Deneyimli gazeteci Nazım Alpman, internethaber.com'daki bugünkü yazısında Türk Okullarındaki izlenimlerini anlattı.
Onlarla ilk kez 1994 yılında Türkmenistan’da tanışmıştım. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın basın gezisini izlemek üzere Milliyet gazetesi beni görevlendirmişti. Kalabalık bir basın grubuyla Türkmenistan’daki Türk okullarını gezip öğrencileri, öğretmenleri velileriyle görüşmeler yapmıştık. Gezi programı o kadar yoğun hazırlanmıştı ki, döndüğümde bir daha Türkmenistan’a ancak 10 yıl sonra giderim diye içimden geçirmiştim.
Aradan iki buçuk yıl geçmemişti ki, bu kez gazetenin yeni yönetimi benzeri bir program için beni görevlendirdiğinde “ben almayayım, başkası gitse olur mu?” diye itiraz etmiş sonra da “eli mecbur” kategorisinden Aşgabat uçağına binmiştim. Türkmenistan izlenimleri için bizden küçük bir ricada bulunulmuştu:
-Türkmenbaşı, Türkmenistan hakkında yazılan olumsuz yazılara çok üzülüyor!
Türkiye’ye döndüğümde öyle bir Türkmenistan yazısı kaleme almıştım ki, İstanbul’da üslenen “Türkmen Muhalefeti” beni arayıp ziyaretime gelmişti. Organizasyonun sorumlusu Gazeteciler ve Yazar Vakfı’ndan en azından “bir sitem” bekledim. Eleştirilerimden en küçük bir rahatsızlık duyduklarına dair bir telefon bile almadım.
Aradan yıllar geçti. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Erkam Tufan, Kamboçya ve Tayland’daki Türk okulları için davet edince, pozisyonum için, “Ben artık Milliyet gazetesinde değilim” diye onu uyardım. Erkam, “Nazım Abi, biz seni bir şeyler yazman için davet etmiyoruz” dedi:
-Bizim oralarda neler yaptığımızı görmen için çağırıyoruz!
Gittim, Kamboçya ve Tayland’daki okulları gördüm. Döndüğümde gazetelerin birinci sayfasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) araştırma yapılması isteği yer alıyordu:
Yurt Dışındaki Gülen Okulları Hakkında Araştırma yapılmasını istiyoruz!
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, gördüklerimiz hakkında yazı yayınlanması konusunda arzulu değillerdi ama “yayın ambargosu” da yoktu. Yazıp yazmamak bize kalmıştı. CHP’nin çıkışı ile bu okullar yine gündeme geldiğine göre, dünyanın öbür ucundaki eğitim faaliyetlerini, orada çalışan Türkiyelileri, okulların yöneticilerini, ne kadar maaş aldıklarını, çalışma koşullarını, okulların fiziki durumlarını, nasıl finanse edildiklerini, eğitim standartlarını yazmak ilgi çeker diye düşünerek gördüklerimi kamuoyu ile paylaşmak kaçınılmaz hale gelmişti.
Kamboçya ve Tayland’da ek olarak, iki yıl önce Cumhurbaşkanlığı seçimlerini izlemek üzere gittiğim Abhazya’yı da eklemeliydim ki, objektifin açısını biraz daha genişleteyim. Abhazya Başaran Türk Koleji’ni görmem bir rastlantı sonucu olmuştu.
Abhazya’nın “Bağımsızlık Günü” törenlerinde okulun yöneticileriyle karşılaştığımda “Abi lütfen bizim okulumuzu da gelip görün” diye davet etmişlerdi. Programı bir gün uzatarak bahçesinde Lenin heykeli bulunan okulu gezip görmüştüm. Şimdi yurt dışındaki Türk okullarının son hallerini yazacağıma göre Abhazya’yı da bu diziye eklemek bilgi sahibi olmak isteyenler açısından yararlı olabilirdi.
En baştan bir saptama yapmak yararlı olacak:
Bu yazı dizisi Fethullah Gülen cemaatinin bütün faaliyetlerini kapsamıyor. Sadece üç değişik ülkede bulunan eğitim kurumlarının yakın çekim fotoğraflarını sergiliyor.
Bir de bu geziye katılma gerekçemi yazmalıyım. 1990’lı yılların ikinci yarısına kadar Gazeteciler ve Yazar Vakfı’nın düzenlediği basın-tanıtım gezileri medyanın büyük ilgisine mahzar olurdu. Büyük ve yaygın medyanın bütün gazeteleri, televizyonları imza sahibi yazarları, makam sahibi yöneticileri mutlaka kafile içinde yer alırlardı. Fethullah Gülen Cemaati’nin, dini referans alan özelliği fazlaca dikkat alınmazdı.
Özellikle 28 Şubat süreciyle birlikte hissedilir bir “serin duruş” vaziyeti ortaya çıktı. Bu davranışın temelini de “basın dışı etkiler” oluşturuyordu. Ülkenin dinamik güçlerine(!) karşı “kötü profil” verme kaygısı öne çıkıyordu. Sınırlar “yandaş olma” ile “karşı durma” arasında çiziliyordu. Oysa gazetecinin bir “tanık olma” hali vardı:
Kamboçya'daki Zaman okulu ülkenin en popüler okullları arasında yer alıyor. Sadece tanık!..
Bu yazı dizisi, unutturulmak istenen “tanık olma” halinin bir göstergesidir. Bir de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin, “Gazetecinin temel görevleri” başlığı altında sıralanan ilkelerin 17. Maddesi’ndeki şu satırların gereğidir: Gazeteci; devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politika konularında önyargılara değil, halkın haber alma hakkına dayanır!
Devletin okuyacağınız yazı dizisindeki okullara karşı kemikleşmiş yargıları bulunuyor. O zaman bize düşen “haber değeri” olan her şeyi yazmaktır!
UZUN BİR YOLCULUK HİKAYESİ
Kamboçya-Tayland seferine benim dışımda dört gazeteci, iki akademisyen ve vakıftan da iki görevli katılıyor. Türk Hava Yolları’nın her gün 23.40’da İstanbul-Bangkok seferi var.
Bizim ekip uçağın kalkış saatine doğru toplanıyoruz. Uçağa eksiksiz biniyoruz. Önümüzde 11 saat sürecek iki uçuş var. Dünyanın dönüş yönünün tersine doğru gideceğimiz için Bangkok’a indiğimizde saatlerimizi 5 saat geriye alacağız.
Koltuk önlerindeki ekranlardan uçağın yerini saptayabiliyoruz. Saat 03.30’da İran’ı geride bırakıp, Pakistan’a giriyoruz. Hindistan sınırına dayandığımızda saat 04.15’e geliyor. Harita bilgilerine göre gece-gündüz sınırını da geçiyoruz. Artık gün ışığında ilerliyoruz. Saat 06 00’da Kalküta’yı geride bırakıyoruz.Türkiye saati ile 08.00’de Bangkok’a iniyoruz. Uçaktan çıkıp körüğe girdiğimizde sıcak hava borusunun içine dalmış gibi oluyoruz: Hava sıcaklığı 32 derece!
Kabanlarıyla uçaktan çıkanlar, hızlı biçimde soyunuyorlar.
Bangkong Havaalanı açılışı üç ay önce yapılmış son derece görkemli bir tesis. Savarnabhumi Tay dilinde “Altın topraklar” anlamına geliyor. Bizi alanda THY’nin Bangkok Müdürü Bahri Yılmaz karşılıyor. Kamboçya’nın Başkenti Phnom Penh’e uçmak için alanda 5 saat bekleyeceğiz.
THY Müdürü bizi CIP salonlarından birine buyur ediyor. Artık gecemiz gündüzümüze karışmış durumda. Kimsenin elini kaldıracak hali yok.
Pnhom Penh uçağı kalkışa hazır anonsu yapıldığında el çantalarımızı alıp kapıya gidiyoruz. O zaman Bangkok havaalanının fiziki yapısı hakkında sahici fikir sahibi oluyoruz. Yan yana iki Ak Merkez büyüklüğünde devasa çarşının içinden geçip, uçağa gitmek için temiz 16 dakika yürüyoruz!
Uzun yürüyüşün sonunda uçağımızın yolcu kabul eden kapısını buluyoruz. Tayland Hava Yolları’na ait uçakla yaklaşık 90 dakikalık uçuştan sonra Pnhom Penh’e iniyoruz. Rahat bir yolculuk geçiriyoruz. Ancak Kamboçya gümrüğünden sıyrılmak İstanbul-Bangkok-Pnhom Penh yolculuğu kadar zahmetsiz olamıyor!..
Son 50 yılı büyük siyasi çalkantılara sahne olan Kamboçya büyük bir reform hareketinin başında bulunuyor. Ülke bilgisayarlı sisteme yeni geçtiğinden gümrük memurlarının klavye ve ekran karşısındaki çaresizlikleri bütün çıplaklığıyla görülebiliyor. Bir yolcunun pasaport kontrolünden geçişi ortalama 8-9 dakika sürüyor.
KAMBOÇYA NİRE, TÜRKİYE NİRE?
Pnhom Penh Havaalanı’ndan çıkışında bizi Kamboçya Okulları Genel Müdürü Ali kökten karşılıyor. Ali Kökten Ispartalı genç bir eğitimci. Kamboçya’daki onuncu yıl. Evli ve bir kız çocuk babası. Kökten, 1970’lerin ikinci yarısında gazete haberi olarak okuduğumuz Kamboçya’nın yakın tarihi hakkında bilgi veriyor:
“Devlet Başkanı Pol Pot’un iktidar yıllarında 3.5 milyon insan ölmüş bu topraklarda!..”
ESKİ NESİLİ ÖLDÜREN DİKTATÖR
Ülke halkının tamamına yakınını Kmer ulusu oluşturuyor. Kamboçya’nın şimdiki nüfusu 13 milyon. Başkent Pnhom Penh’de 1.5 milyon kişi yaşıyor. Pol Pot’un Kızıl Kmer iktidarında ise 9.5 milyon kişi varmış. 3.5 milyonu katledilmiş. Öldürülenlerin rejim karşıtlığı tamamen “kaderlerinden” kaynaklanıyor. Buna “kadersizliklerinden” demek daha doğru olur. Sıfırdan yeni bir nesil yetiştirmek iddiasında olan Pol Pot, eski dönemlerin eğitim sisteminden geçmiş, yetişmiş ne kadar insan varsa hepsini kırsal kesime sürüp oralarda telef olmalarını sağlamış. Sadece gözlüklü oldukları için on binlerce öğretmen, aydın, sanatçı öldürülmüş. Gözlük kullandıklarına göre okumuş insan. O halde eski- köhne- yanlış fikirlerle kafaları dolu. Dolayısıyla yeni yetişecek nesle zararlı fikirler enjekte edebilirler!
1970’lerin ikinci yarısında gazete haberi olarak okuduğumuz Kamboçya’nın yakın tarihi hakkında bilgi veriyor: “Devlet Başkanı Pol Pot’un iktidar yıllarında 3.5 milyon insan ölmüş bu topraklarda!..”
Ülke halkının tamamına yakınını Kmer ulusu oluşturuyor. Kamboçya’nın şimdiki nüfusu 13 milyon. Başkent Pnhom Penh’de 1.5 milyon kişi yaşıyor. Pol Pot’un Kızıl Kmer iktidarında ise 9.5 milyon kişi varmış. 3.5 milyonu katledilmiş.
Bu “aydın temizliği” o kadar etkili oluyor ki, sınıflarda öğretmen kalmıyor, okullar kapanıyor. Böyle bir ülkede Türk Okulu açmanın nasıl bir şey olduğunu anlamak kolay değil.
Kamboçya ile Türkiye arasında diplomatik ilişki düzeyi nasıl?
Ali Kökten geçtiğimiz yaz aylarında İstanbul’da Devlet Bakanı Ali Coşkun ile görüştüklerini anlatıyor:
“Bakan Ali Coşkun, Kamboçya ile ilişkilerden sorumlu memuru çağırıp sordu:
-Bizim Kamboçya ile ilişkilerimiz ne durumda?
-Ağustos 2006 itibarıyla hiçbir ilişkimiz yok efendim!”
Kamboçya’nın karmaşık tarihini böyle bir yazı içinde anlatmak kolay değil. Ancak şimdiki son durumu şöyle özetlemek mümkün: Ülke Kamboçya Krallığı olarak anılıyor. Devlet Başkanı Kral Seyhemony 54 yaşında… Babası ülkenin son 50 yılına damgasını vurmuş dünyaca ünlü Prens Shanuk. Her yerde baba–oğul Kralların ve Ana Kraliçe’nin fotoğrafları asılı.
TEK SOSYAL HAK; TUVALET
Ülkenin yüzde 70’i kırsal alanda yaşıyor. Tarım ekonomisi hakim sektör. Ancak sanayi de yavaş yavaş gelişiyor. Vietnamlı, Koreli, Çinli işadamları ülkeye tekstil fabrikaları kuruyorlar. Daha doğrusu Çin’den ve Vietnam’dan söktükleri tekstil fabrikalarını getirip Kamboçya’ya kuruyorlar. İşçilere ayda 45 dolar ödeniyor. İşveren “sosyal hak” olarak sadece tuvalet hizmeti veriyor. İşçiler fabrikalarda işverenlerin sağladığı olanaklarla sadece “çişlerini edebiliyorlar! Onun dışında öğle yemeği, yol parası, servis ve sigorta gibi “ayrıntılar” iş hayatına henüz girmemiş. Batılı ülkelerdeki sayısız moda markaların burada üretim tesisleri bulunuyor.
ZAMAN İNTERNATİONAL SCHOOL
Havaalanından çıkar çıkmaz doğrucu Zaman İnternational School’a gidiyoruz. Bizde zaman kavramı kalmadığından Ali kökten’in “akşam yemeğini okulda yiyeceğiz” sözlerinden günün sonuna geldiğimiz anlıyoruz.
Kamboçya'da Erzurumlu aşçı
“Burada yağmur bir başlıyor altı ay hiç durmadan yağıyor!”
Şimdi kurak mevsimde olduğumuz için yağış yok. Ama Mayıs’ta yağmur mevsimi başlayacak.
Yemekte Ali Kökten Kamboçya’daki okullar hakkında bilgi veriyor:
“Pnhom Penh’de 15 orta-lise var. İlkokul sayısı 10 adet. Okulların her birinde 6 ile 10 bin arasında değişen sayıda öğrenci okuyor. Sınıflarda 70-80 öğrenci bulunuyor.”
-Sizin okulda?
“30 kişilik sınıflarda ders gören toplam 825 öğrencimiz var.”
Gece olduğu için öğrencileri göremiyoruz. Ertesi gün okulun faal saatlerinde tekrar gelip sınıflara gireceğiz.
Zaman Koleji anaokulu sınıfında karma eğitim yapılıyor. Diğer sınıflarda ise durum farklı. Bunun nedeni ailelerin itirazı. Aileler kızlarla erkeklerin aynı sınıfta eğitim görmesini istemiyor...
Ertesi gün öğlene kadar ölüm tarlalarını, soykırım müzesi haline getirilmiş eski hapishane-işkencehaneyi gezip öğlenden sonra okula dönüyoruz. Sanki aynı gün içinde yüzyıllık bir zaman tünelinde gidip geliyoruz. Bedenlerinin bir bölümü mayın tarafından parçalanmış dilencileri, sokaklarda yemek yiyen insanları gördükten sonra klimalı okul binasına girince tuhaf bir ürperti geçiriyoruz.
HAREMLİK-SELAMLIK EĞİTİM
Zaman Koleji’nde kızlar ve erkekler ayrı sınıflarda eğitim görüyorlar.
Neden böyle?
Ali Kökten, “ancak bu kadar karma yapabildik” diyor:
“Bir dönem karışık okuttuk, aileler itiraz ettiler. Devlet okullarında da bu yöntem uygulanıyor. Ana sınıfları ise kız-erkek karışık.”
Okulda 30 üniteli, plazma ekranlı bir bilgisayar sınıfı, bir müzik atölyesi ve bir fizik-kimya laboratuarı var.
FİNANSÖR 100 İŞADAMI?
Okulun kuruluş hikayesi de şöyle:
Okul Kurucusu gazeteci Yusuf Gülerker, 1997’de tesisin temelini atıyor. Okul şimdiki binasında değil o zaman.
Peki buraya nasıl gelmiş?
1996’da Zaman muhabiri olarak buradaki olayları izlemiş!..
İnsan sormadan edemiyor:
-Bir gazetecide bu çapta bir okulu kuracak para nasıl olabiliyor?
Bütün yurt dışı okulların oluşumunda olduğu gibi buranın da 100 işadamından meydana gelen bir finansör grubu var. İşadamları İstanbullu. Yusuf Gülerek Zaman gazetesi muhabiri olduğundan okulun adı da gazetesinden “armağan” ediliyor!
Zaman Koleji’nin yönetim ve öğretmen kadrosu 600 ile 1000 dolar arasında maaş alıyorlar. Öğrencilerin yıllık ödentisi de 2000 dolar olarak saptanmış.
Zaman Koleji'ndeki Türkçe Kulübünün panosu... Okulun sınıflarında kral ve kraliçenin resimleri dışında fotoğraf asılmıyor. Atatürk'ün fotoğrafı bu nedenle Türkçe Kulübü panosunda yer alıyor...
Türkmenistan’daki okullarda görmüştüm, bütün sınıflarda Sapar Murat Niyazov (Türkmenbaşı) ile Atatürk’ün fotoğrafları yan yana asılıydı. Kamboçya da ise sınıflarda
sadece kral ve kraliçe’nin fotoğrafları var. Devlet başka fotoğraf asılmasını istememiş. Ancak okulda bir de Türkçe Kulübü bulunuyor. Buradaki duvarda büyük boy bir Atatürk fotoğrafı asılı duruyor. Altına da onun sözlerinden oluşan bantlar yerleştirilmiş.
OKULDA EĞİTİM İNGİLİZCE
Okulda Kmer dili ve İngilizce eğitim veriliyor. Türkçe “seçmeli ders” olarak okutuluyor. Ama çocukların Türkçe'yi seçmeleri için kuvvetli önemelerde bulunuluyormuş.
Kamboçyalı çocuklar Türkçeyi ne kadar öğrenebiliyorlar? Bunu birazdan göreceğiz.
Sınıfları gezdikten sonra okulun toplantı salonuna geçiyoruz. Lise öğrencilerin oluşan bir grup öğrenci bize küçük bir müsamere sergiliyorlar.
“Atatürk’ten sonra sanata ve sanatçıya en fazla önem veren Bülent Ecevit için söylüyorum” diye anons ettiği şarkıya başlıyorlar:
-Şu dünyadaki en mutlu kişi insanı sevendir!
Sonra tek tek bir Kmerce, bir İngilizce şarkı okuyorlar. Onlar sahneden inince bir erkek öğrenci Arif Nihat Asya’dan uzun bir şiiri teklemeksizin, akıcı bir Türkçe ile okuyor.
KAMBOÇYALI VELİNİN EVİNDE
Aynı gece çocuğu Zaman Koleji’nde okuyan bir velinin evine misafir oluyoruz. Ly Savut ve eşi Min Supipy bizi kapıda karşılıyorlar. Evin yaşam alanı olan salonda üzerleri mindersiz ahşap, geniş koltuk ve kanepeden oluşan oturma grubunda ağırlanıyoruz.
Ly Savut Finans Bakanlığı’na bağlı bir dairenin genel müdür yardımcısı olarak görev yapıyor. Eşi de Kültür Bakanlığı’nda çalışıyor.
Zaman Koleji ilk açıldığında çocuğunu göndermek konusunda karasız olduğunu söylüyor:
“Çünkü burada açılan bütün yabancı okullar din öğretmek için faaliyet gösteriyorlar. Ben de bu yüzden çekimserdim. Fakat akrabalarımın çocukları oraya gidiyordu. Onların deneyiminden sonra ikna oldum. Zaman Koleji’nde din öğretmediklerini gördüm. Ben çocuğumun iyi eğitim almasını istiyorum. Kamboçya’da eğitime iyi hizmet edeceklerini gördüm. Türkiye’nin desteğini gördüm.”
Hastaları öldüren lider
Ly Savut’a, Pol Pot dönemini soruyoruz. Yüzü gerilerek anlatmaya başlıyor:
“Kızıl Kmerler 1975’te Pnhom Penh’e girdiklerinde ben üniversite öğrencisiydim. Beni 300 km uzakta bir köye gönderdiler. Pirinç tarlalarında çalışıyordum. Bu süreç üç buçuk yıl devam etti. Okulları, tapınakları, hastaneleri kapattılar. Hastalananları da öldürüyorlardı.”
Sonra şimdiki Başbakan Hun Sen (ki, Pol Pot’un saygın bir generaliymiş) Vietnam’a kaçıyor. Vietnam’da kuvvet toplayıp, Vietnam Ordusu ile birlikte Kamboçya’ya giriyor. Ly Savun bu operasyonu anlatırken şöyle diyor:
“Hun Sen geldi ve bizi Pol Pot’tan kurtardı!”
Pol Pot döneminin Ly Savun’un ailesine bıraktığı fatura ise aşağıdaki tek cümleyi fersah fersah aşan acılar ifade ediyor:
“Benim babam, teyzem, kardeşim ve karımın beş kardeşi o dönemde öldürüldü!”
Ly Savun “çok zor günlerdi” diye konuşmayı bitirmek istediğini söylüyor.
Kamboçya’da Pol Pot dönemine ilişkin hiç dava açılmamış. Kızıl Kmer’lerin lideri 15 Nisan 1998’de kalp krizi geçirek evinde eceliyle öldü.
internethaber.com