Ekonomi profesörü, yazar Taner Berksoy, TL’nin pazartesi günü yüzde 6 değer kaybetmesini ve Merkez Bankası’nın değer kaybını durdurmasını değerlendirdi.
Birgün Gazetesi'nden Meltem Yılmaz'ın haberine göre doların yükselişinin ardında küresel etkenler dışında, Türkiye’nin iktisadi dengesindeki bozukluğun yanı sıra, cari denge bozukluğu, gelir dağılımı bozukluğu gibi faktörlere de vurgu yapan Prof. Berksoy, “ Biz şu anda yerkürede riski en yüksek ülkeyiz” ifadelerini kullandı.
»Doların bu önlenemez yükselişinde temel etkenleri siz nasıl gözlemliyor, bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?
-Doların hareketinde birden fazla etken var. Bunlardan bir tanesi bizim dışımızda, küresel bağlamda gelişen bir hareket. Şimdi Amerikan ekonomisi iyi gibi görünüyor, dolayısıyla dolara karşı dışarıda bir talep var. Dolar orijinal memleketine, Amerika’ya dönüyor. Dolayısıyla bizim türümüzde ülkelerde özellikle kurun yukarıya doğru bir tırmanışı var. Yani dışarıda oluşan talep doları yukarıya çekiyor. Bizimle beraber bütün ülkelerde dolar değer kazanıyor.
»Küresel olarak değer kazanıyor, başka?
-Tabii herkes bundan etkileniyor. Bunun dışında özel olarak tekil ülkelerin de etkilendiği bir gerçek daha var. Bu da o ülkelerin riskiyle ilgili bir şey. Biz şu anda yerkürede riski en yüksek ülkeyiz.
»Nedenini biraz daha açabilir miyiz?
-Bu hem bizim iktisadi değişkenlerimizin, iktisadi dengelerimizin bozuk olmasından kaynaklanıyor. Örneğin müthiş bir enflasyon yaşıyoruz. Önümüzdeki dönem daha da hızlanma olasılığı var. Bu enflasyonu besleyen bir şeydir. İkincisi, cari dengemiz çok bozuk. Üçüncüsü, gelir dağılımımız çok bozuk vs. Yani müthiş bir dengesizlik fırtınası içindeyiz. Bu tabii Türkiye’ye dışarıdan baktığınız zaman riskli bir ülke haline getiriyor. Bir de çok önemlisi, içeride bir siyasi gerilim var. Ve bu siyasi gerilimde hiç kimse lafını, analizini esirgemiyor. Bir sürü olmayan şey ortaya çıkıyor. Bu da iktidar açısından bir risk yaratıyor. Bu verilerin hepsini topladığınız zaman, diğer ülkelerde dolar diyelim ki binde 5 artarken, bizde yüzde beş yükseliyor.
»İktidar yandaşı kalemler, Türkiye’nin ABD için önemli bir pazar olduğu vurgusu ile hareket etme çabasında. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Şimdi orada biraz gerçekçi davranmak lazım. Biz ithalatımızı ve ihracatımızı daha çok Avrupa Birliğiyle yapıyoruz. Dolayısıyla bizim iktisadi değişkenlerle Amerikan ekonomisini etkileyebilme olasılığımız yok denecek kadar sınırlı. Ama buna karşılık bizim coğrafi, stratejik olarak, jeopolitik olarak konumumuz fevkalade önemli. Özellikle Amerika açısından. Amerika Ortadoğu’yu kontrol etmek istiyor. Onun ötesini, Orta Asya’yı ve ötesini, Çin vs. bağlamını... Onun için Türkiye vazgeçilmez bir önemde. Dolayısıyla bizim Amerika’yla ilişkilerimizin iyileşmesi, o stratejik algının nasıl geliştiğiyle ilgili. Bozulmalar da o stratejik bozulmalar oluyor.
»Trump stratejik algılarla çok fazla ilgilenmiyor ama…
-Evet. Biraz daha doğrudan, biraz daha kaba saba, biraz daha hesabı iyi yapılmamış adımlar atıyor. O adımların içinde Ortadoğu, Orta Asya, Uzak Doğu vs. de var. Orayla olan ilişkileri de var. Dikkat ederseniz oralarla ilişkilerini bana kalırsa yanlış bir biçimde, tek olarak, kendisi götürmeye çalışıyor. Bunları hesaba katarsanız Türkiye’nin Amerika ilişkilerinde iktisadi değişken çok ağırlıklı olmayabilir ama siyasi ve jeopolitik değişken çok ağırlıklı. Şu anda gerilimlerin önemli bir nedeni budur diye düşünüyorum.
» Dolardaki yükseliş daha ne kadar devam eder? Yılı 6 ile kapatacağı yorumları yapılıyor.
-Şöyle düşünün; doların dışarıdaki doları etkileyen faktörler bir süre daha devam edecek. Özellikle bu küresel alandaki para daraltmaya şimdi Avrupa Merkez Bankası da dahil olacak ve birazcık daha hızlanacak gibi. O devam ettiği müddetçe iktisadi mantık gereği doların fiyatı yükselecek. Bu tabii faizi de yukarı çektiği için bunun da bir sınırı var. Bundan biz de etkileneceğiz, herkes etkilenecek. Dolayısıyla devam edilir ama böyle çok vahim, son dönemde gördüğümüz kadar, dolar üzerinde fiyat hareketi olmaz diye düşünüyorum. ben 5- 5 buçuk arası olur diye düşünüyorum.
» Hükümetin bu konuyu ele alınma biçimi, algılama biçimi, bu gerilimi, tansiyonu düşürmeye çalışma biçimi size ne kadar sorumlu geliyor? Ne kadar gerçekçi geliyor?
-Faiz bazında bakarsak, orada iktidarın faize ilişkin çözüm mantığı bizim bildiğimiz, bizim okuduğumuz, öğrendiğimiz mantıktan biraz daha farklı. Piyasalar onu anlıyorlar ve dolayısıyla fiyata yansıtıyorlar, fiyat yükseliyor. Orada nasıl bir şey olur bilmiyorum açıkçası. Ama zaman zaman da oluyor. Yani dışarıdan etkiyle oluyor, içerideki bazı müdahale ile oluyor. Mesela son işte Merkez Bankası’nın müdahalesi de bayağı haşmetli bir müdahale oldu. Ama dolardaki hareketi düşürülemedi, durdurulamadı. Yani onun için topyekûn daha sakin, daha açıklayıcı, daha basit adımlar olmalı... Bunun altını çizerek söylüyorum, daha basit.
» 100 günde 100 proje gibi değil yani...
-Ben size yüz tane proje yapacağım dediğiniz zaman, onun algısı başkadır. “Benim temel derdim istikrarsızlığı gidermektir, bunun için ne gerekirse yapılacaktır” demek başka şey. Önce, önceliklerinizi belirlemeniz lazım. Ben olsam ilk adımım çok hızlı bir şekilde bu istikrar fiyat hareketleri üzerine gidip biraz sakinleştirmek olur. Ama bunu yaptığınız zaman yalnız bunun bir bedeli var. Bunun bedeli ekonominin yavaşlamasıdır, büyüme hızının düşmesidir. İktidar, bundan önce o seçim sürecine giderken ortaya çıkan o yüzde 7 küsurluk büyümeye çok fazla yaslandı. Satmadan vazgeçmekte sıkıntıları var. Ama o olduğu zaman da bu tablo ortaya çıkıyor. Ekonomi çok kısılmış vaziyette.
» Yani büyümeyi biraz daha gündemde tutalım telaşı daha büyük sıkıntılar getirir, diyorsunuz.
-Evet, öncelikle biraz frene basmak lazım. Büyümenin yavaşlamasını göze almak ama istikrarı sağlamak gerekiyor. Ondan sonra da kaynak dağılımını değiştirmek. İkincisi; güvenilir bir kaynak tahsis modeli yapmak lazım. Şu anda kaynak tahsis modelimiz yok gibi bir şey. Yani hem kaynak üretmiyoruz, olan kaynakları da toprağa, inşaata gömüyoruz. Kaynak kullanım modelini biraz daha gerçeğe yakın bir yere getirmek gerekiyor.
Birgün