” dedik. Getirdiğimiz Alman uzman, helikopterde gelişmiş GPS cihazının bulunduğunu, bunlardan uçuş bilgisinin elde etmenin mümkün olduğunu söyledi. Ve biz bunun peşine düştük. Kaza kırım ekibinin çekmiş olduğu fotoğraflarda GPS cihazı kokpitte gözüküyor. Daha sonraki fotoğraflarda gevşetilmiş olarak görülüyor. Daha sonraki bir karede de yerde karın üzerinde görülüyor. Ancak sonraki karelerde görünmüyor. Alman uzmanın beraberinde getirdiği bir tercüman pilot vardı Volkan Sürmeli, “Cihazı kaza kırım ekibinin masasında gördüm” iddiasında bulundu. Bu, araştırılmaya muhtaç bir durum. GENELKURMAY YANLIŞ KOORDİNAT VERDİ Hemen, aynı anlarda ve saat 16:20- 16:25 arasında TİB, bu koordinatları harita üzerinden işlenmiş şekilde hem Jandarma Genel Komutanlığı'na hem Emniyet Genel Müdürlüğü'ne hem de Başbakanlık Kriz Acil Yönetim Merkezi'ne bildiriyor. Bu harita saat 16:55 itibariyle FTP denilen sistemle Kahraman Maraş Jandarma Alay Komutanlığına iletiliyor. Harita üzerinde muhtemel yeri o an işaretliyorlar. Enkazın bulunduğu yeri yani… Bu, hiçbir şekilde kriz merkeziyle paylaşılmadı. Arama sırasında askeri yetkililer Kaman Dağı'nda, yani batıda arama yapmamız gerektiğini, Genelkurmay'dan gelen koordinatın burada olduğunu söyledi ve ısrar etti. Biz itiraz ettik, ancak bizi dinlemediler. Israrla Kaman Dağı bölgesi arandı. Askeri bir yetkili, Meclis Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadede, “Genelkurmay bana yanlış koordinat verdi” dedi. Bu mesele geçişleştirilebilir mi? Bilemiyorum. ASKER KEŞ DAĞINA ASKER GÖNDERMEM DEDİ Hatta size daha farklı bir şey söyleyeyim. Olayın olduğu ikinci gün Başbakan Erdoğan, Göksun'a gelmişti. Göksun Kaymakamlığı'na biz parti heyeti olarak gittiğimizde arama kurtarma faaliyetinde yaşanan aksaklıkları Başbakan'a ilettik. Korucuların tepelerde, askerlerin yollarda tepeleştiğini, sivil savunma ekiplerinin araçların içerisinde beklediğini bir arama yapılmadığını buna tahammüllümüzün olmadığını, çünkü meteorolojik bilgilere göre yağışın birkaç gün devam ettiğini, karadan arama yapma mecburiyetinde olduğumuzu söyledik. Israrımız üzerine Başbakan Erdoğan, bizi tekrar çağırdı ve bir süre sonra askere sordu, orada bir paşa vardı. Bu paşa “Ben Keş Dağı'na askerimi göndermem” dedi. Başbakan, “neden” diye sorduğunda, “Çığ tehlikesi var. Akut'un içerisinde Himalaya'ya tırmanmış arkadaşlar var. Onları bile ikna edemedim” diye bir gerekçe söyledi. Biz de o bölge insanının orayı iyi bildiğini, yamaçtan gidildiğinde çığ tehlikesinin olduğunu, ama tepe üstünden gidildiğinde çığ tehlikesinin olmayacağını, bu bölgede zaten geçmişten bugüne bir çığ olayının olmadığını söyledik. Buna rağmen, “biz oraya asker gönderemeyiz” diye ısrar edildi. Ancak, orayı aratmamayla ilgili bir iradenin oluştuğuyla ilgili kesin bir kanaat sahibi değiliz. Biz delillerden sonuca gitmek durumundayız. Kaynak:özgünduruş
14 Mart 2011 17:59
DİĞER HABERLER