Yediklerimiz genetik hastalıklarımızı önleyebilir mi?

Samanyoluhaber.com yazarlarından Esra Büyükcombak yeni köşe yazısında dikkat çeken bir soru sordu: "Yediklerimiz genetik hastalıklarımızı önleyebilir mi?" İşte dikkat çeken bu sorunun cevabı...
Vücudumuzda trilyonlarca hücre, mükemmel bir uyum içinde çalışır. Her hücrenin içinde, nasıl davranacağını belirleyen bir talimat kitabı bulunur: genler. Bu genler, DNA’mızda yer alan ve hücrelerimizin ne zaman ne yapacağını yönlendiren bilgi parçacıklarıdır. Genlerimiz, bedenimizin işleyişine dair birer “yol haritası” olarak görev yapar. Saç rengimizden göz şeklimize, bağışıklık gücümüzden metabolizma hızımıza kadar birçok özelliğimiz bu haritaya göre şekillenir.

Peki, soframızdaki yemeğin, bu yol haritasını etkileyebileceğini hiç düşündünüz mü? Aslında çoğu zaman beslenmeyi yalnızca açlığı gidermek veya enerji toplamakla ilişkilendiririz. Oysa vücudumuzun her hücresinde son derece etkili bir sistem işler. Genlerimizin nasıl çalışacağını belirleyen bu sistem, yaşam tarzımız ve beslenme biçimimizle yakından ilişkilidir.

Ama dikkat! Genlerimiz değişmez bir talimat kitabından oluşmaz; çevresel faktörler, yaşam tarzı ve beslenme gibi seçimlerimizle bu haritada bazı yollar açılıp kapanabilir. Yani DNA’larımız, nasıl çalışacaklarına dair talimatları taşırken, onların “yolunu açıp kapatmak” bizim elimizdedir. Özellikle bazı besinler, genlerin aktif veya pasif hale gelmesinde doğrudan rol oynar. Yani yediklerimiz, sadece besin değeriyle değil, genlerimizin işleyişini yönlendirme gücüyle de hayatımızı şekillendirir. Hatta bir saatli bombanın kablosunu kesmek gibi etki ederek, hastalık geninin çalışmasını engelleyebilirler.

Genetik mirasımızı anne ve babamızdan alırız. Saç rengimizden göz şeklimize, metabolizmamızın hızından hastalıklara yatkınlığımıza kadar birçok özelliğimiz bu mirasla taşınır. Ve bu mirasın nasıl işleneceğini, yani hangi genlerin açılıp hangilerinin sessiz kalacağını belirleyen mekanizmaya epigenetik denir. Beslenme tarzımız, maruz kaldığımız stres, uyku düzenimiz, hatta çocuklukta yaşadığımız travmalar epigenetiği etkiler. Bu etkiler, genlerimizin sesini açıp kapatan birer “düğme” işlevi görebilir ve üstelik yalnızca bize değil, bizden sonraki nesillere de aktarılabilir. Bugün attığımız adımlar, kendi sağlığımız kadar evlatlarımızın ve torunlarımızın genetik ifadesini de etkileyebilir.

Epigenetik sayesinde bize verilen genetik mirası yönetme ve daha sağlıklı bir gelecek için şekillendirme imkânı sunulur. Genlerimizin yapısını değiştirmeden onların çalışma biçimini yönlendiren epigenetik, bir bakıma DNA’mızın üzerindeki ikinci bir yazılım gibi görev yapar. Bilim insanları, özellikle bazı besinlerin genlerin aktif ya da pasif hale gelmesinde doğrudan rol oynadığını ortaya koymuştur. Bu özel besinlere epinutrientler veya epigenetik besinler denir. Epigenetik besinler yalnızca vitamin veya mineral kaynağı olarak görev yapan besinler değil; genlerimizin işleyişini doğrudan etkileyebilen özel besinlerdir. Onları diğer yiyeceklerden ayıran, gen mekanizmalarını tetikleyebilme yetenekleridir. Bir başka deyişle, yediklerimiz sadece midemizi değil, DNA’mızdaki düğmeleri de etkileyebilir.

Epigenetik Besinlerin Etki Mekanizması 3 Farklı şekilde gerçekleşebilir;

1. Genleri "Sessiz" e almak (DNA Metilasyonu) : Genlerin üzerine küçük kimyasal Post-it notları yapıştırma işlemidir. Bu notta " dokunma" yazar ve protein üretimi durur. Bu "Post-it" notlarını yapıştırmak için gereken madde, B9 (Folat) ve B12 Vitaminleri gibi besinlerden gelir.

2. DNA İpliğinin Sarılması (Histon Düzenlemesi) : DNA, histon adı verilen proteinlerin (makaraların) etrafına sarılıdır. Genin okunabilmesi için, DNA'nın makaradan gevşek sarılmış olması gerekir. Bazı besinler, bu makaraların yapısını değiştirerek DNA ipliğini ya çok sıkı sararak geni susturur ya da gevşeterek geni açar. Lifli gıdalardan gelen  bileşenler makarayı gevşeterek faydalı genlerin daha kolay okunmasını sağlayabilir.

3. Protein Üretimini Düzenleyen Moleküller: Hücrelerimizdeki protein üretimi bir iletişim zinciridir. Mikro moleküller ise bu zincire müdahale eden küçük düzenleyici moleküllerdir ve protein üretimini yavaşlatır veya durdurur. Tıpkı bir radyonun sesini kısmak gibi çalışır. Örneğin brokoli veya yeşil çaydaki bazı bileşikler, vücuttaki küçük moleküllerin miktarını veya etkinliğini değiştirebilir ve iltihaplanmaya yol açan proteinlerin üretimini azaltabilir.

Zeytinyağı : Özellikle iltihapla ilgili genleri baskılayabilir ve buna karşılık koruyucu genleri aktive edebilir.

Yeşil çay: Kateşinleriyle, hücrelerin sağlıklı işleyişini korumaya yardımcı olur.

Zerdeçal: İçindeki kurkumin, iltihapla ilişkili genleri baskılayabilir.

Omega-3 yağ asitleri: Balık ve cevizde bulunan bu yağlar, bağışıklık sistemini dengeleyen genlerin çalışmasını düzenler.

Ispanak ve mercimek: Folat açısından zengin bu besinler, DNA metilasyonunu destekleyerek hücrelerin sağlıklı işleyişini sürdüren genleri aktive eder.

Sarımsak ve soğan: kükürtlü bileşikler (örneğin allisin) açısından çok zengindirler. Bu bileşikler, özellikle DNA onarımını destekler ve hücrelerin sağlıklı kalmasını sağlayan genleri aktive edebilir.

Yaban mersini ve kırmızı üzüm: İçerdikleri polifenoller sayesinde iltihapla ilişkili genleri baskılayabilir ve hücreleri oksidatif strese karşı koruyan genleri aktive edebilir.

Brokoli ve turpgiller: İçerdikleri sulforafan sayesinde DNA onarımında rol oynayan genleri destekler.

Yumurta: içerdiği kolin, metiyonin ve B vitaminleri sayesinde, genlerin açılıp kapanmasını düzenleyen süreçleri destekleyerek sağlıklı bir işleyişe katkıda bulunur.

Bu örnekler, sağlıklı beslenmenin yalnızca metabolizmamızı değil, genetik düzeyde hayatımızı da şekillendirdiğini gösteriyor. Epigenetik bilimi bize şunu hatırlatıyor:
Yediklerimiz, düşündüklerimiz ve yaşama biçimimiz, sadece bugünümüzü değil, gelecek nesillerin sağlığını da yazıyor.

Yazıyı dinlemek isterseniz:


esrabc@gmail               com X:@esrabc
26 Ekim 2025 14:20
DİĞER HABERLER