Samanyoluhaber.com Prof. Dr. Şerif Tekalan'ın yazısı
PROF. DR. ŞERİF ALİ TEKALAN
İki arkadaşımla birlikte Afrika’nın bir ülkesinden başka bir ülkeye gitmek için havaalanına geldik. Check in işlemini yaptıktan sonra, iki arkadaşım bir yere oturdular. Ben de kendime uygun bir yer aradım. Beyaz, orta yaşlı bir insanın yanı boştu. Bu insana selam vererek, yanına oturmak için izin istedim. O da ‘’tabii ki buyurun, oturabilirsiniz” dedi. Telefonuyla ilgileniyordu. Ben kendimi tanıttım, normalde nerede yaşıyorum, o ülkeye niçin geldim, nereye gittiğimi söyledim. O da bana bizim gideceğimiz ülkeye gittiğini söyledi. O ülkedeki bir inşaat şirketinin genel müdürü imiş. İlgililer uçağa almak için yolcuları çağırdılar.
Sabahın erken saatlerinde havaalanına geldiğimiz için, yan tarafım boş olursa dinlenerek giderim diye düşünmüştüm. Nitekim yan tarafım da boştu. Biraz önce tanıştığımız arkadaşımızın yanı da boştu. Süratle kafamdan” dinlenmeyi ve uykuyu ne zaman olsa bir yerde yaparım, ben bu arkadaşımızla konuşayım ve tanışayım“ şeklinde bir fikir geçti. Yerimden kalkarak bu arkadaşın yanına geldim. Değişik konuları konuştuk. Uçak inişe geçince, bu arkadaşa “bizi almaya arkadaşlarımız gelecekler, oradan da bir arkadaşımızın evine kahvaltı yapmaya gideceğiz, müsaitseniz siz de gelseniz, böylece hem bir Türk kahvaltısı görmüş olursunuz, hem de oraya gelecek olan arkadaşlarla tanışmış olursunuz” “dedim. O da kabul etti.
Havaalanına indikten sonra arkadaşlarımız o ülkenin çiçeklerinden yapılmış güzel bir kolyeyi boynumuza taktılar. Ben de bana verilen bu kolyeyi yeni tanıştığımız bu arkadaşımızın boynuna taktım. Sonra ‘’arabalar bekliyor, buyurun’’ diye kendisini arabaya davet ettim. Arkadaşımız, “Beni almaya şirketimizin şoförü geldi, biz sizi takip edelim“ dedi. Bir apartmanın önünde arabalarımızı park ettik, sonra asansörle arkadaşımızın evinin olduğu kata çıktık. Evde arkadaşımız, eşiyle ve çocuklarıyla bizi karşıladılar ve buyur ettiler. Sağ olsunlar kahvaltı sofrasını da hazırlamışlar ve bizi hemen oraya aldılar. Biz de misafirimizi baş köşeye davet ettik. Ben” evet bu bir Türk kahvaltısı, ama her sabah kahvaltıyı tabii ki böyle yapmayız, daha mütevazi olur, sağ olsun ev sahipleri, misafirlerimiz geliyor diye bu şekilde hazırlanmışlar “ dedim.
Misafirimiz kendisini tanıttı. Ben de orada bulunan arkadaşlarımızı tek tek tanıttım. Kahvaltıdan sonra, kısaca ve uzatmadan, o ülkedeki okullarımızı ziyarete geldiğimizi, bu okulların her türlü düşüncenin dışında, gerçekten bu ülkeye faydalı olacak güzel insanlar yetiştirmek için açıldığını, bunca yıldır bu ülkenin insanlarının da bu güzel neticeleri gördüğünü, okulların sayısının her geçen gün arttığını, burada bizim ülkemizden gelen işadamları ve öğretmen arkadaşlarımızın da bu ülkeye entegre olduklarını, bu ülkeyi ve insanlarını çok sevdiklerini, bu ülkenin insanlarının da onları çok sevdiğini arkadaşlarımız misafirimize anlattılar.
Ayrıca, sadece bu ülkede değil, dini, dili, rengi, milliyeti ne olursa olsun dünyanın bir çok ülkesinde bu tür eğitim ve diyalog faaliyetlerinin devam ettiği söylendi. Misafirimiz bu anlatılanlardan çok memnun oldu. Kendisinin de mutlaka bu faaliyetlere katkıda bulunmaktan şeref duyacağını söyledi. Kahvaltıdan sonra misafirimize “biz okulları ziyaret edeceğiz, müsaitseniz siz de gelebilirsiniz” diye davet ettik. Toplantısı olduğu için gelemeyeceğini söyledi. Ben de “akşam yemeğini bir işadamı arkadaşımızın evinde yiyeceğimizi ve onu da davet ettiğimizi söyledim. Memnuniyetle dedi ve adresi aldı.
Biz ziyaretlerimizi ve görüşmelerimizi akşama kadar sürdürdük. Akşam da oraya ilk gelen iş adamlarımızdan olan rahmetli Hasan Yılmaz (Libas giyim) abimizin evine gittik. Kararlaştırdığımız saatte misafirimiz de eve geldi. Rahmetli Hasan abimizin eşi, ellerine sağlık, çok güzel yemekler hazırlamış. Orada bulunan iş adamları, öğretmenler ve misafirimizle birlikte akşam yemeğini yedik. Misafirimiz yemekleri çok beğendi, ev sahiplerine çok teşekkür etti. Oraya gelen arkadaşlarımızla misafirimizi tanıştırdık, misafirimizi de onlara tanıştırdık. Rahmetli Hasan abimizin, o her zaman çok samimi ve sıcak ilişkilerinden dolayı, misafirimiz de çok memnun oldu ve onun yanından hiç ayrılmadı.
Okullarımızdan bir tanesinin konferans salonunda orada bulunan öğretmen arkadaşlarımız ve işadamı arkadaşlarımızla tanışma görüşme ve sohbet olacaktı. Misafirimizi de davet ettik, memnuniyetle kabul etti ve geldi. Misafirimize en ön sırada yer gösterildi. Yanına da İngilizce bilen bir arkadaşımızı davet ettik ve arkadaşımız ona yapılan konuşmaları İngilizce olarak özetlemiş oldu. Daha sonra da bu misafirimizi konuşmacı olarak davet ettik. Konuşmasının başında “ben sekiz dokuz saattir farklı bir dünya keşfettim, çok güzel insanlar tanıdım ve sanki ayrı bir alemdeyim gibi kendimi hissediyorum. Bundan dolayı da beni buraya davet eden arkadaşlarıma ve sizlere çok teşekkür ediyorum. Bundan sonra da sizlerle düzenli görüşmeyi çok arzu ederim’’ dedi. Sonra kendisini tanıttı, duygu ve düşüncelerini paylaştı.
Programın bitiminde, kendisine, ne zaman geldiğimiz ülkeye döneceğini sorunca, ertesi gün döneceğini söyledi. Biz de bu geldiğimiz ülkeden başka bir ülkeye gidip, dört gün sonra döneceğiz dedik ve döndüğümüz akşam da yine o gideceğimiz ülkede arkadaşlarımızla beraber olacağımızı ve akşam yemeği yiyeceğimizi söyleyip kendisini de davet ettik, memnuniyetle dedi.
Ve o akşam geldiğimiz şehirdeki akşam yemeğine geldi. Oradaki diğer arkadaşlarımızla görüştü, tanıştı. Farklı konuları konuştuk, bu arkadaşlarla düzenli irtibat halinde olacağını söyledi. Bu arkadaşımızla şu andaki teknik ve teknolojinin getirdiği kolaylıklar ve fırsatlardan istifade ederek düzenli görüşüyorum, fikirlerimi paylaşıyorum. O da bana görüşlerini ve fikirlerini yazıyor. Buradaki arkadaşlarımızla da görüşüyor. Artık her yönüyle arkadaş, dost olduk, inşallah bu dostluğumuzu daha da ilerleteceğiz.
Şöyle güzel bir değerlendirme vardır; “insanoğlu bu dünyaya bir defa gelir, sınırlı bir hayat süresi vardır ve 12’den vurma şansı bir kere verilir. Bu kaide herkes için geçerlidir. Durum böyle olunca da, o zaman hemen her fırsatı, bu sınırlı hayat diliminde, Allah’ın rızasını kazanma istikametinde kullanmak, hiçbir beklentiye girmeden, uygun usul, üslup, doz ve dozajla insanlarla tanışmak, onların dertlerine derman olmak, bunları devam ettirmek, herhalde insan olmanın bir gereğidir. Bu düşünce ve esaslar içinde aslında dünyada dini, dili, rengi, milliyeti, sosyal statüsü ne olursa olsun ulaşılamayacak insan yoktur. Yeter ki uygun yollar bulunabilsin.
İnsanın eline geçen fırsatlarla, bu yollar bulunduğunda da bunların devam ettirilmesi, diğer arkadaşlarımızla bu insanların tanıştırılması, tanışılan insanlardaki güzelliklerin alınması, varsa bizdeki özellik ve güzelliklerin de onlarla paylaşılması yine yapılması gereken konular arasındadır. Özellikle içinde yaşadığımız dünyada artık dünya, ulaşım ve iletişim araçları sayesinde küçük bir köy haline geldiği için, her an, herkesle bir şekilde görüşülebiliyor, tanışılabiliyor, görüşülebilmeli de, tanışılmalı da. Daha sonra bu ilişkiler geliştirilmeli.
İşte asıl o zaman herhalde dünya, kavgasız, savaşsız barış adacıklarından oluşan bir yer olacaktır. Şu anda eğer dünyanın değişik yerlerinde gayri insani davranışlar ve durumlar varsa-ki hem de çok fazla maalesef—işte bu gayretlerin olmamasından dolayıdır. Bu çerçevelerde inşallah bu sorumluluğun bilinci içinde hiçbir şekilde ve hiçbir zaman, hiçbir şeyin beklentisi içinde olmadan, sadece Allah’ın rızasını kazanma endeksli bu gayretleri devam ettirme, herkesin ve her birimizin görevidir.
Rabbim, samimi bir şekilde öncelikle, kendi nefsimize olması gerektiği gibi çekidüzen vererek ve onu devamlı kontrol ederek, sonra da başkalarıyla bu özellik ve güzellikleri paylaşarak hayatımızı devam ettirsin.