Habertürk yazarı Fatih Altaylı, Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun kuracağı iddia edilen yeni partiyle ilgili yeni bir iddia ortaya attı.
Fatih Altaylı, bugünkü "Ahmet Bey, tren, istasyon ve bavul" başlıklı yazısında, Abdullah Gül'ün Ahmet Davutoğlu'nun talep ettiği görüşme randevusunu kabul etmediğini öne sürdü.
Altaylı, "Davutoğlu, bırakın treni kaçırmayı, istasyona bile ulaşamadı, hatta bavulunu da kaybetti." dedi.
İŞTE O YAZI:
İktidara yakın kaynaklardan iyi haber alan Nagehan Alçı’dan öğrendiğimiz kadarı ile eski Başbakan Davutoğlu, kurmaya çalıştığı parti ile ilgili olarak bir grup işadamı ile “gizlice” bir araya gelmiş.
Burada eski Cumhurbaşkanı Gül’ü eleştirerek “Treni kaçırdı” demiş.
Dedi mi, demedi mi bilemem. Alçı’dan okuduğumuz böyle.
Ama Abdullah Bey’in siyasete kazandırdığı Davutoğlu’na son dönemlerde pek yüz vermediğini biliyorum, orası kesin.
Hatta duyduğum dedikodular doğru ise, Davutoğlu’nun randevu talebine bile “Siyaset konuşacaksak gerek yok” dediği iddia ediliyor.
Bilemem, adı üzerinde dedikodu.
Ancak bildiğim bir şey var ise Abdullah Gül’ün treni kaçırdığı gibi bir tespitte bulunan Davutoğlu, bırakın treni kaçırmayı, istasyona bile ulaşamadı, hatta bavulunu da kaybetti.
Niye mi?
Anlatayım, siz karar verin.
Davutoğlu, AK Parti’nin tarihindeki en yüksek oyu aldığı seçim sırasında partinin Genel Başkanlık koltuğunda oturan isimdi ve aynı zamanda da Başbakan’dı.
Bu seçim zaferinden kısa bir süre sonra Davutoğlu’nun istifası istendi.
Hem Genel Başkanlık'tan, hem Başbakanlık'tan.
Nedeni biz bilmiyoruz, kendi biliyordur belki.
Çünkü bize göre seçim zaferi elde etmiş, güçlü bir Başbakan gibi duruyordu uzaktan.
O ne yaptı?
Bir iki mırın kırın ve istifa.
Bir başka ifadeyle Genel Başkanlık'tan ve Başbakanlık'tan azledildi.
Diyebilirsiniz ki, “Ne yapacaktı, karşısında koskoca Tayyip Erdoğan vardı, karşı mı çıksaydı?”
Yooo, karşı çıkması gerekmiyordu.
Ama en azından bu işi usulüne uygun, hiç değilse demokrasi varmış izlenimi uyandıracak şekilde yapma becerisini gösterebilir, kuyruğu dik tutabilirdi.
Yani, “Genel Başkanlığı ben Kongre’de kazandım. Eğer hakkımda partinin bir güven sorunu var ise, Kongre’ye giderim. Orada kaybedersem bırakırım” diyebilirdi.
Muhtemelen Kongre’de de kaybederdi ama en azından onurlu bir “bırakma” olurdu.
İstasyonun yolunu orada kaybetti.
Sonrasında kırgınlığını belli eden bir tavır içinde oldu.
Ta ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süre önce kendisini davet edip, yanına oturtana o kadar.
Bu davete koşa koşa icabet edip, bir de son derece mutlu ve mütebessim bir ifade ile memnun ve mesut pozlar verince bavul da elden gitti.
Ki zaten o bavulun içinde sadece ve sadece kendisine çıkarılan Suriye ve Ortadoğu politikalarındaki başarısızlığın faturası vardı.