Ali Bulaç ve Mümtaz'er Türköne'ye teşekkür borçluyuz. Onların sürdürdüğü İslamcılık ve ajan İslamcılar tartışması olmasa, hem -Hayrettin Karaman'ın yazdığı gibi- tarih boyunca tüm Müslüman düşünürleri, alimleri İslamcı, hem de devletin devşirdiği eski İslamcıları kanaat önderi sanacağız. Büyük alim Mele Sadreddin Yüksel'in oğlu sosyolog-yazar Müfid Yüksel, İslamcı ideolojinin doğuşunu, Türkiye'ye hangi kanallarla girdiğini ve devlet tarafından nasıl devşirildiğini anlattı. Yüksel'in, Soğuk Savaş ideolojisi dediği İslamcılığın sosyalist gerilla hareketleri ve devrimci soldan çok etkilendiğine dair tespitinin altını çizmekte fayda var.
İslamcılık, dinin kendisi değil, İslami değerlerin, ideallerin ideolojik bir çerçevede savunulmasıdır. İslam'ın bir ideoloji gibi ele alınması, haşa, ayetin slogana dönüştürülmesidir. Bu yönüyle İslamcılık Müslüman toplumları saran yenilgi psikolojisinin ortaya çıkardığı bir yenilgi ideolojisidir. Batı karşısında yenilgi psikolojisi bu coğrafyada iki ana akım çıkardı. Biri Kemalizm'dir, diğeri İslamcılıktır. İkisini de ortaya çıkaran saikler hemen hemen aynıdır.
İlginç… Kemalizm ile İslamcılık arasında nasıl bir benzerlik var?
Kemalizm Batı'ya karşı koymak için İslam'dan kopuşu gerekli gördü. İslamcılık ise dini Batılı ve aydınlanmacı düşünce içinde reform etmek gerektiğine inandı. Yani İslamcılar da Kemalistler gibi faturayı dine çıkardılar. İslamcılar geleneksel İslam anlayışını, Ehli Sünnet anlayışını terk ederek yeni bir İslam anlayışı oluşturmaya çalıştılar. Sonuçları Kemalizm'den daha olumsuz oldu. Çünkü içeriden dönüştürme adına Ehli Sünnet anlayışını tahrip etti. Ortaya Kur'an ve hadisten gelen rivayet kültürünü dışlayan bir İslam anlayışı çıktı. Ehli Sünnet anlayışından ciddi kopuş 50'lerdeki tercüme faaliyetleri ile oldu.
Selefi ve İslamcı Arap yazarları tercüme faaliyetleri nasıl başladı?
Açık konuşayım, tercüme faaliyetlerine öncülük eden en önemli isim Allah selamet versin, Salih Özcan'dır. Özcan'ın öğrencilik yıllarından itibaren hem Bediüzzaman'la irtibatı hem de Arap dünyasıyla çok yakın münasebeti vardı. Bediüzzaman, Salih Özcan'ı Risaleleri Arap âlemine tanıtmakla görevlendirdi. Ancak Özcan Risale-i Nur'u Arap âlemine tanıtacağına oradaki literatürü Türkiye'ye ithal etti ve yaydı. Radikal siyasal İslamcılığın teorik çerçevesini oluşturan literatür Özcan'ın kurduğu Hilal dergisi aracılığı ile buraya taşındı. Mevdudi'nin Tefhim'i, Kutub'un kitapları ilk o zaman çevrildi. O literatür Türkiye'de radikal İslamcı hareketin çerçevesini oluşturdu.
Tasavvufu hedef alan hatta radikal İslamcılık güçlü bir tarikat geleneğinin olduğu Türkiye'de nasıl taban buldu?
Evet, Türkiye'de ciddi bir tarikat, tasavvuf geleneği var. Erbakan'ın Milli Nizam ve Milli Selamet partileri de Gümüşhanevi dergahından gelen bir saikle çıktı. Ama zaman içinde dergahtan uzaklaştı. Çünkü bir kısım tarikat çevreleri gelenekten kültürel kopuşu fark etti ama siyasal kopuşu fark edemedi. 50'lerden itibaren dindarlar tek parti döneminin baskılarından kurtarabilmek için devlet nezdinde meşruiyet kazanma yollarını aradılar. İşte bu arayış radikal İslamcılığı güçlendirdi. Devlete karşı pozisyon almak önlerini açtı. Mehmet Zahid Kotku Efendi hayattayken radikal İslamcılığın tarikat çevrelerinde etkisi sınırlı kaldı. Ama vefatından birçok grup radikal İslamcı bir söylem benimsedi.
Humeyni Devrimi radikal İslamcı dalgayı nasıl etkiledi?
İran devriminin yarattığı coşku çok etkili oldu. Hatta bazıları o dönemde mezhep de değiştirdi. Bu gelişmeler Ehli Sünnet anlayışından kopuşu hızlandırdı. Denilebilir ki radikal İslamcılık pik yaptı. 12 Eylül darbesinden sonra Milli Selamet Partisi de aradan çekilince, her yerde Seyyid Kutup ve Mevdudi okuyan radikal İslamcı gruplar ortaya çıktı. Herkes İran devrimi sonrası Şiiliğin Türkiye'de yayıldığını sanıyor, aksine asıl yayılan ideolojik Selefi literatür ve radikal İslamcılıktı. Önce Milli Türk Talebe Birliği Müslüman Kardeşlerle ilişki kurdu. Milli Mücadele Birliği de Necmettin Erişen döneminde Hizbu't-Tahrir'den etkilenmişti. Hizbu't-Tahrir malum tasavvufu reddeden, Selefiliğin ağır bastığı bir hareketti. Milli Mücadeleciler İslami anlayış olarak bu Hizbu't-Tahrir'den etkilendi. Nebhani'nin En Nizam-ü'l-İslami'si çok etkili oldu.
O dönem çok güçlü radikal sol nasıl etkiledi?
Sosyalist gerilla hareketleri de İslamcıları çok etkiledi. Hatta onlara karşı İslami gruplar arasında bir kompleks oluştu. MTTB, Akıncılar filan hepsi onlara özendi. Bugün radikal İslamcı gruplar arasında yaygın olan anti-emperyalist söylem sosyalist gerilla hareketlerinden alınmadır. Bu muhalif söylem, Tamamen sol örgütlerden, sosyalist gerilla hareketlerinden ödünç alınan bir söylem bu. 80'li yıllardan itibaren ortaya çıkan şiddet uygulayan İslami gruplar bu sol söylemin eseridir. Komünistlerden öğrendiler bu dili. 1970'lerde MTTB'de bunun büyük kavgası yapıldı.
MTTB 70'lerdeki sağ-sol çatışmasında nasıl pozisyon aldı?
Evet, O dönemde Erenköy cemaati MTTB'de çok etkiliydi. Sami Efendi cemaati sağ-sol olaylarına karışmama kararı aldı ama başka gruplar şiddetle dahil olunması gerektiği görüşündeydi. Necip Fazıl bu gruplara arka verdi. ‘Sağ-sol olaylarına girin' dedi. Ardından Erbakan'la birlikte bir ekip MTTB'den koptu. Bazı gruplar gelenekten kopmadı. Rahmetli ağabeyim Metin'in kurduğu Fatih Akıncılar Derneği mesela radikalleşmedi. İslamcı yazarlar okunurdu ama orada hâlâ şeyhler hocalar gelip vaazlar veriyordu.
İslamcı grupların devlete bakışları nasıldı?
Tabii ki Türkiye'deki İslam anlayışı değişir radikalleşirken devlet oturup olanları izlemedi. Bu grupların çoğunu kontrol altına aldı. Aralarına çok insan soktu. Yani tagut devlet radikal İslamcılar arasına sızdı. Kitabevleri etrafında kümelenen başkasını tekfir eden küçük cemaatçikler ortaya çıktı. Kürt olanlar PKK'ya yaklaştı, bir kısmı liberal oldu ya da sola yaklaştı. Birikim çevresine yaklaşanlar oldu. Ama Refah Partisi yükselmeye başlayınca o trene bindiler. Pastadan pay almaya başladılar. Hatta büyük payı onlar almaya başladı.
Nasıl oldu da insanlar İslamcılıktan PKK ya da sola savruldu?
Çünkü İslam'ı tarihi çerçevesiyle değil, Ehli Sünnet anlayışıyla değil Soğuk Savaş dönemi ideolojisi konsepti içinde anladılar. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle İslamcılar için de ideolojik çerçeve çöktü. Sol gruplar gibi bazı İslamcı gruplar da nihilizme kaydı. Gelenekten gelen bir anlayışa sahip değiller.
İslamcılık AKP iktidarında altın çağını mı yaşıyor?
Hayır, yok öyle şey. İktidar Suriye olayından sonra İslamcı bir vizyon oluşturmaya onu ihya, inşa etmeye çalışıyor sadece. İhvan ile bir siyasal birliktelik projesi olarak görüldü İslamcılık. Milli Görüş geleneğinden gelenlerin rüyasıdır neo-Osmanlıcılık... Bu nostalji tekrar harekete geçti. Şimdi yeni bir söylem gelişti. Ben buna neo Enverci İslamcılık diyorum. İşte Kürdistan bize katılacak. Filistin'i, Suriye'yi alacağız, filan... Bu bir armagedoncu mesihçi anlayışın İslamcı versiyonudur. Bilinçli bir şekilde bir yerlerden pompalanıyor. Milli Görüş geleneğinden gelen bazı çevreler de bundan hoşlanıyor.
AKP iktidarında lokomotif Milli Görüş geleneği değil radikal İslamcılık mı?
İslami kesimin siyaset içindeki lokomotifi radikal İslamcılar oldu. Milli Görüş geleneğinden gelenler değil. 80'li yıllarda radikal İslamcılarla Milli Selamet geleneği tamamen ayrışmıştı, Refah Partisi sonrası İslamcılar lokomotif olarak bu alana geri döndü. Bugün de iktidarın lokomotifi olan İslamcı figürler biraz önce anlattığım kırılmalardan, savrulmalardan geçen isimler... Zaten Milli Görüş geleneğinin böyle bir teori üretecek lokomotif olacak birikimi yok ki... Radikal İslamcıların çoğu ideolojik itirafçıdır.
RADİKAL İSLAMCILAR KUR'ANî KAVRAMLARI SOSYALİST ÇERÇEVEYE UYARLADI
İslamcılığın S. Arabistan etkisinde Selefi bir ideoloji olduğu söylenebilir mi?
Evet, 1964'te Kral Faysal, Suud bin Abdülaziz'i tahttan indirince önceki kralların aksine İslamcı bir politika izlemeye başladı. ABD ile ters düştü. İslam Konferansı Örgütü'nü kurdu. Rabıta da o dönemde kuruldu. İslami tüm gruplarla ilişki tesis edildi. O dönemde Mısır'dan kaçan Müslüman Kardeşler liderleri Suudi Arabistan'a sığındı. Dolayısıyla İhvan da Suudi Arabistan bünyesine girdi. İhvan liderleri de o dönemde İbni Teymiye ve İbni Kayyım El Cevziyye üzerine yazılar yazdılar. İdeolojik Selefiliğin anlayışın taşıyıcısı oldular.
Yani radikal İslamcılık Arap dünyasında İhvan kanalıyla mı yayıldı?
Evet, İhvan İslamcılığın lokomotifi İhvan oldu. Ama temelleri 19. yüzyılda Selefiliğin güç kazanmasıyla atılmıştı. Muhammed Abduh ve Reşit Rıza Batı'ya karşı koyabilmek için dinin modernleşmesinden yanaydı. Selefi/ Vehhabi anlayışı ilginç bir şekilde modernleşmenin vasıtası, Ehli Sünnet anlayışını da engel olarak gördüler. Ehli Sünnet'in temsil ettiği ‘Sevadı azam'a bağlılığı kırabilmek için İbni Teymiye gibi isimleri bir yıkım makinesi gibi kullandılar. Hasan El Benna Şazeli kökenli bir ailedendir, o da Selefilikten etkilendi. Zaten hareketin adının İhvan olma nedeni de Benna'nın 1920'lerde Suudi Arabistan'daki İhvan Fırkası'ndan etkilenmesidir. Abduh da Halveti kökenlidir. Ama Müslümanlık bu yazarların elinde modern bir ideolojiye dönüştü.
İslamcı söylemdeki ezilenler, emperyalizm gibi sol jargonun kaynağı ne?
İslamcılık Soğuk Savaş dönemi ideolojilerinden dehşet verici şekilde etkilendi. Sosyalizm İslamcı aydınları çok etkiledi. Nasır seküler sosyalizm davası güdüyordu, İslamcı aydınlar İslam sosyalizmi teorisi kurmaya çalıştı. Mustafa Sıbai İslam Sosyalizmi diye kitap yazdı. Sosyalimden o kadar etkilendi ki sosyalist kavramlara İslami karşılıklar oluşturuldu. Mustazaflar, müstekbirler, taguti düzen gibi... Kur'an'da geçen bu kavramlar sloganlaştırıldı, sosyalist çerçeveye uyarlandı. Bu nedenle İslamcılık Soğuk Savaş dönemi ideolojisidir.