''Yeni taktikle bir taşla iki kuş vurulacak: Evvela Türkiye’de Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile el konulan şirket, okul, gazete, televizyon, üniversite, vakıf, derneklere gasp kılıfı hazırlanacak. Akabinde “terör” ve “darbecilik” ithamlarından netice alınamayınca Hizmet Haraketi bu defa “kara para aklamak”, “vergi kaçırmak” gibi her devletin kırmızı çizgisi mahiyetindeki malî suçlarla köşeye sıkıştırılacak.''
Semih Ardıç / Tr724
TERÖR ÖRGÜTÜ İFTİRASI TUTMADI, KARA PARA VERELİM!
Hukuku alt etmek için taşları döşemekte mahir bir zihniyet iktidar olunca her gün yeni bir hak ve hürriyet ihlaline kapı aralanabiliyor.
Başkanlık koltuğunda geçirdiği ilk 100 günde döviz kuru şoku başta olmak üzere kriz üzerine krizden başka bir icraata imza atamayan Recep Tayyip Erdoğan 2’nci 100 gün vaatlerini sıralarken Hizmet Hareketi hakkında hazırladıkları son numaradan da bahsetti.
Erdoğan artık taktik değiştireceği imasında bulundu.
YURT DIŞINDA YENİ TAKTİK
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının Hizmet Hareketi’ne karşı geliştirdiği son numarayı Erdoğan şu sözlerle ifade etti: “Önümüzdeki 100 gün boyunca, yurt dışı yapılanmasına, özellikle finansman ayağına darbe vurulmasına yönelik yeni girişimler başlatıyoruz.”
Bahse konu beyanlar Erdoğan’ın tarz-ı siyasetinin ana renklerini teşkil ediyor.
2014 senesinde, “Bunun da taşlarını döşedik. Yakında netice almaya başlayacağız.” sözleri ile işaretini verdiği sulh ceza hâkimliklerinin dört senedir iktidar muhaliflerini tasfiye ve tecziye mekanizması olarak nasıl kullanıldığı sır değil.
Erdoğan halihazırda Türkiye içinde yüz binlerce insanı mağdur etmekten haz duysa da imha hedefine tam manasıyla ulaşamamış olmanın verdiği ihtirasla yatıp kalkıyor.
Hizmet Hareketi mensuplarına karşı açılan davalarda hukuk garabetlerini görmezden gelen mahkemelerin verdiği kararların Türkiye hudutlarının haricinde kale alınmaması Erdoğan’ın öfke katsayısını artırıyor.
İNGİLTERE MAHKEMESİNİN VERDİĞİ AKIN İPEK KARARI
İngiltere’de Westminster Sulh Ceza Mahkemesi’nin Akın İpek ile birlikte dört kişinin iadesi yönünde Türkiye’den gelen talebe mukabil verdiği “suçlamalar mesnetsiz” cevabı, evrensel hukuk normlarına riayet edildiğinde bahse konu iddianamelerin nasıl müsveddeye döndüğünün en müşahhas timsali oldu.
Hâkim John Zani iade talebinin temelinde hukukî mesnetlerin değil “siyasi motivasyonun” yattığını kaydetmiş ve iade talebini reddetmişti. 28 Kasım 2018 tarihli kararda Akın İpek, Talip Büyük, Mustafa Yeşil ve Ali Çelik’in ithamlardan beraatine hükmedilmişti.
“DARBE VE TERÖR” DEMEK YERİNE “KARA PARA” DİYECEK
Erdoğan kendisinin tanzim ettiği mahkemelerin şablon kararları ile sivil bir hareketin “terör örgütü kurmak ve yönetmek”, “seçilmiş hükûmeti devirmeye teşebbüs etmek” gibi ağır ithamlarla mahkûm edilemeyeceğini geç de olsa kabul etti.
Sadece kendi güdümündeki Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) kararı ile bir cemaatin yahut sivil bir hareketin terör örgütü olduğuna dünyayı ikna edemeyeceğini fark etmesi Erdoğan’ın hukuk cinayetlerinde geri adım atması yahut istibdat rejiminden vazgeçmesi manasına gelmiyor.
Erdoğan’ın derdi başka. Hukuk onun için Avrasyacı müttefiki Doğu Perinçek’in ifadesi ile “siyasetin köpeği” o kadar.
17/25 Aralık 2013 soruşturmalarında internete düşen “sıfırlama” tapesinden bugüne içinde hiç sönmeyen intikam ateşi ile tahtta kaldığını gayet iyi biliyor. 17 Aralık’ta yarı uykulu oğlu Bilal ile kısık sesle konuşurken içine düştüğü mahcubiyeti bir daha yaşamak istemiyor.
Bunun içindir ki Hizmet Hareketi’nin şahsında hakperestlikten intikam almaya devam edecek.
“Yanına bırakmam.” diyen bir siyasetçi ile mafya lideri arasındaki tek fark oturduğu koltuk ve isminin önündeki unvandır.
“MERHAMET ETMEYİN!”
Erdoğan’ın ve etrafındakilerin işlediği suçların şerh edilmesi ile başlayan kan davasında Hizmet Hareketi mütemadiyen yeni taarruz planları ile karşı karşıya kalacak.
Erdoğan ve ekibinin yegane motivasyonu “merhamet etmeyin. Merhamet ederseniz merhamete muhtaç hale gelirsiniz” cümlesinde mücessem hale gelmiş modern haramîliktir.
2’nci 100 gün icraatında Dışişleri Bakanlığı’nın hedeflerinin ilk sırasına Hizmet Hareketi’ni kast edilerek, “Yurt dışında finans ayağına darbe indirmek” maddesi yazıldı. Halkı krizle boğuşan bir devletin yurt dışında önceliği misyon şefliklerine hafiyelik yaptırmak…
Bu madde ile 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün akabinde Türkiye’de takip edilen mülke el koyma taktiğinin dünya ölçeğine taşınacağı anlaşılıyor.
GASP İÇİN KILIF HAZIRLIĞI
Yeni taktikle bir taşla iki kuş vurulacak: Evvela Türkiye’de Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile el konulan şirket, okul, gazete, televizyon, üniversite, vakıf, derneklere gasp kılıfı hazırlanacak.
Akabinde “terör” ve “darbecilik” ithamlarından netice alınamayınca Hizmet Haraketi bu defa “kara para aklamak”, “vergi kaçırmak” gibi her devletin kırmızı çizgisi mahiyetindeki malî suçlarla köşeye sıkıştırılacak.
Terör örgütü yaftası hassaten batıda makes bulmadığı için iadesi talep edilen şahısların suç örgütü üyesi olduklarına ikna için suni delil hazırlamaktan geri durmayacaklar.
ORKESTRA ŞEFİ MASAK
Erdoğan taşların döşendiği raporu verildiği için yeni taktiği ele verdi. Ankara’da devletin belli teşkilatları mesaisinin tamamına yakınını Hizmet Hareketi’nin “kara para akladığına” dair hezeyanlara kılıf bulmak için sarf ediyordu.
Mali Suçları Araştırma Kurumu’nun (MASAK) şefliğinde büyük bir orkestra kuruldu. Hazine, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Borsa İstanbul (BİST), Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) ve malî polis banka hesaplarını didik didik etti.
İnsanların yaptığı bağışları kaynağı belirsiz para gibi gösteren ve her köşesine basılan “çok gizli” yazılı kırmızı mühürlerle allanıp pullanan raporlar savcılıklara iletildi.
Hâkimlerinin tek tek yerleştirildiği ağır ceza mahkemelerinden çıkarılacak kararlar Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı marifeti ile muhatap memleketlere gönderilecek.
Böylece Türkiye içinde el konulmuş şirket, banka hesabı ya da gayrimenkuller üzerine koyu bir şüphe gölgesi düşürülmek isteniyor.
Hezeyana bakın ki Türkiye’de açtıkları davalarda “kara para aklamak” yahut “terörün finansmanına” dair tek delil bulamayanlar suni evrakla dünyayı kandıracaklarını zannediyor.
DEVLETLERİN HASSASİYETİ SUİSTİMAL ETMEK İSTENİYOR
Bir diğer maksat da yurt dışındaki müesseselerin taciz edilmesini temin etmek. Hangi devlet olursa olsun böylesi ithamları ciddiye alır. Devleti aile şirketi gibi idare edenlerin hazırlattığı düzmece dosyalardan iade kararı çıkmasa bile şahıslar ve tüzel kişiler esas işlerinden alıkonulur.
Türkiye’den doğrudan maddi menfaat uman yarı demokratik devletlerden bazıları dosyadan hareketle yargılama yoluna gidebilir. Bazıları iade için gerekçe olarak da kabul edebilir.
Türkiye için cari “o kadarı da olmaz!” sözünün yer yer dünya siyasetinde de geçer akçe olabileceği hatırdan çıkarılmamalı. Bütün ihtimaller dikkate alınarak bu iftiralara da cevap verilmeli.
HİZMET HAREKETİ’NİN İMAJ VE İTİBARINA ZARAR VEREBİLİR
Kurt kuzuyu boğmaya karar vermiş vermesine de serin kanlılığı muhafaza ederek hukuk zemininde mücadeleye devam edilmeli. Endişeye mahal yok. Amma ve lâkin hafife alınacak bir tehdit olmadığı unutulmamalı.
İki-üç senedir kendi kurguladığı mahkemelerde bile terör ve darbe ithamlarını ispat edememiş bir iktidarın argümanlarının yurt dışında makes bulması mümkün değil.
Mamafih stratejik iletişim metotları kullanılmazsa Hizmet Hareketi’nin imaj ve itibar kavramları medeni memleketlerde muvakkat zararlar görebilir.
Bunun içindir ki “olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmak” düsturu ile hareket edilmeli. Hizmet Hareketi’nin ne olmadığını değil, ne olduğunu, en berrak şekilde dünyaya anlatmak günden güne daha elzem hale geliyor.
“HAYATIMIN KENDİSİ BİR MESAJDIR”
Hizmet Hareketi’ni “suçsuzluğu ispat etmek” gibi abes bir işle iştigal ettirerek kendi lehine zaman kazananların tuzağına düşülmemeli.
Stratejik iletişimin “fiil-beyan tutarlılığı, bütünlük, süratli reaksiyon, şeffaflık, stratejik liderlik, stratejik beyanlarda adem-i merkezî yaklaşım ve inisiyatif, istikrar (süreklilik), netlik, orijinallik ve tahlil” ilkeleri dikkate alınarak cephe ilerisinde sağlam bir müdafaa hattı inşâ edilmeli.
Mahatma Gandhi’nin şu sözünden ilham alınabilir: “Hayatımın kendisi bir mesajdır.” Gandhi’nin sözüne “stratejik iletişimin yüzde 80’i eylem, yüzde 20’si ise beyandır” ilavesi yapılabilir.