NUMAN YILMAZ YİĞİT
Ramazan-ı Şerif’in diğer on bir aya göre Kur’an’da farklı bir yeri, önemi vardır.
Çünkü Kur’an, ilk defa Ramazan ayının Kadir gecesinde yeryüzüne inmeye başlamıştır. Bu yönüyle Ramazan ile Kur’an arasında bir zarf mazruf ilişkisi vardır. Ramazan, içinde Kur’an gibi bir kelam-ı ilahiyeyi barındırdığı gibi Kur’an da
Ramazan ayını nazara vermektedir.
Kur’an ve Ramazan ayının birbirleri ile olan münasebetlerine bakılacak olursa her ikisinin de kulun fikri, inanç ve kulluk hayatında yenileyici ve derinleştirici bir özelliğe sahip oldukları müşahede edilmektedir; tabi ki kulun iradesine bağlı olarak.
Ramazan ayı boyunca bir taraftan Oruç tutma, teravih namazlarını cemaatle kılma, Kur’an’la meşguliyet, dua, tövbe istiğfar, evrad-u ezkara devam etme, gece namazları, i’tikaf gibi hususlar -eğer ciddi bir şekilde eda edilebilirse- diğer taraftan da günahlarla araya mesafe koyma, insanın duygu düşünce, iman ve ameli dünyasında tam bir manevi operasyona vesile olabilir.
Geçen her bir yıl daha da bir yaşlanmak suretiyle herkesin adım adım Allah’a yaklaştığı şu hayatta O’nun (cc) razı olacağı keyfiyeti kazanabilmek adına, müşerref olduğumuz Ramazan ayı ve Kur’an aslında iyi bir fırsattır. Normal aylarda rutine binen iman ve ibadet-ü taat hayatı bu mübarek ayda bir kademe daha ileriye taşınabilir. Dolayısıyla da her bir Ramazan’da Allah’a kurbet adına iman ve kullukla ilgili yeni yeni alışkanlıklar edinme, neticesinde de o hal ve keyfiyete, kıvama ulaşma imkanı pekala mümkündür. Kulluk hayatı adına elde edilen bu yeni kazanımlar insanı hem yenilenmeye hem de derinleşmeye götürecektir.
Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin Kalbin Zümrüt Tepeleri kitabındaki ‘
Şükür’ yazısında, gerçek şükür insanından bahsederken bahsettiği bir cümle bu konuya ışık tutar mahiyettedir. O cümlede
“Böyleleri, sürekli mevcudu bağlama ve mefkudu avlama peşindedirler.” denilmektedir. Bu cümle aslında bir mümin için iman ve kulluk hayatında yenilenmenin, derinleşmenin formülünü veriyor gibidir.
‘Mevcudu bağlama’ kısaca, şimdiye kadar kulluk adına yapageldiğimiz, ne kadar kazanımlarımız varsa, beden ve nefsin bunlara alıştırılmasını, rahatlıkla, onları tabiatımızın bir parçası haline getirerek zorlanmadan yapabilir hale getirilmesi, ruha mal edilmesidir, denilebilir. Yakın bir ifade ile ibadet-ü taat ve kulluğa dair ne varsa bütün bunları işleye işleye, yapa yapa onlarla bütünleşme, içselleştirme demektir. Hatta bütünleşmek ve onlarsız yapamamak, onların eksikliğinde veya ihmalinde ruhunda bir boşluk duymaktır.
Ruh ve bedenin yeni kazanımlar edinmesi, alışması kolay değildir. İbadet-ü taata dair meselelerde de, bu böyledir. İman ve kulluk adına herhangi bir yeni kazanıma ruh ve tabiatın alışması, alıştırılması; zaman, üzerinde durma, irade ile işin içinde olma, ısrar, tekrar ve maddi manevi antrenman gerektiren bir husustur. Bu açıdan içselleştirilmesi, tabiat haline getirilmesi gereken konular Allah’a iman ve kulluğa dair vazifeler dahi olsa -Allah’ın ekstra lütufları dışında- insan tabiat ve ruhunun alışmasına bağlıdır. Bu açıdan her yaşta eğitim önemlidir. Bununla beraber ‘Mevcudu bağlama’ da elde edilen kazanımların günlük hayatımızda yeri ve zamanı geldiğinde aksatılmaksızın yerine getirilmesi ayrı bir öneme sahiptir.
Dini hayatta elde edilmesi istenilen kazanımların birden toplu olarak elde edilmeye çalışılması tavsiye edilmemiştir. Çünkü dinin farz, vacip, sünnet ve nafilesini... bütün bunları toptan yapmaya çalışmak o kişinin bunların altında kalıp ezilmesini, aciz kalmasını netice verebilir. Resûl-ü Ekrem Efendimiz, “Bu din kolaylıktır. Hiç kimse kaldıramayacağı mükellefiyetlerin altına girerek dini geçmeye çalışmasın; (insan ne yaparsa yapsın yine de mutlaka bir kısım eksik ve kusurları vardır ve) galibiyet dinde kalır.” (Buhârî, îmân 29; Nesâî, îmân 28) mealindeki hadis-i şerifiyle bu hakikati ifade etmektedir. Fakat buradan ‘Tamamını yapmaya gücümüz yetmez o halde herhangi bir hedefimiz olmasın’ manası da çıkarılmamalıdır. Zira din ve dini hayatta kendini geliştirme, derinleşme, yenilenme, yine dinin bize emrettiği bir husustur. Kur’ân-ı Kerim, mü’minlere hitaben, “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne iman edin.” (Nisâ sûresi, 4/136) buyuruyor. Muhatap, mü’minler olduğuna göre bu âyeti, “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne olan imanınızı yenileyin. Yeniden Cenâb-ı Hakk’a yönelin ve taklide düştüğünüz imanınızı bir kere daha vicdanlarınızda derinlemesine duyun.” Efendimiz (as) da “İmanınızı ‘Lâ ilâhe illâllah’ ile yenileyiniz.” (Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-usûl 2/204) buyurmak suretiyle bu konuya dikkat çekmektedirler.
O halde buna muvaffak olmanın yolu; kulluğa ait meselelerin en önemlilerinden başlayarak, tedrici bir şekilde, hazmede hazmede onları beden ve ruha sindirmeye çalışmaktan geçer. ‘Mevcudu bağlama’ dan kısaca bunu anladıktan sonra, sıra, yeni kazanımların peşinde olma yani ‘Mefkudu avlama’ya gelmektedir.
‘Mefkutu avlama’ gerek iman gerek ibadet, kulluk gerekse de kalp ve ruh hayatı adına yeni yeni kazanımlar peşinde olmak, zaman içinde, belli bir plan ve program dahilinde, tedrici olarak onları da içselleştirerek tabiat haline getirmek ve ruha maletmeye çalışmaktır, denilebilir. İmandan sonra marifetullahı avlamaya, elde etmeye çalışmak iman-ı kamile ulaşmak isteyen biri için bir ‘mefkudu avlamak’ demektir. Kalp ve ruh hayatında ‘seyr-i sülûk’ yani manevi yolculuk yapan biri için ise bu ‘Av’, ‘tecelli avı’dır. Söz konusu olan sıradan bir mümin ise şayet onun av sırasında öncelikle ibadet-ü taatta, farz ve vacipleri tabiatına mal etme sonra da, yavaş yavaş, ‘Nafile Namaz’ alışkanlığı edinmek vardır.
Buna göre mesela farz namazları alışan biri onu hem tabiatına mal etmiş, hem de yirmi dört saatin belli zaman dilimlerini farz namaza tahsis etmekle zaman olarak da o kazanımı bağlamış ve günlük hayatına oturtmuş sayılır. Böylesine namazla bütünleşen bir mümin namaz vakti geldiğinde nasıl vücudu acıktığında yeme içmeye ihtiyaç duyarsa kalp ve ruh da namaza ihtiyaç duyar. Namazı geciktiğinde veya -hafizanallah-kılamadığında içinde bir huzursuzluk, bir boşluk hisseder. Namazı kıldığında ise rahatlar ve huzur dolar. Zira onun ruhu ve tabiatı namaz ile bütünleşmiştir artık.
Sadece namaz üzerinden meseleyi götürecek olursak, herhangi biri farz namazları tabiatı haline getirip içselleştirdiği gibi ilave olarak bu Ramazan da her gün nafile bir namazı -mesela iki rekat kuşluk namazını- da kıla kıla onunla bütünleşip ruhuna mal edebilir. Dolayısıyla da elde olan (mevcud) bu kazanımı yani beş vakit farz namazı bir şeye bağlamış ve ‘mefkudu’ yani ‘elde olmayan’ bir nafile namazı da hayatına adapte etmiş, ‘Avlamış’ olur.
Ramazan ayında iman, ibadet hayatı, Kur’an’ı öğrenme, okuma anlama, dua ve evrad-u ezkar, okunması zaruri olan kitaplar için okumalar yapma adına gelecek Ramazan’a kadar uygulamak ve tabiat haline getirmeyi hedeflemek kaydıyla bir planlama yapılabilir. Bu planlamada şu hususları gözetmek faydalı olabilir;
-İman ve kulluk hayatı adına yenilenme ve derinleşmenin önemini ve zaruretini idrak etme
-Sağlam bir irade ile bu konularla ilgili belli kararlar alma
-Alınacak bu kararların az, ama devamlı, uygulanabilir olmasına dikkat etme
Bu kararları dindeki önem sırasına göre belirleme,
İmanda derinleşme, yenilenme adına her gün az ama devamlı, tespit edilen bir zaman diliminde okuma, dinleme, tefekkür vs. yapma…
İbadetlerde öncelikle farzları sonra vacip ve sünnetleri daha sonra da nafileleri hayata geçirmeyi hedefleme…
Kur’an, Dua, evrad-u ezkar okuma adına da; Kur’an’dan hatim yapmaya, dua kitaplarından da o kitapları bitirmeyi hedefleyerek az ama aksatmadan okumaya çalışma…
-Bu işler için gün içinde toplu veya dağınık bir vakit tahsis etme,
-Bu zaman tahsisinde günün en sakin, günlük meşguliyetin az olduğu zamanları tercih etme,
-Yapmayı kararlaştırdığı şeyleri yazma ve bunları vakti-saati geldiğinde en birinci iş olarak kabul ederek yerine getirme,
-Nefse zor gelse de kararlı olma ve yılmama,
-Bu hususta dua ile Allah’ dan güç kuvvet ve sabır dileme…
Bir ibadet ayı olan Ramazan kulluk hayatımızı yenileme ve derinleşme adına bizlere önemli fırsatlar sunmaktadır. Kullukta mevcut kazanımlara azar azar ilaveler yapmak suretiyle sene be sene daha iyi bir keyfiyete ulaşılarak daha iyi bir kul olunabilir. Her yıl katlanan kullukla Allah’a kavuşmaya layık bir hal kazanma mümkün hale gelir.
Dileriz bu Ramazan şahsi kulluk hayatımızda yenilik ve derinliğe, bütün insanlık için de rahmet, bereket, af ve huzura vesile olur..