Nefret soruşturmaları ve cadı avı davaları bir bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınıyor. Hukukçulara göre hiç bir delil olmadan işlenen insanlık suçları AİHM’de kesinlikle mahkum edilecek.
Video: Arşiv
Yrd. Doç. Dr. Günal Kurşun, ihlallerin devam etmesi halinde konunun Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi'ne gideceğini kaydetti. Bu durumda Türkiye'nin AB ile yollarının ayrılmasına varan ciddi sonuçlar doğabilir. Ayrıca milyonlarca euroluk cezalar kapıda.
Nefret operasyonlarının hedefi haline gelen hizmet hareketine karşı zulüm adeta soykırıma dönüştü. 2014 yılından bu yana 3 bin 500'e yakın hayırsever suçsuz bir şekilde gözaltına alındı. Burs, kurban gibi gerekçeleri suç gibi gösteren mahkemeler 700'e yakın kişinin tutuklanmasına karar verdi. Hamile kadınlardan, 80 yaşındaki dedelere kadar zulmün kol gezdiği nefret operasyonları kapsamında 100'den fazla şirket gasp edildi, 150'den fazla eğitim kurumuna ise kayyım atandı. Avukatlar yaşanan mağduriyetleri bir bir yargı yoluna taşısa da iç hukuk yolları bir türlü etkili olmadı. Hukukçular açılan yüzlerce davanın önümüzdeki 3-4 aylık sürede iç hukuk yolları tükendiği için AİHM'e gideceğini söyledi. AİHM'e giden ilk dosya AYM'nin kararına rağmen hiçe sayılan dershane yasağı.
NEFRET SUÇU KİTLESEL İMHAYA DÖNÜŞTÜ
Tüm üyeleri hukukçu ve avukatlardan oluşan İnsan Hakları İzleme ve Değerlendirme Merkezi Başkanı Avukat Mustafa Dokumacı hizmet hareketine yönelik yapılan işlemlerin nefret suçu olduğunu söyledi. Dosyalarda tek bir delil dahi olmadan koca bir camiaya terör yaftası vurulmasının kitlesel bir imhaya dönüştüğüne dikkat çeken Dokumacı şunları anlattı: “Bu suçun karşılığı nefret suçudur. Nefret suçu bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet gibi yönelimlerden dolayı duyulan ön yargı ile işlenen doğrudan ya da dolaylı suçlar olarak tanımlanıyor. Bugün devlet yöneticilerinin işlediği suçun muhatabı bir müfettiş raporunun terör tanımından kaynaklanıyor. Kaldı ki hukuki hiçbir karşılığı yok. Bu tanımdan koca bir camia terör yaftalanmasına maruz bırakılmış.”
İÇ HUKUK TÜKENME AŞAMASINDA
Son dönemde yaşanan hukuk garabetleri nedeniyle hukukun sükut ettiğini söyleyen Dokumacı nefret suçlamalarının AİHM'de yargılanacağını söyledi. Dokumacı süreci şöyle özetledi: “Anayasa Mahkemesi dahi yürütmenin baskısına maruz kalıyorsa, HSYK karar alırken yürütmenin önerilerini dikkate alıyorsa burada bağımsızlıktan tarafsızlıktan ve en önemlisi yargının üstünlüğünden söz etmek mümkün değil. Burada adalete erişimin bu şartlarda beklenmesi mümkün değil. Yargıçlarda bu irade olmadığı için üst norm olarak kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşımıza çıkıyor. Bu davaların hepsi bu mecraya taşınacak. Türkiye'deki yargı yolunun tükenmesine az kaldı. Şu anda bu dosyalar Anayasa Mahkemesi'nde. 3-4 aylık bir süre sonunda yüzlerce dosyanın AİHM'e taşınacağını düşünüyorum. Buradan çıkacak bir emsal karar bugün tutuklanan yüzlerce insanın suçsuzluğunu ortaya koyacaktır. Bu sebeple suç işleyenler yargılanacak ve mahkum olacaktır.”
MASUMİYET KARİNESİ YOK SAYILDI
Masumiyet karinesinin yok sayıldığını kaydeden Dokumacı, “Hüküm kesinleşene kadar yargılanan kişi masum kabul edilir. Bu kriter yok sayılıyor. İnsanlar peşin peşin suçlanıyor ve kamuoyu önünde tutuklanıyor” dedi.
HAK İHLALİ AİHM'DEN DÖNECEK
AİHM'de mülkiyet hakkı ve yaşama hakkının korunduğunu hatırlatan Dokumacı, “Ayrımcılık ve adil yargılamayı engelleyen durumları da yasaklıyor. Şimdiye kadar Sulh Ceza Hakimlerinin aldığı kararlar insanların adil yargılanma haklarını ihlal etti. Çok kısa bir süre içerisinde AİHM'e başvuru yapılacak. İhlalin tespit edilmesi durumunda çıkacak bir karar bu mahkemelerin verdiği bütün kararlara tesir edecek” ifadelerini kullandı.
HAK İHLALİ YAPILIYOR
Eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen: Kitlesel bir insan hakkı ihlali var ortada. Tek bir olay temelinde değil bütün bu olayları gruplaştırıp önce AYM daha sonra da AİHM'e götürmek gerekiyor. Burada kollektif bir hak ihlali vardır. Türkiye'den 80'li yıllarda AİHM'de çok sayıda dava açıldı. Askeri yönetim döneminde kitlesel bir biçimde işkence vardı, insan hakları ihlali vardı. Bugün de bu şekilde davalar açılabilir.
HER MAĞDUR MİLYONLARCA EURO TAZMİNAT KAZANABİLİR
İstanbul Eski Baro Başkanı Muammer Aydın: “Türkiye'de siyasi iktidarın güdümünde oluşturulan bu türlü davaların hiç birisinin temeli yok. Siyasi iktidar kimi terbiye etmek, kimi sindirmek istiyorsa karşısında hangi cemaat, hangi kurum olursa olsun onları ortadan kaldırıp gelecekte tehlike teşkil etmeyeceğine inandığı noktaya kadar yaptıkları işlemlerin hiçbiri hukukla alakalı değil.
Ortada eylem yok
İnanıyorum ki bu tür davalarla ilgili iç hukuk yolları tükendiği zaman AİHM'e yapılacak müracaatlarda mutlaka ve mutlaka hak ihlali çıkacak ve tazminatla sonuçlanacaktır. Çünkü ortada eylem yok. Elde sadece siyasi iktidarın başında olan kişinin söylemleri var.
Türkiye suçlu bulunacak
Bu yüzden AİHM'de hem adil yargılanma ilkesiyle hem insan hakları ihlalleriyle ilgili Türkiye suçlu bulunacak. AİHM'den çıkacak sonuçlardan sonra bu işlemleri yapanlara karşı hem cezai hem tazminat davaları açılabilir. Tazminatların boyutları her olaya göre değişiyor. Bu tazminatlar 50 bin eurodan tutun da 1 milyon eurolara kadar gidiyor.”
AYM ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMIYOR
Hukuk ve Hayat Derneği Başkanı Av. Mehmet Kasap son dönemde alınan kararlar neticesinde AYM'nin etkili bir iç hukuk yolu olmaktan çıktığına dikkat çekti. Belli davalarla ilgili AYM'nin çok hızlı karar alırken bazı davalarla ilgili politik bir tavır takındığına tepki gösteren
Kasap, “AYM bazı davalarla ya ilgilenmiyor ya da olumsuz karar veriyor. Bu şekilde AYM'den sonra da iç hukuk yolları tükeneceği için dosyalar çok hızlı bir şekilde AİHM'e taşınacaktır. Dershane ile ilgili biz konuyu AİHM'e taşıdık. Şu anda başvurunun kabul edilmesini bekliyoruz” dedi.
ON BİNLERCE KİŞİ AİHM'E GİDİYOR
AYM'nin dershane kararı uygulanmadığı için 17 bin eğitim çalışanının mağdur olduğunu ve 75 bin kişinin bu süreçten etkilendiği bilgisini paylaşan Kasap, “Sadece buradan dershane kararı uygulanmadığı için on binlerce dava AİHM'e gidecek. Onun dışında hukuksuz bir şekilde kayyım atanan firmalar mülkiyet haklarının elinden alınması nedeniyle davalar açıyor” ifadelerini kullandı.
AB BAKANLAR KOMİSYONUNA KADAR GİDER
Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Günal Kurşun, Hizmet Hareketi'ne yapılanların insanlığa karşı işlenen bir suç kapsamında değerlendirilebileceğine dikkat çekti. Kurşun, şunları söyledi: “AİHM'in burada ihlal bulacağına hiç şüphe etmiyorum. AİHM'e gidecek bu davalar ihlal kararıyla neticelenecek ve Türkiye mahkum edilecek.”
YENİDEN YARGILAMA YOLU AÇILACAK
AİHM sistemi içinde ihlalin karşılığının tazminat olduğunu ifade eden Kurşun, “AİHM kararları Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca bir yargılamanın yenilenmesi sebebi kabul ediliyor. Sadece yargılama için değil savcılık evresindeki soruşturmadaki ihlalleri de kapsıyor. AİHM'in bulduğu bu ihlallerden sonra Türkiye'de yeni bir yargı düzenine geçileceğini düşünüyorum. Düzmece bir takım delillerle düzmece mahkemeler emir komuta zinciriyle bağımsız ve tarafsız olmayan organlar tarafından verilmiş bazı kararlar var. AİHM, bunlar yargılanmanın yenilenmesi sebebidir diyecek” dedi.
Kurşun, şöyle devam etti: “AİHM'in ihlal kararlarından sonra bu davalar tekrar görülecek. Eğer yine aynı sonuç çıkarsa AİHM'in sonucu da değişmeyecek. İkinci kez aynı kararı verecek. Eğer üçüncü kez de Türkiye mahkeme kararlarını uygulamazsa AİHM mahkeme kararlarını uygulamamaktan ötürü Türkiye'yi AB Bakanlar Komitesine havale eder. Bu sefer Türkiye'nin AB konseyindeki varlığı tartışılır hale gelir.
Türkiye sözleşmelerin tarafı
Siz bir insan hakları sözleşmesine üye olmuşsunuz, tarafsınız, bu sözleşmede verilen hakları insanlara uygulayacağınızı taahhüt etmişsiniz ama bunları ısrarla uygulamıyorsunuz. Üstelik bunları da bir grup vatandaşa yapıyorsunuz. Bu durum şüphesiz AB konseyinde dikkat çekici sonuçlar doğurur. Tipik bir Avrupa ülkesinde böyle şeyler olmaz. Türkiye bir karar verecek. AB sistemi içinde insan haklarına dayalı bir devlet mi olacak yoksa üçüncü dünya ülkesi mi olacak? Uygulamadığın bir sözleşmeye taraf olmanın bir anlamı yok. Bu tamamen Türkiye'nin 100 yıl geriye gitmesi demektir.”
Gasp, nefret, cadı avı
Nefret operasyonları kapsamında proje mahkemelerinden alınan kararlarla 80'e yakın özel işletmeye kayyım atandı. Bank Asya, Koza İpek Grubu, Kaynak Holding gibi dev şirketler ve bağlı bulundukları kurumlar gasp edildi. Kayyım atamasıyla ilgili dosyada tek bir suç delili gösterilemezken tek yasal dayanağın müfettiş raporları olması dikkat çekti. Teşebbüs hürriyeti ve mülkiyet hakkı sıfırlandı.
MEDYADA KIYIM: 3 BİN 700 İŞSİZ
Son 6 ayda 3 bin 700 kişi işini kaybetti. İpek Medya Grubuna yapılan kayyım gaspından sonra Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün TV ve Kanaltürk TV'de çalışan 600 çalışan işsiz kalmıştı. Samanyolu Yayın Grubu, Türksat uydusundan çıkarılınca 800 kişiyi işten çıkarmak zorunda kaldı. Zaman Gazetesi, Cihan Haber Ajansı ve Cihan Medya Dağıtıma kayyım atamasıyla 1700 çalışan işsiz kaldı.
3 AYDA 150 EĞİTİM KURUMUNA KAYYIM
Paralel paranoyasıyla sürdürülen nefret operasyonlarından en büyük zararı başarılarıyla adından söz ettiren eğitim kurumları gördü. Aralarında Özel Fatih Koleji, Anafen Dershaneleri, Özel Coşkun Nilüfer Okulları, Körfez Yayınları, Anadolu Fen Eğitim, gibi köklü eğitim kurumlarına polis eşliğinde girilerek eğitime darbe vuruldu. Türkiye'nin bir çok ilinde 150'ye yakın kolej ve dershane statüsündeki eğitim kurumuna kayyım atandı. MEB, AYM kararına rağmen dershanelere ruhsat izni vermeyerek 17 bin öğretmeni mağdur etti.
BURS VE KURBAN NEDENİYLE 3 BİN 500 GÖZALTI
Sulh Ceza Hakimlikleri'nden alınan skandal kararla binlerce hayırseverin koluna kelepçe takıldı. Nefret operasyonları kapsamında şimdiye kadar 3 bin 500 hayırsever gözaltına alındı. Bunlardan 600 kadarı ise dosyada tek bir delil bulunmamasına rağmen terör suçlamasıyla tutuklandı. Özellikle Kurban, burs, sadaka ve zekat verdikleri için 80-90 yaşındaki dedeler de cadı avına maruz kaldı.
ZULÜM ANNELERİ BEBEKLERİNDEN AYIRDI
KPSS soruşturmasında gözaltına alınan ve 10 aylık bir bebeği bulunan anne sorgu sürecinde yüzlerce kişinin olduğu adliye koridorunda zor şartlarda bebeğini emzirmek zorunda kaldı. Zulmün hedefi olan bir başka anne ise 1,5 yaşındaki çocuğunu teslim edeceği kimse olmayınca ifadeye çocuğuyla gelmişti. Annenin isteği kabul edilmeyerek 1,5 yaşındaki bebek “Burası kreş değil, dışarı çıkarın çocuğu” denilerek emniyetin kapısına konulmuştu. Öte yandan hayırseverlere yapılan operasyonlarda 16 aylık bebeğini emzirirken bir anne gözaltına alınmıştı. Kış ortasında anneannesi tarafından Emniyet binasına getirilen bebeğini nezarethanede emzirmek zorunda kalmıştı.