[Z. Hicran Yıldırım yazdı] Hz. Yusuf (as) ve Hizmet Gönüllüleri

”Eğitimci-yazar Z. Hicran Yıldırım'ın kaleme aldığı Rehberlik Köşesi'nde her yaştan insanımız için önemli bilgiler yar alıyor. Yazı dizisinin bu bölümünde Yusuf Aleyhisselamın kıssasını anlatmaya devam etti

Z. HİCRAN YILDIRIM - SAMANYOLUHABER.COM 

Yusuf aleyhisselam zindanın kapısına: ‘Burası bela, musibet ve hüzün evi, dirilerin kabri, düşmanların sevinç, dostların tecrübe yeridir, diye yazdı.

Yusuf Aleyhisselam-2

Yusuf aleyhisselam zindandayken Mısır hükümdarı bir rüya görmüştü. Dehşetle uykusundan uyanıp:
- Ben rüyamda yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini ve yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüya tabiri biliyorsanız, bu rüyamı yorumlayın, dedi. 
Onlar:
- Biz böyle rüyaların yorumunu bilmeyiz, dediler. 
Bu sırada daha önce Yusuf aleyhisselam ile zindanda kalan şerbetçi kendi rüyasını tabir ettirdiğini hatırlayarak:
- Ben bu rüyanın yorumunu yaptıracağım. Beni Yusuf’un (aleyhisselam) bulunduğu zindana götürüp onunla görüştürün, dedi. 

Şerbetçiyi Yusuf aleyhisselamın yanına götürdüler. O da Mısır hükümdarının rüyasını anlatıp yorumunu istedi.
Allahü Teâlâ, Yusuf aleyhisselama zindandayken peygamberlik emrini bildirdi. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdarının rüyasını tabir etmeden önce Allahü Teâlâ’nın peygamberi olduğunu söyleyip, mucize gösterdi. Gelecek yemekler daha gelmeden önce cinsini ve tadını haber verdi. Peygamber ailesinden geldiğini, baba ve dedelerinin peygamber olduğunu bildirdi. Zindandayken insanları tevhid inancına dâvet etmeye başladı. Zindandakilere:
- Ey zindan arkadaşlarım! Çok sayıdaki putlarınız mı hayırlı, yoksa tek ve her şeye galip olan Allahü Teâlâ mı? dedi. 
Arkadaşlarına tevhid inancını, inanmanın gerekli olduğunu ve hak dinin emir ve yasaklarını anlattı.
Yusuf aleyhisselam hükümdarın rüyasını yorumlayıp:
- Yedi sene bolluk, sonra yedi sene kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz, buyurdu. 
Hükümdar, bu tabiri duyunca Yusuf aleyhisselamı yanına istedi. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdarının elçisine:
- Efendine dön de ellerini kesen o kadınların zoru (hâli) neydi? Kendisine sor. Benim Rabbim onların hilelerinin ne olduğunu (ne söylediklerini ne yaptıklarını) elbette bilir, dedi. 
Elçi, hükümdarın yanına dönüp Yusuf aleyhisselamın isteğini arz etti. Meseleyi araştıran hükümdar, o kadınları yanına getirtip:
- Yusuf’un nefsinden murad almak istediğiniz vakit ne halde idiniz? Onu Züleyha’nın emrine itaat etmeye teşvik ederken size karşı bir meylini hissettiniz mi? Kendisinde bir kötülük, şüphe götürür bir hareket gördünüz mü?” dedi. 

Kadınlar:
- Hâşâ! Biz onun hiçbir kötü hâline, hiçbir günahına muttali olmadık, dediler. O mecliste bulunan Aziz’in hanımı Züleyha da:
- Şimdi hak ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murad almak istemiştim. O ise şüphesiz doğru söyleyenlerdendir, dedi.
Böylece Yusuf aleyhisselamın suçsuzluğu ve senelerdir zindanda suçsuz olarak kalmış olduğu ortaya çıktı.
Mısır hükümdarı, Yusuf aleyhisselama tekrar elçi gönderip:
- Onu bana getirin, kendisini has müsteşar edinip işlerimi ona bırakayım, dedi. Hükümdarın davetini kabul eden Yusuf aleyhisselam zindandan çıktı. Zindanın kapısına: 
- Burası bela, musibet ve hüzün evi, dirilerin kabri, düşmanların sevinç, dostların tecrübe yeridir, diye yazdı.
Hizmet insanlarının bu bakımdan Hz. Yusuf aleyhisselam ile yakın bir kader birliği var. Kendi ülkesinde parya, garip, yalnız, değişik imtihanlara maruz kalmış, imtihandan imtihana atılmış ve sonra hapishaneler..

Hapishanelerin birer Medrese-i Yusufiye olması, irşadın oralarda olması Seyyidina Hz. Yusuf’un (as) ilk defa tevhidi orada haykırması, bu Hizmetlerin başlangıcının da böyle olması, böyle başlaması ve bu işin bir türlü bitmek bilmemesi, devam etmesi, Seyyidina Hz. Yusuf gibi ayrı bir hususiyetin onun medresesi olan hapishanede bugün de cereyan etmesi bakımından Hz. Yusuf ile Hizmet insanlarının çok sıkı bir alakası vardır.
Yusuf aleyhisselam hükümdarın sarayına varınca, hükümdar ona çok iltifatta bulundu. Hükümdar görmüş olduğu rüya ile ilgili ne gibi tedbirler alınması gerektiğini sordu. 

Yusuf Aleyhisselam:
- Bolluk senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile beraber, başaklarıyla ambarlara koymalısın. Bu şekilde ekinler bozulmadan kalır, hem de saplar hayvanlarınız için yem olur. Halka da ekinlerinden ihtiyaçları kadarını yemelerini, geriye kalanını saklayıp korumalarını emretmelisin. Bu yiyecekler kıtlık senelerinde sizin ve çevredeki insanların ihtiyaçlarını karşılayacaktır, dedi. 
Yusuf aleyhisselamın tavsiyeleri çok hoşuna giden hükümdar: 
- Bu işleri yapmakta bana kim yardım eder? dedi. 

Yusuf aleyhisselam ona:
- Arzın (Mısır’ın) hazinelerinin idare işini bana bırak. Ben onu korumaya muktedirim. Tasarruf yollarını bilirim, bu işi ben yaparım, buyurdu.
Yusuf aleyhisselamın teklifinden bir sene sonra Mısır Azîzi (Mâliye Nâzırı) öldü. Hükümdar, Hazreti Yusuf’u onun yerine Mâliye Nazırı yaptı. Mücevherlerle süslü taht ve taçlarla birlikte hazinelerin anahtarlarını ona teslim etti. Hükümdar bütün yetkilerini de ona verdi. 
Yusuf aleyhisselam yetkileri eline alınca kıtlık senelerinin geleceğini düşünerek gerekli tedbirleri aldı. Gerekli gıda stoklarını yaptırdı. Bu stoklar için büyük depolar yaptırıp topladığı yiyecekleri buralarda depoladı. Hatta, Mısır Piramitlerini de yiyecekleri depolamak için Yusuf aleyhisselam’ın yaptırdığı söylenir. 
Yedi sene olan bolluk seneleri geçip, peşinden bütün şiddetiyle kıtlık baş gösterdi. Kıtlığın ilk senesinde insanlar hazırladıkları yiyecekleri bitirdiler. Yusuf aleyhisselamdan para ile yiyecek satın almaya başladılar. 
Yusuf aleyhisselam kim olursa olsun, kimseyi kayırmadan yiyecek almaya gelene bir deve yükünden fazla yiyecek vermezdi. Bu hususta adâletten asla ayrılmazdı. Mısır hükümdarı ve pek çok kimse onun adâleti ve güzel huyları sebebiyle Allahü Teâlâ’ya inanmışlardı.
Mısır’dan ve çevre ülkelerden olan insanlar akın akın gelip Yusuf aleyhisselamdan yiyecek alıyorlardı. Babası Yakup aleyhisselamın ve kardeşlerinin yaşadığı Ken’an diyârında da kıtlık baş gösterdiğinden Yakub aleyhisselam, Yusuf aleyhisselamın anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin hâricindeki on oğlunu Mısır’a erzak almak üzere gönderdi. Yakup aleyhisselamın oğulları Mısır'a varınca hazret-i Yusuf onları tanıdı. Onlar ise, Hazret-i Yusuf’u tanıyamadılar. 
Hazret-i Yusuf onların kim olduklarını, nereden geldiklerini sordu. Onlar:
- Biz Ken’an vilâyetindeniz. İhtiyar bir babanın on evlâdıyız. Babamızın ismi Yakub’dur. Beldemizde kıtlık var. Babamız bizi buraya erzak almaya gönderdi, dediler.

Yusuf Aleyhisselam:
 - Şimdi babanız nerede ve kiminle beraberdir? diye tekrar sorunca, onlar da:
- Ken’an ilinde bizim en küçük kardeşimizle beraber kaldı. Babamızın küçük kardeşimizle aynı anadan olan çok sevdiği bir oğlu daha vardı. Kırda telef oldu. Onun derdinden Bünyamin adındaki küçük oğlunu yanından hiç ayırmaz. Oğlu Yusuf’a üzüntüsünden dolayı gözleri görmez oldu, dediler.
Yusuf aleyhisselam her bir kardeşi için birer deve yükü erzak hazırlattı. Onlardan almış olduğu paralarını da gizlice tekrar yüklerinin içine bıraktırdı. Gelecek sefere diğer kardeşlerini de getirmelerini istedi. Getirmedikleri takdirde erzak vermeyeceğini bildirdi. 
Yakup aleyhisselamın oğulları evlerine varınca babalarına, Mısır Mâliye Nâzırı tarafından büyük ihsan ve iltifat gördüklerini anlattılar. Mısır Mâliye Nâzırının bir daha Mısır’a gittiklerinde kardeşleri Bünyamin’i de getirmelerini istediğini, aksi hâlde erzak vermeyeceğini söylediğini bildirdiler. 
‘Yakup dedi ki: "Daha önce onun kardeşini size emanet ettiğim gibi bunu da size inanıp emanet edeyim, öyle mi?.. Fallâhu hayrun hâfizan ve huve erhamurrâhimin - En iyi koruyan Allah'tır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir." (Yusuf Suresi, 64)
Yakup Aleyhisselam, Bünyamin’i göndermek istemiyordu. Evlatları yüklerini açtıkları zaman paralarının ihsan olarak yüklerinin içine konulduğunu gördüler. Bunun üzerine babalarına:
- Ey babamız! Daha ne istiyoruz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş. Biz onunla tekrar ailemize zahire getiririz. Kardeşimizi de koruruz. Kardeşimizi götürmekle bir deve yükü zahire de fazla alırız. Bu seferki aldığımız zahire az bir ölçektir, bizi idare etmez, dediler. 
‘Yakup şöyle cevap verdi: "Siz kendiniz helâk olmadıkça, onu bana getireceğinize dair Allah'ın huzurunda sağlam bir söz vermeden, ben asla onu sizinle göndermem!" Onlar kendisine kesin söz verince de dedi ki: "Allah Teâlâ da bu söylediklerimize şahittir, gözeticidir." (Yusuf Suresi, 66)
Bünyamin’i getireceklerine dair söz aldıktan sonra onlarla birlikte onu Mısır’a gönderdi. Kur’an-ı Kerim’in bildirmesiyle Yakup aleyhisselam onlara:
‘Ve "Evlatlarım!" diye ilave etti: "Şehre aynı kapıdan değil de ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah'tan gelecek takdiri önleyemem. Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah'ındır. Onun içindir ki ben ancak O'na dayanır, O'na güvenirim. Tevekkül edenler de yalnız O'na dayanıp güvenmelidirler."  
Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girerek onun emrini yerine getirdiler. Ama bu tedbir, Allah'ın kendileri hakkındaki takdiri karşısında hiçbir fayda sağlamadı. Sadece Yakup'un içindeki bir dileği açığa çıkarmış oldu. O, kendisine Biz öğrettiğimizden ötürü ilim sahibi idi. (Bunun içindir ki "Allah'tan gelecek takdiri önleyemem." demişti.) Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.’ (Yusuf Suresi, 67-68) 
Yakup aleyhisselamın oğulları ikinci defa Mısır’a gittiler. Bünyamin’i Yusuf aleyhisselamın yanına getirdiler. Yusuf aleyhisselam kardeşlerine ikram ve ihsanlarda bulundu. Diğer kardeşlerinden ayrı olduğu sırada kardeşi Bünyamin’e kendisini tanıttı. Bir tedbirle onu göndermeyeceğini bildirdi. 
Yusuf Aleyhisselam, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de bildirmesiyle: 
‘Her bir kardeşi için bir deve yükü erzak hazırlattı. Onların yüklerini hazırlatırken, su kabını, öz kardeşinin (Bünyamin’in) yükünün içine koydurdu. Kervan hareket edince de Yusuf'un görevlilerinden biri: 

"Ey kafile! Durun, siz hırsızlık yapmışsınız!" diye nida etti.
Onlar geri dönüp geldiler ve: 
"Mesele nedir, ne kaybettiniz ki, bizi suçluyorsunuz?" dediler.
Görevlilerden biri: "Hükümdarın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Buna ben kefilim." dedi.
"Allah'a yemin olsun ki, biz ülkede fesat çıkarmak, nizamı bozmak için gelmedik, siz de bunu biliyorsunuz. Hele hırsız, hiç değiliz!" dediler.
Görevliler: "Peki, yalancı çıkarsanız, cezası ne?" dediler.
(Yakup aleyhisselamın oğulları:)
"Cezası, dediler, kimin yükünde çıkarsa, işte o onun cezasıdır (yani çalması sebebiyle kendisi rehin ve mahkûm olur)." Biz zalimleri böyle cezalandırırız!"
Yusuf, öz kardeşinin yükünden önce, öbürlerinin yüklerini aratmaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte Biz Yusuf'a, kardeşini alıkoyması için böyle bir plan öğrettik. Yoksa, Allah dilemedikçe Hükümdarın kanununa göre, kardeşini alması uygun olmazdı. Biz dilediğimiz kimseleri pek üstün derecelere yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen bulunur.
Onlar: "Eğer o çalmışsa, zaten daha önce onun kardeşi de hırsızlık etmişti." dediler. Yusuf bu sözden duyduğu üzüntüyü içine attı ve onlara belli etmedi. İçinden de dedi ki: 
"Asıl kötü durumda olan sizsiniz. İleri sürdüğünüz iddiaların gerçek yönünü Allah pek iyi biliyor ya, o yeter!"
Yusuf'un kardeşini alıkoyması karşısında, onlar şöyle dediler:
"Aziz vezir! Onun pîr-i fanî bir babası var (Bu küçük evladını kaybetmeye dayanamaz), onun yerine bizden istediğini alıkoy. Gerçekten seni anlayış gösteren, iyilik sever insanlardan olarak görüyoruz!"
Yusuf: "Biz malımızı kimin yanında bulmuşsak ancak onu alıkoyarız. Başkasını tutmaktan Allah'a sığınırım. Çünkü biz öyle yaparsak zalimler arasına girmiş oluruz!"
Ne zaman ki Yusuf'un onu vermesinden ümitlerini kestiler. Bir yana çekilip aralarında fısıldaşarak şöyle konuşmaya başladılar. Ağabeyleri (Şem’un) dedi ki:
"Allah'ı şahit tutarak babanıza kesin söz verdiğinizi ve daha önce Yusuf hakkında da işlediğiniz kusuru nasıl olur da bilmezlikten gelebilirsiniz? Ne yüzle döneceksiniz? Ben buradan bir adım bile atmam, ayrılmam; ancak babam bana izin verirse yahut hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah hükmünü bildirirse, o başka!"
"Siz dönün, babanıza deyin ki: "Sevgili babamız, bizler farkına varmadan oğlun inan ki hırsızlık etmiş. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. (Söz verdiğimiz zaman, bu durumun ortaya çıkacağını nereden bilebilirdik?) Gayb bize emanet edilmiş değil ki!"
"İnanmazsan, gittiğimiz şehrin ahalisine ve yine içinde geldiğimiz kafilede bulunanlara sor! Bütün samimiyetimizle ifade ediyoruz ki söylediğimiz, doğrunun ta kendisidir."  (Yusuf Suresi, 70-82)

Yakup aleyhisselamın diğer oğulları Mısır’dan ayrılıp utanarak ve sıkılarak babalarına geldiler:
- Ey babamız! Muhakkak ki oğlun Bünyamin hırsızlık yaptı. Biz ancak gördüğümüze şâhitlik ederiz. Su kabının Bünyamin’in yükünden çıktığını gördük. Biz gaybı, yâni onun gerçekten çaldı mı, yoksa onun haberi olmadan eşyası arasına mı kondu? bilmeyiz. Eğer bize inanmazsan içinde bulunduğumuz (kendisinden döndüğümüz) şehre (Mısır halkına) da aralarında geldiğimiz kervana da sor. Biz hakikaten doğru söyleyicileriz, dediler. 
Yakup aleyhisselam bu habere çok üzülüp, anlatılanlara inanmadı. Fakat: 
- Artık bana düşen sabr-ı cemildir. Umulur ki, Allahü Teâlâ kaybettiklerimi bana getirir. Şüphesiz Allahü Teâlâ, Alîmdir, Hakîmdir, dedi.
Allahü Teâlâ’nın kendisini bu sıkıntıdan yakında kurtaracağına inanan Yakup aleyhisselam son derece üzüntülü ve kederli olmasına rağmen, hâlini Allahü Teâlâ’dan başkasına arz etmedi. Başına gelen musibetlere rağmen, daima sabırlı oldu. 
Bir gün oğullarına kavuşacağını ümit eden Yakup Aleyhisselam:
- Ey oğullarım! Mısır’a gidin, Yusuf ile kardeşlerinden haber sorun. Allahü Teâlâ’nın fadl ve ihsânından ümit kesmeyin. Çünkü hakikat, kâfirler gürûhundan başkası Allahü Teâlâ’nın fadl ve rahmetinden ümit kesmez, dedi.
Yakup aleyhisselamın oğulları babalarının tavsiyesi üzerine üçüncü defa Mısır’a geldiler. Yusuf aleyhisselamın huzuruna varıp:
- Ey Azîz! Bize ve ailemize darlık, kıtlık, fakirlik ve açlık isabet etti. Çok az ve ehemmiyetsiz bir sermaye ile geldik. Bize daha önce tam bedelle verdiğin gibi tam ölçek ver. Sermayemizden eksik olan bu miktara karşılık olan zahireyi vermekle veya kardeşimizi iade etmek suretiyle hakkımızda ayrıca tasaddukta bulun. Zîrâ Allahü Teâlâ sadaka verenleri mükâfatlandırır. 
Yusuf aleyhisselam onlara: 
- Siz sonunun nereye varacağını bilmeden Yusuf’a ve kardeşine yaptığınız işin kötülüğünü anlayıp ondan tövbe ettiniz mi? dedi.
Bu sözler üzerine onlar bu kimsenin, kardeşleri Yusuf olabileceğini düşündüler. Ona Yusuf olup olmadığını sordular. 
- Yoksa sen gerçekten Yusuf musun? dediler. 
Yusuf Aleyhisselam, onların yalvarışlarını, çaresiz kaldıklarını görünce, kalbi inceldi. Merhametinden dolayı, kendisinin kardeşleri Yusuf olduğunu açıkladı. 
- Evet, ben Yusuf’um ve bu kardeşim Bünyamin’dir. Allahü Teâlâ birbirimize kavuşturmakla bize ihsanda bulundu, dedi. 
Kardeşleri Yusuf aleyhisselamın üstünlüğünü ve ona yaptıklarından dolayı günahkâr olduklarını kabul ettiler. Yusuf aleyhisselam onlara:
- Bugün size bir kınama ve ayıplama yoktur, dedi.
Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam) de bu sözü kendisine zulüm eden Mekkelilere karşı söylemişti. 
Mekke’nin fethi gerçekleştirildikten sonra herkes Rahmet Güneşi’nin etrafında toplanır ve O’nun gözünün içine bakarak kendileri hakkında vereceği kararı beklemeye başlarlar. Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vesselam), heyecan ve endişeyle bekleşen Mekkelilere:
 “Şimdi size ne yapmamı umuyorsunuz?” diye sorar. Esasen O’nun nasıl merhametli, affedici ve civanmert bir insan olduğunu iyi bilen bazı Mekkeliler:
“Sen kerimsin, kerim oğlu kerimsin!” şeklinde karşılık verirler. O’nun hedefi ne sırf galip gelmek ne maddî zafer ne mal ne mülk, ne hükümdarlık, ne de toprak fethidir; O’nun hedefi, adaletin ikamesi, insanların kurtuluşu ve onların kalplerinin fethidir. Şefkat Peygamberi, o âna kadar düşmanlık yapan, senelerce kendisine ve Ashabına her türlü işkenceyi reva gören o insanlara karşı şöyle der: 
Kerimoğlu, kerimoğlu, kerîmoğlu kerim, İbrahim Halilullah oğlu, İshak oğlu Yakupoğlu Yusuf’tur.
Size bir zaman Hazreti Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi derim: ‘Daha önce yaptıklarınızdan dolayı bugün size kınama yoktur. Allah, sizi de affeder. O, Merhametlilerin En Merhametlisi’dir. Gidiniz, hepiniz hürsünüz/serbestsiniz!” (Buhârî, enbiyâ 18-19; menâkıb 13; Tirmizî, tefsir)  
Devam edecek…

15 Mayıs 2020 14:58
DİĞER HABERLER