Samanyoluhaber.com yazarlarından Ertuğrul İncekul'un yeni köşe yazısı entegrasyon üzerineydi. İncekul yazısında 'Kendi özümüze yabancılaşmadan dünyamızı inşa etmek sorumluluğumuz var" uyarısında bulundu.
Dünya ölçeğinde yeni bir dönem doğru hızla ilerliyoruz. Değişimin ve dönüşümün baş döndürücü bir hızla yaşandığı bu dönemde, kendimizi yeniden konumlandırmak ve geleceğe hazırlamak zorundayız. Dünyada sınırlar yeniden çiziliyor. Radikal örgütler bile daha demokratik ve şeffaf görüntülere ihtiyaç hissediyorlar. Yani kuzu kostümlü kurtlar gibi olmak istiyorlar. Barışa ve sağduyuya ihtiyaç her günden daha fazla kendini hissettiriyor.
Teknolojinin hayatımızın her alanına nüfuz ettiği, yapay zekânın gündelik yaşamımızın bir parçası haline geldiği, dijital dünyanın fiziksel gerçekliğimizle iç içe geçtiği bir çağda yaşıyoruz. Dijital dönüşüm, 21. yüzyılın en önemli fenomenlerinden biri olarak iş dünyasından eğitime, sağlık sektöründen sosyal hayata kadar her alanda etkisini göstermektedir. Bu yeni dönem, beraberinde hem büyük fırsatları hem de ciddi zorlukları getiriyor.
Kendi özümüze yabancılaşmadan dünyamızı inşa etmek sorumluluğumuz var. Dijital okuryazarlık ve teknolojik adaptasyon artık bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir. Dünya Ekonomik Forumu’na göre, geleceğin iş dünyasında başarılı olabilmek için, dijital okuryazarlık ve teknolojiyi etkin bir şekilde kullanabilme yetkinlikleri kritik öneme sahiptir
Sürekli öğrenme ve kendini yenileme, bu dönemin en önemli yaşam stratejisi olmalıdır. McKinsey Global Institute, iş gücünün yüzde 60’ının önümüzdeki yıllarda dijital ve sosyal becerilerde kendini yenilemesi gerekeceğini öngörmektedir .
Global düşünme ve yerel hareket etme becerisi, başarının anahtarı konumundadır. ‘’Think Global, Act Local’’ felsefesi, manevi değerleri koruyarak küresel bağlamda stratejik hareket etmenin önemini vurgulamaktadır.
Bu yeni dönemde, geleneksel değerlerimizi korurken modern dünyanın gerekliliklerine de ayak uydurmak zorundayız. Bu, bir çelişki değil, aksine zenginlik olarak görülmelidir.
Geleceğe Hazırlanmak ve Yeni İnsan
Geleceğe hazırlanırken, sadece teknolojik gelişmeleri takip etmek yeterli değildir. İnsani değerleri, etik ilkeleri ve sürdürülebilir yaşam pratiklerini de göz önünde bulundurmak zorundayız. Birleşmiş Milletler’in 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, insan odaklı bir gelişim modelini savunarak, çevre bilinci ve etik değerlerin ön planda tutulması gerektiğini vurgulamaktadır.
Pek çok konuda Yeni İnsan’a ihtiyaç var. Örneğin çevre bilinci ve sürdürülebilirlik anlayışı: İklim değişikliğiyle mücadelede bireysel ve toplumsal sorumluluklarımız artmaktadır.
Sızıntı Dergisi’nin 1991 yılı Mart ayı sayısındaki ‘Yeni İnsan’ başlıklı makalede şu ifadeler yer alıyor: “Târihî devr-i dâimlerle Hakk inâyetinin tecellîlerine açık yeni bir çağın sath-ı mâiline girmiş bulunuyoruz. Bizim dünyâmız adına 18. asır, özünden uzaklaşanların ve muhâkemesiz mukallitlerin; 19. asır, kendini değişik fantezilere kaptırmış, geçmişiyle ve târihî dinamikleriyle zıtlaşanların; 20. asır, bütünüyle yabancılaşanların, kendini inkâr edenlerin, dolayısıyla da ışık ve rehberini hep dışarıda arayanların çağı olmuştur. Dört Bir yanda tüllenen emârelerin de teyidiyle, 21. asır ise bir inanç ve inanmışlar asrı ve bizim için bir rönesans çağı olacaktır.”
Kültürler Arası Diyalog ve Birlikte Yaşama:
Çoğulculuk ve kültürel çeşitlilik, barış içinde bir arada yaşamanın temel taşlarıdır. Günümüzde nefret söylemi ve kutuplaşma çok arttı. Savaşlar, nefret söylemleri, aşırı sağ söylemler ve akımlar ivme kazandı. Küreselleşen dünyada hakperestlik düşüncesi ve birlikte yaşama kültürü büyük bir önem taşır. Farklı kültürlerin ve toplumların bir arada yaşama becerisi, toplumsal uyumu ve barışı sağlamak için kritik bir unsurdur. Hakperestlik düşüncesi, adalet, eşitlik ve insan hakları prensipleri üzerine kuruludur ve herkesin aynı temel haklara sahip olduğunu kabul eder. Birlikte yaşama kültürü ise farklılıkları hoşgörüyle karşılayarak, iletişim, empati ve uzlaşma gibi değerleri ön plana çıkarır.
Göç edilen ülkelere entegrasyon ise bizim hikayemizde Medine ile başlar. Ensar muhacir ile birlikte yaşama kültürü, sivil angajmanı ile kendini gösterir. Kur’an, “Düşman olduğunuzu hatırlayın. Allah kalplerinizi birleştirdi ve O'nun lütfuyla kardeş oldunuz” (3:103) diyor. İnsanların aziz tutulduğu ve kendi konumunda kabul edildiği, insan haklarının korunduğu ve bunlara aykırı olmayan her tu¨rlu¨ çeşitliliğin zenginlik olarak göru¨ldu¨ğu¨, insanlığın sorunlarına duyarlılık gösterildiği, farklı din, ku¨ltu¨r ve du¨nya göru¨şlerine sahip insanların birbiriyle diyalog içinde olduğu, birbirine empati yapabildiği bir projenin hayata geçirilmesine mecburuz.
Kendimizi sürekli geliştirmeli, iradelerimizi tekrar yenilemeliyiz
Bu yeni dönem, bizden sadece değişime ayak uydurmamızı değil, aynı zamanda bu değişimi yönlendirmemizi ve şekillendirmemizi de bekliyor.
Bunun için, geçmişte vesile olduğumuz faydalı işler ve yaşadığımız güzel günlerle geleceğe umutla bakmalıyız. Kendimizi sürekli geliştirmeli, iradelerimizi tekrar yenilemeli ve inandığımız yolda dimdik yürümeye devam etmeliyiz. Yeni bir döneme girerken, değişimin kaçınılmaz olduğunu kabul etmeli, ancak bu değişimi kendi değerlerimiz ve ilkelerimiz doğrultusunda yönetmeyi öğrenmeliyiz. Geleceğin dünyasında var olabilmek için, bugünden hazırlık yapmalı ve yarının gerektirdiği donanımları kazanmalıyız. Alvin Toffler’ın dediği gibi, "21. yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil, öğrenemeyen, öğrendiğini unutamayan ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır."
Gelmekte olan 2025 yılının, başta Türkiye'deki mağdur ve mazlumlar olmak üzere tüm dünyaya huzur, barış ve istikrar getirmesini temenni ediyorum.