''Yeni insan, bütün varlığa karşı sevgiyle dopdolu ve insanî değerlerin koruyucusu ve kollayıcısıdır. O, bir tarftan insanı insan yapan ahlâk ve fazilet gibi esaslarla kendi yerini belirleyip kendini bulurken, diğer yandan da bütün varlığı şefkatle kucaklayacak kadar âlemşûmül ‘evrensel’ ve diğergâmdır. ''
Abdullah Aymaz / samanyouhaber.com
Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Adnan Menderes iktidara gelip Başbakan olunca, kendisine “Ya ol! Veya öl!” diye bir tavsiyede bulunmuştu. Bunun mânası, bu milletin, sadece ezanının aslî şekline dönmesiyle değil, her şeyiyle özüne ve köküne dönmesi için ölesiye bir gayret göster demekti… Ağaç özüyle, köküyle gürler… Milletler de öyle… Bediüzzaman Hazretleri 1919’da yazdığı Lemaat Risalesinde, Avrupa mukallitlerine bir misal veriyor. İp üstündeki cambaz yerde sağlam duran, ayakları yere basan ile eğer kavgaya girişirse başına gelecekleri anlatıyordu. İp üstünde durabilmek için pek çok dengeleri gözetecek insan, yerde sağlam duranla nasıl savaşabilir ve yarışmaya kalkışabilir?
Onun için bir önceki yazımızda üzerinde bir nebze durduğumuz M. Fethullah Gülen Hocaefendinin Yeni İnsan yazısında bu husus da ele alınarak “Yeni insan, kendi kendine benzemeye ve tarihî dinamiklerle bezenmeye çalışacaktır.” denildikten sonra şöyle devam ediliyor:
“Şanlı geçmişindeki inananlar gibi inanacak, düşünenler gibi düşünecek; onlar gibi soluklarını duyurma arzusuyla şahlanacak ve onlar gibi karanlıkların bağrına nurlar saçacak… bunları yaparken de, derin bir vefa hissiyle bir lâhza bile Hakk düşüncesinden ayrılmayacak… Hakkı tutup kaldırmak için her gün birkaç defa ölüp ölüp dirilecek… icabında yurt-yuva, evlâd u iyâl her şeyi terketmeye hazır olacak… mal-can kaygısına, refâh-saadet arzusuna kapılmadan bugün mazhar olduğu her şeyi, yakın-uzak milletinin istikbâli yolunda tek zerresini dahi zâyi etmeden tohumları toprağa saçtığı gibi, Hakkın inâyet yamaçlarına saçacak, sonra kuluçkanın yumurta ve civcivler üzerine abandığı gibi bir ızdırap ve bekleyiş faslına girerek inleyip kıvranacak; ürperip yakarışa geçecek ve her gün ölüp ölüp dirilecek. HAKK YOLUNDA OLMAYI, HAKK YOLUNDA ÖLMEYİ hayatının gayesi bilecek ve böyle bir gayeyi fevt etmiş olmayı da şahsı adına telâfisi imkânsız en büyük bir kayıp sayacaktır.”
Her peygamberin mucizesinin, gelişen ilim ve fenlere ilham kaynağı ve rehberliği yönünden bir öncülüğü olduğu gibi, binlerce mucizeye mazhar Son Peygamber Muhammed Aleyhisselam'ın en büyük mucizesi, olan Kur’an-ı Kerim’in de en parlak mucizelik yönlerinden edebiyat ve belağat veçhinin öne çıkması elbette âhir zamanda meramını maksadını anlatma yönünden medyanın çok öne çıkacağına işaret ve rehberlik etmektedir. Bu açıdan YENİ İNSAN’a düşenleri Hocaefendi şöyle açıklamaktadır: “Yeni insan, insanların akıl, kalb, ruh ve duygularına ulaşma yolunda, kitaptan gazeteye, gazeteden mecmua ve bültene, onlardan da radyo ve televizyona kadar, bütün modern imkânlardan –kitle iletişim vasıtalarını kast ediyorum- yararlanacak ve kendini bir kere daha ispatlamaya çalışacaktır.”
Önümüzde Kitap ve Sünnet gibi iki AK KAYNAK var. Bu kaynaklar insanlık için yepyeni bir MEDENİYET PROJESİNİN prensiplerini içlerinde barındırmaktadırlar. Bu hususla alâkalı olarak Hocaefendi şöyle demektedir:
“Yeni insan, ruhunun kökleri itibariyle çok derin, içinde yaşadığı dünya itibariyle de çok yönlüdür. O, ilimden sanata, teknolojiden metafiziğe, her sahada söz sahibi ve kendini alâkadar eden her mesele ile içli-dışlıdır. Evet o, doyma bilmeyen ilim aşkı, her gün daha bir başkalaşan marifet tutkusu ve idrak üstü ledünnî derinlikleriyle AK DEVRİN (Asr-ı Saadetin) AYDINLIK İNSANLARIYLA (Sahabe Efendilerimizle) omuz omuza ve her gün yeni bir miracın süvarisi olarak da rûhânilerle atbaşıdır.
“Yeni insan, bütün varlığa karşı sevgiyle dopdolu ve insanî değerlerin koruyucusu ve kollayıcısıdır. O, bir tarftan insanı insan yapan ahlâk ve fazilet gibi esaslarla kendi yerini belirleyip kendini bulurken, diğer yandan da bütün varlığı şefkatle kucaklayacak kadar âlemşûmül ‘evrensel’ ve diğergâmdır. (…) O, çevresinde iyi olan her şeyi, korur kollar ve onu başkalarına da salıklar… bütün fenalıklara karşı savaş ilan eder ve onları, içinde yaşadığı toplumun bünyesinden söküp atacağı ana kadar bir yay gibi hep gerili kalır. (…) Okunması gereken kitapları okur ve okutur. Ruh ve mânâ köküne saygılı gazete ve mecmualara omuz verir… sokak sokak dolaşır, kendi insanının ihtiyacı olan mecmualara omuz verir.
“Yeni insan bir fâtih ve kâşiftir. Her gün benliğinin derinliklerinde ve fezanın enginliklerinde yeni yeni burçlara bayrağını diker, âfak ve enfüsün sırlı kapılarını zorlar. İmanı ve irfanı sâyesinde eşyanın perde arkasına ulaştıkça daha da şahlanır… ötelerde ve daha ötelerde otağı değiştirir durur… derken gün gelir, TOPRAK SİNESİNDE SAKLADIĞI ŞEYLERLE ONA SES VERİR… DENİZLERİN DERİNLİKLERİNDE YATAN CEVHERLER ONUN BÜYÜLÜ ASÂSIYLA ORTAYA ÇIKAR… SEMÂLAR KAPILARINI ARDINA KADAR AÇAR VE ONA ‘ BUYUR!’ DER.”
Evet, Hadis-i Şeriflerde de müjdelenen bu hususlar inşaallah bir gün mutlaka tahakkuk edecektir.